Çalışma Hayatı, İşçiler ve Oruç
İslam'a göre; bir işçiye, onun gücünü aşan bir iş yüklememek gerekir. "Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz." (Bakara, 2/286) ayet-i kerimesi, mü'minlere bu ilahî ahlakı öğretmekte ve -diğer manalarının yanında- insanlara ancak altından kalkabilecekleri işleri tahmil etmek gerektiğini de vurgulamaktadır. Peygamber Efendimiz, bu hususu da içeren bir hadis-i şerifte, Müslümanların işçilere nasıl bakması lazım geldiğini şu sözlerle ifade etmiştir: "İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız, yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer zor bir işi yapmalarını isterseniz, siz de onlara yardım edin!" (Müslim, İmân, 38, 40)
İnsanları ancak yapabilecekleri işlerden sorumlu tutan ve herkesin durumunu, konumunu gözeten İslam, bu prensibini çocuklar hakkında da öne çıkarmış ve onların çalıştırılamayacağı hükmünü koymuştur. Onların önce eğitimlerini tamamlamaları gerektiğini belirtmiş ve bu gayeye matuf bir iş olacaksa ona "evet" demiştir. Bu itibarla da, Müslümanlığa göre, çocuklar ancak velilerin ve idarecilerin izniyle bir sanatı öğrenmek için çalıştırılabilirler. Bu hususta İslam'ın bir inceliğini daha görmek mümkündür; ona göre, anne-baba ücret mukabilinde kendi evlâdını kendi işyerinde çalıştırabilir; fakat, çocukların kendi anne-babalarını ücretle çalıştırmalarına izin yoktur; çünkü, İslam reşit ve imkan sahibi çocuklara anne-babalarına bakma mükellefiyeti yüklemiştir.
Diğer taraftan, işçinin sağlığı ile oynayan hiçbir iş kolu, İslam'da tecviz edilmemiştir. Zira, bir insanın hayatı, Allah katında bütün insanların hayatı kadar değer ve kıymete sahiptir. Durum böyle olunca, yüzde yüz emniyet ve yüzde yüz sıhhat kazandırılmadıkça, İslam bir işçiyi yerin derinliklerine salıp oralarda çalıştırmaya asla razı olamaz. Zaten şuurlu hiçbir Müslüman işveren, böyle bir vebâli göze alamaz. Haddizatında, böyle bir durumda bu mesele hiçbir zaman ferdin şahsî inisiyatifine de bırakılamaz. Bu gibi iş yerlerini denetim ve kontrol altında tutmak devletin vazifesidir.
Ayrıca, işçiler, namaz ve oruç gibi farz ibadetleri yerine getirme hakkına sahiptiler. Fukaha'dan İbn-i Abidîn'e göre, işverenin, işin yoğun olması sebebiyle vakit namazlarında işçiyi camiye göndermeyip işyerinde ibadet etmesini istemeye hakkı vardır; fakat, cemaatle eda edilmesi gereken cuma ve bayram namazları bundan müstesnadır. Meselenin özü; işveren, vakit kaybı oluyor gibi bahanelerle işçisinin ibadetlerine mani olmamalı ve dinî görevlerini yapabilmesi hususunda ona imkan tanımalı; işçi de bu hoşgörüyü istismar etmeden hem kulluğunun hem de işçiliğinin hakkını vermelidir.
Büyük sermaye sahiplerinin ve kabile büyüklerinin kibir, açgözlülük ve hırsla işçileri ve köleleri sömürdükleri câhiliye döneminde onların zulme dayalı düzenlerini altüst ederek yeryüzünde Allah'ın emirleriyle şekillenen bir sosyal adalet sistemi oluşturan İslam, zenginliği, fakirliği bir imtihan olarak kabul etmiş, işçilerin sömürülmesini önlemiş ve bir manada sınıfsız bir toplum anlayışı geliştirmiştir. Bu itibarla da, Müslümanlar arasında işverenler, içtimaî hayatta işçilerden daha aziz ve değerli değildir; işçiler de işverenlere nazaran kıymetsiz ve değersiz kabul edilmemektedir. Çünkü, İslam'da üstünlük takvâ iledir; ilim ve amel bakımından ilerde bulunan ve Allah'a karşı saygı hisleriyle dopdolu olan bir kimse daha üstündür.
- tarihinde hazırlandı.