Oruç Çeşitleri
1. Farz Oruçlar
a. Ramazan Orucu
Oruç, İslâm’da mükelleflere yapmaları emredilen önemli ibadetlerden biridir. Ramazan orucu, hicretin ikinci yılı farz kılınmıştır. Hastalık, yolculuk gibi herhangi bir özrü bulunmayan akıl baliğ tüm mü’minlerin Ramazan ayının tamamını oruçlu geçirmeleri farz-ı ayndır, yani her bir mü’minin yapması gereken bir ibadettir.
b. Ramazan Orucunun Kazası
Kendisine oruç farz olan bir kişi, Ramazan ayında herhangi bir özürden dolayı ya da özürsüz olarak tutmadığı veya başlayıp da bozduğu oruçlarını, Ramazan ayının haricinde kaza eder, yani her günün orucuna mukabil bir gün oruç tutar. Bunu, Kur’ân’ın şu âyeti ifade etmektedir:
فَمَنْ كَانَ مِنْـكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَـرَۜ
“Hasta ve yolcular, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar.”[1]
c. Kefaret Orucu
İslâm’da asıl olan başlanmış bir ibadetin mutlak surette bitirilmesidir. Zira ibadet bir mânâda Allah’ın huzurunda durup, O’nunla muamelede bulunma demektir. O’na tazimde bulunup kulluğunu arz etmedir. Bu sebeple huzurun adabına muhalif bir şey yapmamak gerekir. Başlanmış olan bir ibadetin bozulması ise o huzurun adab ve erkânını çiğneme demektir. Dolayısıyla bunun Allah tarafından takdir edilmiş bir cezası vardır. İşte Ramazan’da oruç tutan bir insan herhangi bir özrü bulunmaksızın kasten/bilerek orucunu bozarsa ceza olarak peşi peşine iki ay oruç tutmalıdır. Ramazan orucu farz olduğu gibi bozulan orucu kaza etmek ve onun kefaretini tutmak da aynı şekilde farzdır. Bununla ilgili Ebû Hüreyre’den (radıyallâhu anh) şu hadis nakledilmiştir:
“Bir adam Resûlullah’a gelerek, ‘Ya Resûlallah! Ben mahvoldum.’ dedi. Peygamber Efendimiz, ‘Seni mahveden şey nedir?’ buyurdu. Adam, ‘Ramazan’da hanımımla ilişkide bulundum.’ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: ‘Köle azad edecek kadar mal bulabilir misin?’ Adam, ‘Hayır’ dedi. Peygamber Efendimiz, ‘Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?’ buyurdu. Adam, ‘Hayır’ dedi. Peygamber Efendimiz, ‘Altmış fakiri doyuracak kadar mal bulabilir misin?’ buyurdu. Adam yine, ‘Hayır.’ dedi. Sonra adam bir köşeye oturdu. Peygamber Efendimiz’e bu esnada bir zembil içinde hurma getirildi. Efendimiz bu hurmaları adama uzatarak, ‘Bunları al, sadaka olarak dağıt.’ buyurdu. Adam, ‘Bizden daha fakiri mi var? Medine’de bizden daha muhtaç bir aile yok.’ dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz dişleri görününceye kadar gülümsedi ve şöyle buyurdu: ‘Git bunları ailene yedir.’”[2]
2. Vacip Oruçlar
a. Nezir (Adak) Orucu
Türkçeye “adak” olarak geçen nezir, Allah Teâlâ’ya tazimde bulunmak ve rızasına ulaşmak amacıyla mubah bir fiilin yapılmasını üzerine gerekli kılmaktır. “Nezrim (adağım) olsun yarın Allah için oruç tutayım (veya) şu kadar namaz kılayım.” şeklindeki nezirler böyledir. Kişi, haram olmadığı sürece, nezrettiği şeyi yerine getirmek zorundadır. Cenâb-ı Hak, “Nezirlerini yerine getirsinler.”[3] buyurmaktadır. Allah Resûlü de bu hususta şöyle buyurmuştur:
مَنْ نَذَرَ أَنْ يُطِيعَ اللهَ فَلْيُطِعْهُ وَمَنْ نَذَرَ أَنْ يَعْصِيَ اللهَ فَلاَ يَعْصِهِ
“Her kim Allah’a itaat sayılan bir şeyi adarsa itaat etsin, adağını yerine getirsin; her kim de Allah’a isyan sayılan bir şeyi adarsa Allah’a asi olmasın, adağını yerine getirmesin.”[4]
b. Nafile Orucun Kazası
Nafile olarak tutulan bir orucun bozulması hâlinde, ayrı bir günde onun yeniden tutulması da vaciptir. Nafile olarak başlanılan namaz veya oruç gibi bir ibadet tamamlanmadan herhangi bir sebepten dolayı yarıda bırakılırsa, bilahare kaza edilmesi gerekir. Bununla ilgili olarak Hazreti Âişe Validemiz (radıyallâhu anhâ) şu hadiseyi bizlere nakleder:
“Bir gün ben ve Hafsa oruçlu iken bir yemek getirildi. Canımız çekti de o yemekten yiyiverdik. Bir müddet sonra Resûlullah geldi. Hafsa benden önce davranıp Resûlullah’a şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Biz oruçlu idik. Bir yemek getirildi. Canımız çekti ve onu yedik.’ Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: ‘Bunun yerine kaza olarak bir gün oruç tutunuz.’”[5]
3. Nafile Oruçlar
Mü’min, Allah’ın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah’a yaklaşır, O’nunla mânevî bir bağ kurar. Mü’mini Allah’a yaklaştıracak ameller farz ve vaciplerle sınırlı değildir. Nafile ibadetler de Rabbimize “kurbet” yolunda çok değerlidir. Bir kudsî hadiste Allah Teâlâ, nafilenin önemini şu sözleriyle ifade buyurmuşlardır:
وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ، وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ، فَإِذَا أَحْبَبْتُهُ: كُنْتُ سَمْعَهُ الَّذِي يَسْمَعُ بِهِ، وَبَصَرَهُ الَّذِي يُبْصِرُ بِهِ، وَيَدَهُ الَّتِي يَبْطِشُ بِهَا، وَرِجْلَهُ الَّتِي يَمْشِي بِهَا
“Kulum Bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle yaklaşamaz. Kulum nafilelerle Bana yaklaşmaya devam eder. Nihayet Ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli olur onu daima doğruya yürütürüm.”[6]
Şimdi nafile oruç çeşitleri üzerinde duralım:
a. Savm-i Davud (Davud Aleyhisselam Orucu)
Hazreti Davud (aleyhisselam), Allah’ın azameti karşısında o kadar teessür duyar ve o kadar ağlardı ki gözyaşlarından dolayı yüzünde izler meydana gelirdi. O, vaaz verdiği zaman hem ağlar hem de ağlatır; meclisinde her gün kalbi Allah aşkından çatlayan sayısız insan olurdu. O, Kur’ân’ın tabiriyle “evvâb (daima yüzü Hakk’a dönük, O’na teveccüh-i tam içinde)” idi.[7] Hayatı boyunca yüzünü Mevlâ’dan ayırmadan sürekli kullukta bulunma O’nun şiarı olmuştu. Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) farz orucun dışında nafile olarak tutulan en faziletli orucun Hazreti Davud’la (aleyhisselam) özdeşleşen, bir gün tutup bir gün tutmama şeklindeki oruç olduğunu söylemiştir.
Abdullah İbn Amr rivayet ediyor: “Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) benim, ‘Yaşadığım müddetçe geceleri namazla gündüzleri oruçla geçireceğim.’ sözümü haber vermişler. Bunun üzerine Resûlullah, ‘Bunu sen mi söyledin?’ diye sordu. Ben, ‘Evet, bunu ben söyledim ya Resûlallah!’ dedim. Resûlullah, ‘Ama senin buna gücün yetmez. Sen bazen oruç tut, bazen tutma, kâh uyu, kâh namaz kıl. Bir de her aydan üç gün oruç tut. Çünkü yapılan her bir hayırlı amele mukabil on misli sevap verilir. Bu üç gün oruç bütün senenin orucu gibidir.’ buyurdu. Ben, ‘Bundan daha fazlasına güç yetirebilirim.’ dedim. Resûlullah, ‘O zaman bir gün tut, bir gün tutma.’ buyurdular. Ben, ‘Bundan daha fazlasına takat getirebilirim.’ dedim. Resûlullah, ‘(Artık) bundan efdali olmaz.’ buyurdular.”[8]
Bir başka hadislerinde de Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), أَحَبُّ الصِّيَامِ إِلَى اللهِ صِيَامُ دَاوُدَ، وَكَانَ يَصُومُ يَوْمًا وَيُفْطِرُ يَوْمًا “En faziletli oruç, Davud’un (aleyhisselam) tuttuğu oruçtur. O, bir gün tutar, bir gün tutmazdı.”[9] buyurmakla bu orucun faziletine işaret etmiştir.
b. Pazartesi-Perşembe Oruçları
Nafile oruçlardan biri de pazartesi ve perşembe günleri tutulan oruçlardır. Hazreti Âişe (radıyallâhu anhâ) bu oruçla alâkalı olarak şöyle demiştir:
“Allah Resûlü, pazartesi-perşembe günleri oruç tutmaya çok özen gösterirdi.”[10]
Hazreti Üsame (radıyallâhu anh) şöyle rivayet etmektedir: “Ben, Peygamber Efendimiz’in, Pazartesi-Perşembe günleri oruç tuttuğunu görünce, O’na bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdiler:
“Ameller, pazartesi-perşembe günleri Cenâb-ı Hakk’a arz olunurlar. Ben istedim ki amelim Cenâb-ı Allah’a arz olunurken oruçlu olayım.”[11]
Başka bir rivayette ise Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem), Pazartesi günü tutulan orucun hikmeti sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
فِيهِ وُلِدْتُ وَفِيهِ أُنْزِلَ عَلَىَّ الْقُرْآنُ
“Ben o gün dünyaya geldim ve o gün bana peygamberlik verildi (veya bana vahiy indirilmeye başlandı).”[12]
c. Her Aydan Üç Gün Oruç
Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) nafile oruç adına tavsiyelerinden birisi de her ayın üç gününü oruçlu geçirmektir. Bunun için en faziletli günler ise Hicrî takvime göre ayın 13, 14 ve 15. günleridir. Araplar bu günleri “eyyâm-ı biyz” (aydınlık günler) olarak isimlendirmişlerdir. Bu ismin verilme sebebi, bu zaman diliminin, geceleri ay, gündüzleri de güneş ile aydınlatılmış olmasındandır. Abdullah İbn Amr hadisinde de geçtiği üzere Efendimiz bu üç gün tutulacak oruçla ilgili şöyle buyurmuştur:
وَصُمْ مِنَ الشَّهْرِ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ، فَإِنَّ الْحَسَنَةَ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا، وَذَلِكَ مِثْلُ صِيَامِ الدَّهْرِ
“Bir de her aydan üç gün oruç tut. Çünkü yapılan bir hayırlı amele mukabil on misli sevap verilir. Bu üç gün oruç bütün senenin orucu gibidir.”[13]
Yine bu oruca dair Ebû Hüreyre’den (radıyallâhu anh) şöyle bir rivayet gelmiştir:
أَوْصَانِي خَلِيلِي صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِثَلاَثٍ: صِيَامِ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ، وَرَكْعَتَيِ الضُّحَى، وَأَنْ أُوتِرَ قَبْلَ أَنْ أَنَامَ
“Canımın cananı Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) bana üç şeyi tavsiye buyurdu. Her ay üç gün oruç tutmamı, kuşluk namazı kılmamı ve vitir namazını yatmadan önce kılmamı.”[14]
Ebû Zerr’in (radıyallâhu anh), rivayet ettiği bir başka hadiste ise Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır: “Ey Eba Zer! Bir ayda üç gün oruç tutacaksan o ayın 13, 14 ve 15. günlerinde tut.”[15]
d. Zilhicce ve Arefe Günü Orucu
Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) tuttuğu ve bizlere de tutmamızı tavsiye buyurduğu nafile oruçlardan bir diğeri de Zilhicce ayında tutulan on günlük oruçtur. Hafsa Validemiz (radıyallâhu anhâ) şöyle söylemiştir:
أَرْبَعٌ لَمْ يَكُنْ يَدَعُهُنَّ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: صِيَامَ عَاشُورَاءَ، وَالْعَشْرَ، وَثَلَاثَةَ أَيَّامٍ مِنْ كُلِّ شَهْرٍ، وَرَكْعَتَيْنِ قَبْلَ الْغَدَاةِ
“Hazreti Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) dört şeyi hiç terk etmemiştir. Bunlar: Aşûre günü oruç tutmak, Zilhicce’nin ilk dokuz günü oruç tutmak ve her aydan üç gün oruç tutmak; sabah namazının sünneti.”[16]
Zilhicce’nin 9. günü Kurban Bayramı’nın arefe günüdür. Bilhassa bu gün tutulacak oruç Allah katında çok kıymetlidir. Bu hususta Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
مَا مِنْ يَوْمٍ أَكْثَرَ مِنْ أَنْ يُعْتِقَ اللهُ فِيهِ عَبْدًا مِنَ النَّارِ مِنْ يَوْمِ عَرَفَةَ
“Allah’ın, arefe gününden daha çok, insanları Cehennem ateşinden azad ettiği bir gün yoktur.”[17]
Başka bir hadiste ise arefe gününde tutulan orucun, geçmiş ve gelecek birer yıllık günaha kefaret olacağını bildirmiştir.[18]
Ne var ki hac vazifesini yerine getirmekte olanların arefe günü oruç tutmaları Resûl-i Ekrem tarafından yasaklanmıştır.[19] Zira bu gün oruç tutan bir kimse hac menâsikini yapmakta zorlanır, belki tam mânâsıyla ifa edemez ve öncelikle yapması gereken vazifeyi ikinci plâna itmiş olur. Ancak oruç tuttuğu zaman vücudunda herhangi bir zayıflık hissetmeyen, güç ve kuvvetinden bir şey eksilmeyen insanların Arafat’ta olsalar bile oruç tutmalarında herhangi bir sakınca yoktur.
e. Şevval Orucu
Hicrî takvime göre Ramazan’dan sonra gelen Şevval ayında altı gün oruç tutmak sünnettir. Bu orucun faziletine dair Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
مَنْ صَامَ رَمَضَانَ ثُمَّ أَتْبَعَهُ سِتًّا مِنْ شَوَّالٍ، كَانَ كَصِيَامِ الدَّهْرِ
“Her kim Ramazan orucunu tutar da sonra buna Şevval ayından altı gün ilave ederse, bütün yılı oruçlu geçirmiş gibi olur.”[20]
f. Aşûre Günü Orucu
Nafile oruçlardan bir diğeri ise Aşûre günü orucudur. Bu oruçla ilgili olarak Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi vesellem) Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bu orucu tuttuğu, Ramazan orucu farz kılındıktan sonra ise “İsteyen tutsun istemeyen tutmasın.” dediğini daha önce nakletmiştik. Âlimlerden bir kısmına göre bu oruç sadece Aşûre günü tutulur. Diğer bir kısmına göre ise bu güne bir gün daha ilave edip iki gün olarak tutmak sünnettir. Zira ashab, Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Ey Allah’ın Resûlü! Yahudi ve Hıristiyanlar da bu güne tazimde bulunuyor.” deyince, Efendimiz, “Önümüzdeki sene oruç tutarsak, dokuzuncuyu da tutarız” buyurmuştur.[21] Yani Aşûre gününe bir gün daha ekleyip, iki gün olarak tutarız demişlerdir. Fakat bir sonraki sene Aşûre orucunu tutamadan Allah Resûlü vefat etmiştir.
g. Haram Aylarda Tutulan Oruç
Hicrî takvime göre peşi peşine gelen Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayları ile Recep ayı Allah katında haram aylar olarak kabul edilmiştir. Haram aylarda tutulan orucun en faziletlisi evvela Muharrem, sonra Recep, daha sonra da diğer aylarda tutulanıdır.
Bu aylarda tutulacak oruçla ilgili hadis kaynaklarında şöyle bir rivayet vardır:
“Ashaptan birisi Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) yanına gelerek, ‘Ey Allah’ın Elçisi! Ben geçen yıl senin yanına gelen kişiyim.’ dedi. Allah Resûlü, ‘Neden böyle zayıflamışsın?’ dedi. Adam, ‘Ya Resulallah! Gündüzleri hiç yemek yemedim; sadece akşamları yedim (deyip sürekli oruç tuttuğunu söylemek istedi)’ Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Kendine eziyet etmeni sana kim emretti?’ dedi. Adam, ‘Ben güçlü birisiyim.’ deyince Efendimiz, ‘Sabır ayında (Ramazan) oruç tut, sonra (her ayda)bir gün daha tut.’ dedi. Adam, ‘Ben daha güçlüyüm.’ dedi. Resûlullah, ‘Sabır ayında oruç tut, sonra (her ayda) iki gün daha tut.’ dedi. Adam yine, ‘Ben daha güçlüyüm.’ dedi. Bu defa da Resûlullah, ‘Sabır ayında oruç tut, sonra (her ayda) üç gün daha tut. Bir de haram aylarda oruç tut.’ buyurdu.”[22]
h. Şaban Ayında Tutulan Oruç
Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) sünnetlerinden birisi de Şaban ayında tuttuğu oruçlardır. O, bu ayda kendini oruca daha çok verir, hatta Şaban’ı Ramazan’la birleştirirdi. Ümmü Seleme Validemiz şöyle rivayet eder:
مَا رَأَيْتُ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ صَامَ شَهْرًا تَامًّا إِلَّا شَعْبَانَ، فَإِنَّهُ كَانَ يَصِلُهُ بِرَمَضَانَ
“Resûlullah’ın yıl içinde Şaban ayı dışında tam bir ay oruç tuttuğu olmamıştır. O, Şaban ayını Ramazan’a birleştirirdi.”[23]
Hazreti Âişe de (radıyallâhu anhâ) bu mevzuda bizlere şu haberi nakleder:
وَلَمْ أَرَهُ صَائِمًا مِنْ شَهْرٍ قَطُّ أَكْثَرَ مِنْ صِيَامِهِ مِنْ شَعْبَانَ كَانَ يَصُومُ شَعْبَانَ كُلَّهُ، كَانَ يَصُومُ شَعْبَانَ إِلَّا قَلِيلًا
“Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hiç bir ayda Şaban ayından daha fazla oruç tutmazdı. Şaban ayının bazen tamamını bazen de pek azı hariç çoğunu oruçlu geçirirdi.”[24]
4. Yasaklanan Oruçlar
a. Peşi Peşine Tutulan Oruç
Fıkıhta “savm-i visal” olarak isimlendirilen bu oruç, iki veya daha fazla gün peşi peşine hiç iftar etmeden oruç tutmak demektir. Şefkat ve merhamet timsali Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu şekilde oruç tutanları uyarmış, onlara savm-i visal tutmamalarını tavsiye buyurmuştur. Oysa kendisi, bilhassa Ramazan ayının son günlerinde, tabiri caizse, paçaları sıvar, bütün gününü ibadetle geçirirdi. O, özellikle bu günlerde savm-i visal yapar, yani hiç iftar etmeden birkaç gün üst üste oruç tutardı. Sahabe efendilerimiz O’nun orucuna özenir, O’na benzemek isterlerdi ama bu çok zordu. Nitekim bir defasında onlar da niyet etmiş, ancak günler uzayınca hepsinin dermanı kesilmişti. Bereket, bayram gelmiş ve hepsi sevinmişti. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), onların bu durumunu görünce tebessüm etmiş ve “Eğer bayram gecikseydi, ben yine oruca devam edecektim.” buyurmuştur. Arkasından da, “Çünkü Allah bana sizin anlamayacağınız tarzda yedirir, içirir.” buyararak, kendisinin güç yetirdiği bu ibadete, onların güç yetiremeyeceğini ifade etmişlerdir.
Hazreti Âişe Validemiz (radıyallâhu anhâ), bu durumu ifade eden bir beyanında şöyle der: “Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Müslümanlara acıdığı için visal orucunu (iftar etmeksizin devamlı oruç tutmayı) yasaklamıştır.”[25]
b. Her gün Tutulan Oruç
İslâm, herkesin kolaylıkla yaşayabileceği bir dindir. Onda, insanların üstesinden gelemeyeceği, altında ezilip kalacakları bir hüküm bulunmaz. İfrat ve tefritlerin yeri yoktur; her şey itidalli bir şekilde yer alır. Bir insanın her gün oruç tutması bir kısım menfi neticeler meydana getirebilir. Vücudunun zayıflaması sebebiyle vazifelerini aksatıp topluma uyum sağlamakta zorlanabilir. Veyahut oruca alışkanlık kesbedebilir. Dolayısıyla oruçtan elde edilecek pek çok şey kaybedilmiş olur.
İşte bu gibi sebeplerden dolayıdır ki Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) insanların devamlı bir surette her gün oruç tutmalarını yasaklamıştır.[26]
c. Şek Günü Tutulan Oruç
Şek günü, Şaban ayının otuzuna denk gelen gündür. Bugünün oruçlu olarak geçirilmesini Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) yasaklamıştır. Bu yasakta; Müslümanların Ramazan ayına zinde bir şekilde girmeleri, ibadetlerin başlangıç ve bitiş zamanlarını iyice araştırmaları ve buna göre hareket etmeleri, bunun bir âdet hâline gelerek Ramazan’ın başlangıcının değişmesi ihtimalinin önüne geçme gibi birtakım hikmetler gözetilmiş olabilir.
Bu mevzuda Ammar İbn Yasir (radıyallâhu anhümâ) şöyle der:
مَنْ صَامَ الْيَوْمَ الَّذِي يُشَكُّ فِيهِ فَقَدْ عَصَى أَبَا الْقَاسِمِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
“Kim, şek gününde oruç tutarsa Ebu’l-Kasım’a (Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem) karşı gelmiş olur.”[27]
Diğer bir rivayette Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
لاَ يَتَقَدَّمَنَّ أَحَدُكُمْ رَمَضَانَ بِصَوْمِ يَوْمٍ أَوْ يَوْمَيْنِ، إِلَّا أَنْ يَكُونَ رَجُلٌ كَانَ يَصُومُ صَوْمَهُ، فَلْيَصُمْ ذَلِكَ اليَوْمَ
“Sizden herhangi biriniz Ramazan’dan bir veya iki gün önce oruç tutmasın. Ancak eskiden beri tutageldiği bir oruç varsa tutsun.”[28]
Bu son hadisten, eğer bir kişinin eskiden beri tuttuğu bir oruç varsa ve şek gününe denk gelmişse bu orucu tutmada herhangi bir mahzurun olmadığı anlaşılmaktadır.
d. Bayram ve Teşrik Günlerinde Tutulan Oruç
Oruç tutmanın yasak olduğu günlerden biri de bayram günleridir. Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramı’nın dört günü oruç tutmak yasaklanmıştır. Zira bayram günleri, yeme-içme, Müslümanlarla bayram sevincini yaşama, onlarla beraber aynı sofraya oturma günleridir. Bu zamanlarda Müslüman oruç tutmayacak, diğer Müslümanlarla beraber aynı şeyleri paylaşmaya çalışacaktır. Bu sebeple Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu günlerde oruç tutmayı yasaklamış, bunların âdeta Allah’ın insanlara açtığı birer ziyafet sofrası olduğunu bildirmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî (radıyallâhu anh) der ki:
أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ صِيَامِ يَوْمَيْنِ، يَوْمِ الْفِطْرِ، وَيَوْمِ النَّحْرِ
“Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ramazan ve Kurban Bayramı günlerinde oruç tutmayı yasak etti.”[29]
e. Sadece Cuma Günü Tutulan Oruç
Cuma günü Müslümanlar için bayramdır. Allah (celle celâluhu) cuma gününe ayrı bir değer vermiş, onu Müslümanlara has kılmıştır. Müslümanlar haftalık olarak bu günde bir araya gelir, birbirleriyle görüşür-konuşur; birbirlerinin dertlerine, sevinçlerine ortak olmaya çalışırlar. Bu birliktelik bazen aynı sofra etrafında gerçekleşir. Bu sebeple bir Müslümanın, orucunu bugüne tahsis edip tutması Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından yasaklanmıştır:
لَا تَخْتَصُّوا لَيْلَةَ الْجُمُعَةِ بِقِيَامٍ مِنْ بَيْنِ اللَّيَالِي، وَلَا تَخُصُّوا يَوْمَ الْجُمُعَةِ بِصِيَامٍ مِنْ بَيْنِ الْأَيَّامِ، إِلَّا أَنْ يَكُونَ فِي صَوْمٍ يَصُومُهُ أَحَدُكُمْ
“Geceler arasında sadece cuma gecesini ibadete tahsis etmeyin, yine günler arasında oruç tutmak için sadece cuma gününü tahsis etmeyin. Ancak sizden biri âdeti olan bir oruç tutuyorsa bu müstesnadır.”[30]
f. Hayız ve Nifas Dönemlerinde Oruç
Kadınlar, hayız ve nifas dönemlerinde namaz, oruç gibi bazı ibadetlerden muaf tutulmuşlardır. Allah, kullarına olan engin rahmeti sebebiyle onları, kendileri için eziyet sayılan bu durumlarında bir de ibadetle mükellef kılmamıştır. Bu durumda olan bir kadın namazlarını kılmaz ve sonrasında kazasını da yapmaz. Ramazan ayında ise oruç tutmaz ancak tutamadığı gün sayısı kadar Ramazan’dan sonra kazasını tutar.
Bir rivayette Muaz (radıyallâhu anh) şöyle demiştir:
“Ben, Hazreti Âişe’ye (radıyallâhu anhâ) hayızlı bir kadının sadece orucu kaza edip, namazı etmemesinin sebebini sordum. O, şöyle cevap verdi: ‘Biz Resûlullah ile beraber bulunduğumuzda, hayızlı iken sadece orucu kaza etmemizi söyler, namaz hakkında herhangi bir emirde bulunmazdı.”[31]
[1] Bakara sûresi, 2/184.
[2] Buhârî, savm 30-31, hibe 20, nafakât 13, edeb 78, 95, keffârât 2-4, hudûd 26; Müslim, sıyâm 81-82.
[3] Hac sûresi, 22/29.
[4] Buhârî, eymân 28, 31; Tirmizî, nüzûr 2; Ebû Dâvûd, eymân 22.
[5] Tirmizî, savm 36..
[6] Buhârî, rikak 38; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 6/256.
[7] Sâd sûresi, 38/17.
[8] Buhârî, savm 59; Müslim, sıyâm 187.
[9] Buhârî, teheccüd 7; savm 59; Müslim, sıyâm 182.
[10] Ebû Dâvûd, savm 53; Tirmizî, savm 44; Nesâî, sıyâm 70.
[11] Tirmizî, savm 44.
[12] Ebû Dâvûd, savm 53; Nesâî, sıyâm 70.
[13] Buhârî, savm 55; Müslim, sıyâm 183.
[14] Buhârî, teheccüd 33, savm 60; Müslim, musâfirîn 85.
[15] Tirmizî, savm 54; İbn Huzeyme, es-Sahîh 3/302; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ 4/294.
[16] Nesâî, sıyâm 83; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 6/287.
[17] Müslim, hac 79; Nesâî, menâsik 194; İbn Mâce, menâsik 56.
[18] Bkz.: Müslim, sıyâm 196, 197.
[19] Ebû Dâvûd, savm 63; İbn Mâce, sıyâm 40.
[20] Müslim, sıyâm 13; Termizî, savm 53; Ebû Dâvûd, savm 33.
[21] Müslim, sıyâm 133, 134; Ebû Dâvûd, savm 65; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 1/224, 1/344.
[22] Ebû Dâvûd, savm 54; İbn Mâce, sıyâm 43.
[23] Ebû Dâvûd, savm 11; Nesâî, sıyam 70.
[24] Buhârî, savm 52; Müslim, sıyâm 167.
[25] Buhârî, savm 20; Müslim, sıyâm 56.
[26] Bkz.: Buhârî, savm 57; Müslim, sıyâm 186-187.
[27] Buhârî, savm 11; Müslim, mesâcid 258-259.
[28] Buhârî, savm 14; Müslim, sıyâm 21.
[29] Buhârî, edâhî, 16; Müslim, sıyâm 139, 141.
[30] Müslim, sıyâm, 148; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 6/444.
[31] Müslim, sıyâm 69; Ebû Dâvûd, tahâret 102.
Oruç, Şevval Orucu, Arefe Günü Orucu
- tarihinde hazırlandı.