Oruç, Kur’ân-ı Kerim’in açık emriyle bütün mü’minlere farz kılınan bir ibadettir. Allah (celle celâluhu) Bakara sûresinde şöyle buyurmaktadır:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَـنُوا كُـتِبَ عَلَيْـكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُـتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَـبْلِـكُمْ لَعَلَّـكُمْ تَـتَّـقُونَۙ
“Ey inananlar! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi (günahlardan) korunmanız için sizin üzerinize de oruç farz kılındı.”[1]
فَـمَـنْ شَهِدَ مِنْـكُمُ الشَّهْرَ فَلْـيَـصُمْهُۜ
“İçinizde kim o aya (Ramazan) yetişirse oruç tutsun.”[2]
Âyetlerden açıkça anlaşıldığı üzere Ramazan ayına erişen her mü’min –eğer dinen geçerli bir mazerete sahip değilse– oruç tutmakla mükelleftir. Kur’ân-ı Kerim’de orucun farziyeti bildirilir ancak oruçla ilgili bütün hükümlere yer verilmez. Ana hükümler bildirildikten sonra diğerleri Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) Sünnet’ine havale edilmiştir. Kur’ân’da oruç tutmakla ilgili hükümlerden bazıları şunlardır:
Oruç Tutamayanlar
اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْـكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَـرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَـطَوَّعَ خَـيْراً فَهُوَ خَـيْـرٌ لَـهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَـيْرٌ لَـكُـمْ اِنْ كُـنْـتُمْ تَعْلَمُونَ
“Oruç günleri sayılıdır. Sizden biri hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar başka günlerde oruç tutar. Düşkünlüğünden yahut iyileşme ümidi olmayan bir hastalıktan dolayı oruca dayanamayanlar içinse bir fakiri doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim kendiliğinden bir iyilik yapar da fazlasını verirse onun için daha hayırlıdır. Eğer bilseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”[3]
Oruç Gecesi Ailevî Münasebet
اُحِلَّ لَـكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ اِلٰى نِسَٓائِـكُمْۜ هُنَّ لِـبَاسٌ لَـكُمْ وَاَنْـتُمْ لِـبَاسٌ لَهُنَّۜ عَلِمَ اللهُ اَنَّــكُمْ كُـنْـتُمْ تَخْتَانُونَ اَنْـفُسَكُمْ فَـتَابَ عَلَيْـكُمْ وَعَفَا عَنْـكُمْۚ فَالْـٰٔنَ بَاشِرُوهُنَّ وَابْـتَـغُوا مَا كَـتَبَ اللهُ لَـكُمْۖ
“Oruç gecesi eşlerinizle münasebette bulunmanız size helâl kılındı. Onlar, sizin için günahtan koruyan bir elbise, siz de onlar için bir elbise hükmündesiniz. Allah, nefislerinize güvenemeyeceğinizi bildiği için tevbenizi kabul etti ve günahlarınızı bağışladı. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğuna talip olabilirsiniz.”[4]
Oruca Başlama Vakti
وكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَـتَـبَـيَّنَ لَـكُمُ الْخَـيْطُ الْاَبْـيَـضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِۖ ثُمَّ اَتِـمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّـيْلِۚ
“Şafak vaktine, günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yiyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın!”[5]
Orucun Kazası ve Tarihî Hakikati
Âyet-i kerimelerde oruçla ilgili bazı hükümler ele alınırken aynı zamanda onun tarihî hakikati, Ramazan ayının mahiyet ve önemi ve bu ibadeti yerine getirenlerin kazanacakları mertebeler gibi bazı konulara da değinilmiştir:
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓى اُنْـزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَـيِّـنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَـمَـنْ شَهِدَ مِنْـكُمُ الشَّهْرَ فَلْـيَـصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَـرَۜ يُـر۪يدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُـر۪يدُ بِـكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِـتُـكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِـتُـكَـبِّـرُوا اللهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّـكُمْ تَـشْـكُرُونَ
“O Ramazan ayı ki insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile batılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir. Kim bu aya erişirse orucunu tutsun. Bu ayda hasta olan veya yolda bulunan, tutamadığı günler kadar başka günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Ta ki güçlük çekmeden oruç günlerinizi tamamlayın, sizi doğru yola iletmesinden dolayı Allah’ı tekbir ve tazim edin. Böylece nimetlerine şükretmiş olursunuz.”[6]
Orucun Mükâfatı
Oruç, Kur’ân-ı Kerim’de, güzel amellerin en büyüklerinden sayılmıştır. Cenâb-ı Hak, kendisinin razı olacağı, mağfiret ve büyük ecirle mükâfatlandıracağı kişileri sayarken, bunlardan birisinin de “oruç tutan erkeklerle, oruç tutan kadınlar” olduğunu bildirmiştir:
اِنَّ الْمُسْلِم۪ينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِـت۪ينَ وَالْقَانِـتَاتِ وَالصَّادِق۪ينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِـر۪ينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِع۪ينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّق۪ينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّٓائِم۪ينَ وَالصَّٓائِمَاتِ وَالْحَافِظ۪ينَ فُـرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِر۪ينَ اللهَ كَث۪يراً وَالذَّاكِرَاتِ اَعَدَّ اللهُ لَهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْراً عَظ۪يماً
“Müslüman erkek ve kadınlar, mü’min erkek ve kadınlar, ibadet ü taatte daim ve kaim erkek ve kadınlar, özü sözü doğru erkek ve kadınlar, sabırlı erkek ve kadınlar, Hak karşısında saygıdan dolayı iki büklüm erkek ve kadınlar, hayır yolunda tasaddukta bulunan erkek ve kadınlar, oruç tutan erkek ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkek ve kadınlar ile Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlara Allah, mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”[7]
[1] Bakara sûresi, 2/183.
[2] Bakara sûresi, 2/185.
[3] Bakara sûresi, 2/184.
[4] Bakara sûresi, 2/187.
[5] Bakara sûresi, 2/187.
[6] Bakara sûresi, 2/185.
[7] Ahzâb sûresi, 33/35.