427. Nağme: Özür dilemek iman emaresi, mazeret döktürmek nifak alametidir!..
Fethullah Gülen Hocaefendi, dünkü sohbetinde insanın kendi amellerine güvenmemesi, nefsini sürekli sorguya çekmesi; musibetler karşısında suçu daima öz benliğinde araması, hariçte mücrim uydurma hastalığından uzak kalması ve hele kendi cürümlerini örtmek için başkalarını karalama gibi bayağılıklara asla tenezzül etmemesi gerektiğini anlattı.
Merhum Necip Fazıl’ın, bir gazete için “Süper Kâfir” dediğini, zira o gazetenin sürekli yalan ve iftira yazdığını ve diğerlerinin de onu takip ettiklerini hatırlatan Fethullah Gülen Hocaefendi, bugün de zift havuzundan beslenen bazı medya organlarının aynı küfür sıfatlarını üzerlerinde taşıdıklarını vurguladı.
İnsafsız yalan, iftira ve karalama hücumlarına karşı Hizmet gönüllülerinin Allah’a sığınıp her şeye rağmen kendi vazifelerine odaklanmaları lazım geldiğini bir kere daha ifade eden Fethullah Gülen Hocaefendi hasbihalin sonunda “özür dilemek” ile “mazeret döktürmek” arasındaki farkları açıkladı. Bu konuda dile getirilenler şöyle özetlenebilir:
Mazeret döktürme” tabiri, bir kusur, kabahat ya da suç için mücbir sebepler ileri sürmeyi ve onun hoşgörülmesi maksadıyla bahaneler sayıp dökmeyi ifade etmektedir. Bazı kimseler, hatalarını kabul etmeye bir türlü yanaşmazlar; ya atf-ı cürümlerde bulunur, başkalarını suçlarlar ya da zorlayıcı sebepler ve olmadık bahaneler sıralayarak işin içinden sıyrılmaya çalışırlar.
Oysa, bir suç işlemek veya bir günaha girmek kötüdür, çirkindir; fakat, o suça veya günaha mazeret bulma istikametinde beyanda bulunmak daha kötü ve daha çirkindir. Hatanın hoşgörülmesi ya da suçun affedilmesi için “şöyle olmuştu, böyle vuku bulmuştu” diyerek mazeretler ileri sürmek ve o türlü bahanelerin arkasına sığınarak kendini temize çıkarma kasdıyla sözü eğip bükmek vebali daha da katlamak demektir. Çünkü böyle bir davranış, nefsi tezkiye etmenin, kendi kusurlarını hiç görmemenin, ahirette her şeyin hakikatinin ayan beyan ortaya çıkacağını düşünmemenin ve dolayısıyla bağışlanma arayışında olmamanın ifadesidir.
Bu açıdan da, “özür dilemek” ile “mazeret döktürmek” birbirinden çok farklı şeylerdir. Bir kabahatten sonra hatayı kabullenme, suçu itiraf etme, hak sahiplerinden özür dileme ve Allah’tan da mağfiret dilenme, yapılan yanlışı telafi etmek için ortaya konan çok önemli bir gayret ve bir fazilettir. Fakat kendisinin masum olduğuna başkalarını inandırmak için vâkıaya tam mutabık olmayan sözler söyleme ve muhataplarını kandırmaya mâtuf bahaneler ileri sürme, insanları aldatma çabasıdır, yalandır ve mü’mine yakışmayan bir davranıştır.
Aslında, bir kabahat ya da günah karşısındaki en doğru davranış, nefsi tezkiye etmeye çalışmadan ve mazeretler arkasına saklanmadan, “Allah affetsin, siz de bağışlayın. Cismaniyetime yenik düştüm, cürüm işledim; zaten benden de ancak bu beklenirdi!” diyerek hem muhataplardan affedilmeyi istemek hem de Cenâb-ı Hakk’a tevbe etmektir. Ne var ki, böyle bir civanmertlik ancak hakiki mü’minlere has bir güzelliktir; münafıkların şiarı ise, sürekli bahanelere ve mazeretlere sığınarak paka çıkma gayretidir.
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.