Oruç - beden - ruh ilişkisi
İnsan, ruhla cesetten mürekkep bir varlıktır. Ruhun olmadığı ceset bir mânâ ifade etmediği gibi, cesedin olmadığı ruh da –teklif dünyası adına– çok fazla bir şey ifade etmez. İnsan, yiyip içtiği nesnelerle, bedenî hâl ve hareketleriyle ve yerine getirmeye çalıştığı ibadet ü taatle hem cesedine ve hem de ruhuna hizmet eder. Ağzına aldığı bir lokma zâhiren midesine gitse de onun da ruh üzerinde bir kısım tesirlerinin olduğu muhakkaktır. Yaptığı bedenî hareketler, vücutta maddî olarak bazı tesirler oluşturduğu gibi, bunların ruhta da değişik tesirleri söz konusudur.
İnsanın ferdî hayatının geliştirilmesi ve olgunlaştırılmasında riyazatın pek mühim bir yeri vardır. Bu da ancak oruçla olur. Bu itibarla orucun bir mânâsı da, ruhun riyazatı ve cesedin perhizi demektir. Sık sık oruca müracaat edildiği ölçüde, onun vicdanda hâsıl edeceği güzellik ve faziletler açık bir şekilde müşahede edilebilir. Midede fânî olan ve tamamen ceset kesilen ve her zaman, her yerde midesini düşünen bir insanda temiz bir ruh ve saf bir kalbin bulunmasına ihtimal verilemez. Böyle birisinin yaptığı şey, yeme, içme, def i tabiîde bulunma, yani çeşitli nimetleri alma ve aldığı şeyleri de şükürsüz bir nankör olarak itlaf etmeden ibarettir. İşte oruç, insana bunun böyle olmaması gerektiğini hatırlatır.
- tarihinde hazırlandı.