"Fethullah Gülen Hareketi, ABD'nin TSK'yı etkisizleştirme operasyonunun bir parçasıdır" tezi doğru mudur?
Bu argümanın fikri seyri Gülen'in TSK içine sızma iddiası ile Hareket'in Büyük Ortadoğu Projesi'nin uygulanmasında rolü olduğu iddiası ile paralellik göstermektedir ve verilecek cevaplar da bahsi geçen soruların cevapları ile kesişen noktaları vardır.
Bu senaryonun da fikir mimarının hal-i hazırda Ergenekon davasından yargılanan Doğu Perinçek ve arkadaşları olması son derece manidardır. Çünkü Perinçek, hayatı boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmak suçlamasıyla yargılanmış bir kişidir. Örneğin Perinçek; daha 1970’li yıllarda "Kara Kuvvetleri Devrimci Subaylar Örgütü" davasının sanıklarındandır. Perinçek ve onun gibi devrimcilerin kanca attığı yüzlerce subay TSK’dan ihraç edildiklerinden hayatları karardı. Can çıkar huy çıkmaz misali Perinçek bugün Ergenekon davasında da aynı suçlama ile karşı karşıyadır. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ortaya çıkardığı Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki "Karargâh Evleri" örgütlenmesinin mimarı Perinçek’in başında olduğu İşçi Partisi’dir. Nitekim bu soruşturma çerçevesinde aralarında kurmay albayların da bulunduğu birçok subay tutuklanmıştır. Karargâh Evleri Projesinin amacı, tıpkı 27 Mayıs 1960’ta olduğu gibi TSK içinde emir komuta zinciri dışında alttan bir darbe ile ülke yönetimini ele geçirmekti.
Perinçek ve arkadaşları bir taşla iki kuş vurmak emelindedirler. Birincisi; Fethullah Gülen hareketini Türk insanının nezdinde ABD ile işbirliği yapan bir beşinci kol faaliyeti gibi göstermek. İkincisi; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Fethullah Gülen’e karşı kışkırtmak suretiyle 28 Şubat 1997’den beri sürmekte olan gergin ortamın devamını sağlamak.
BOP’a taraf olma veya ABD’nin TSK’yi güçsüzleştirme planının bir parçası olmakla itham edilen Gülen milliyetçilikle suçlanacak kadar devletine bağlı olduğunu göstermiş bir insandır. Aynı zamanda Güneydoğu’da harekata katılırken eline kına yakan ve şehit olan üsteğmenin haberini veren Vatan Gazetesi’nin manşetini[1] incelerken tansiyonu fırlayacak kadar Türk Ordusu’nun her mensubuna yüreğinde yer açmış biri.. BOP vesilesiyle söylediği şu ifade aslında ülkemiz ve O’nun şerefli ordusu için planlanan şeyler için Gülen’in düşüncelerini özetler niteliktedir: "Türk milleti şerefli bir millettir. Ben hiçbir zaman, benim için bir kısım hayırlar vaat etse bile, o bölgede başkalarının emellerine hizmet etme istikametinde figüre edilme aşağılığına rıza gösteremem. Benim şanlı bir geçmişim var. Necip bir soyum, sağlam bir köküm var. Bu gün fakir isem de, Allah’ın izniyle genç nesillerle, aktif dimağlarla, bir kere düşmekle on türlü kalkmasını öğrenmiş, alternatif doğrulma ve kalkma yolları geliştirmiş bir millet olarak, er-geç devletler muvazenesinde yerimizi alacağımıza inancım tamdır. Dolayısıyla figüre edilmek onuruma dokunur benim. Alet olamayız, olmamalıyız biz. Hatta çok isabetli ve bize hazineler getirecek bile olsa, şu bozuk ekonomimizi çok iyi bir duruma getirecek bile olsa, bence ulu-orta bir oyunun içine işin yarısından ve figüre edilebilecek bir şekilde girmek doğru değildir. Bazıları, bizim başka devletlerle stratejik ortaklığımız olduğunu ve bu projenin de ortaklık gereği desteklenmesinin lazım geldiğini söyleyebilir. Oysa stratejik ortaklık birileri tarafından planlanan bir şeyi uygulamada onlara iştirak etme demek değildir ki! O projenin hazırlanmasında bizim fikirlerimize neden müracaat edilmedi?"[2]
Türkiye bir normalleşme sürecinden geçmektedir. Şu anki durumun izdüşümü olarak demokratik batı ülkelerine baktığımız zaman son durak ordunun siyasete müdahale etmemesi ve kendisini savunma işlerine vermesidir. Lakin, ordumuzun statüsü maalesef demokratik kriterler bağlamında arzu edilen yerde değildir. NATO içinde darbe yapan yegâne orduya sahip olduğumuz gerçeği de ayrıca üstünde durulması gereken bir gerçektir. Ve ordunun siyasete müdahalesidir ki bizzat bu müdahaleleri yapan emekli subayların itiraflarında orduyu güçsüzleştiren veya meşruiyetine zarar veren en birinci etken olarak gösterilmiştir.
Gülen’in bu normalleşme sürecinde fikriyatı ise tabii ki ülkemizin ve milletimizin hakettiği demokratik ve müreffeh seviyeyi yakalamasıdır ama bunu yaparken de asla ama asla ordumuzun üstüne toz kondurulmasını hazmedemez. Gülen’in hayalindeki ordu, birlik ve bütünlüğünü muhafaza etmiş, cuntalardan arınmış ve vatan sevgisini en üst değer olarak kabul eden insanlardan oluşmuş güçlü bir Ordu’dur ve bu orduyu ülkenin ve milletinin bekasının yegane koruyucusu görmektir. O’nun düşüncesinde TSK ele geçirilmesi gereken bir yer değil, tam tersine en çok korunması ve siyasi fraksiyonlardan uzak tutulması gereken bir kurumdur. Nitekim "TSK’ya sızma düşünceniz var mı sorusuna?" şu cevabı vermiştir: "Hayatımda hicbir zaman orduya ters, ordu aleyhinde ve ordunun kabullerine aykırı bir faaliyetim olmamış ki, orduyu faaliyetlerime engel görerek ona sızmaya çalışayım... Çünkü sızma, düşmana karşı yapılır[3]... Bırakın orduyu ele geçirme planlarımın olmasını, ordu içinde Balkan Savaşı yıllarındaki gibi herhangi bir ikilik, anlaşmazlık olabilir endişesini benim kadar içinde bir azap, bir ıstırap olarak duyan olmamıştır... Ordumuzu bu milletin varlık ve bekasının her zaman en birinci şartı saymış benim gibi bir insan için bu tür müessif hadiselerden daha kahredici bir şey olamaz."[4]
Özet olarak denilebilir ki, ABD’nin TSK’yi etkisizleştirme gibi bir planı olabilir ve olması da kendi stratejik planları için gayet arzu edilen bir şey olabilir ama Gülen milliyetçilikle suçlanacak kadar devletine bağlı olduğunu göstermiş bir insandır. Olsa olsa Gülen, ordunun demokratik bir ülkedeki statüde olmasını ister ki bunu da her Türk vatandaşı istemektedir.
- tarihinde hazırlandı.