Fethullah Gülen Hocaefendi Cumhurbaşkanı olmak istiyor mu?
Fethullah Gülen Türkiye'yi ele geçirmek istiyor. Fethullah Gülen devletin başına geçmek istiyor. Fethullah Gülen Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bu tür ithamlar ve iftiralar yıllardır, hatta on yıllardır çeşitli kesimler tarafından ortaya atılıyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi defalarca bu meseleye cevap verdiği, dünyevi hiçbir makamda veya menfaatte gözü olmadığını, o yönde bir arzusu bulunmadığını tekrar tekrar açıkladığı halde hâlâ aynı itham ve iftiraları gündeme getirenler, bunu ya anlayışsızlıklarından veya bazı odakların karalama kampanyalarına alet olduklarından ötürü yapıyor olsa gerek.
Allah korkusu ve ahiret endişesi taşımayanlar bu iki mefhumu anlayamadıklarından her gün defalarca gerçeğe aykırı sözler sarf edebiliyorlar. Böyleleri aynı zamanda herkesi kendileri gibi sandıklarından başkalarının beyanlarını da günü kurtarma derdiyle söylenmiş gerçeğe aykırı sözler gibi görebiliyor. Belki de bu sebeple Fethullah Gülen Hocaefendi, "ben Allah'tan korkarak böyle bir şeyi hilaf-ı vaki beyanda bulunmam" diyerek açıklamasına başlama ihtiyacı duyuyor ve devam ediyor: "bütün hezâfiriyle Çankaya riyaseti ayağımın önüne kadar gelse ayağımın ucuyla itmezsem dünyanın en aşağılık mahlukuyum. Değil o, dünya hükümranlığı gelse önüme ayağımın ucuyla iterim."
Ben, dünyevî hiçbir şeye talip değilim
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bu meseleye dair farklı zamanlarda çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamaları önyargısız, insaf ve vicdan selameti içinde değerlendirilebilirse onun dünyevi hiçbir makam ve menfaat talebinin olmadığı; sadece Allah'ın rızasını kazanma hedefi istikametinde vatan, millet, insanlık ve din için hizmet gayesiyle yaşamını sürdürdüğü anlaşılacaktır:
"Defaatle size arz etmişimdir; ben Allah'tan korkarak böyle bir şeyi hilaf-ı vaki beyanda bulunmam; bütün hezâfiriyle Çankaya riyaseti ayağımın önüne kadar gelse ayağımın ucuyla itmezsem dünyanın en aşağılık mahlukuyum. Değil o, dünya hükümranlığı gelse önüme ayağımın ucuyla iterim. Çünkü ben çok büyük şeye talibim; Allah'ın rızasına. Ondan daha büyük bir şey tanımıyorum. Ondan daha büyük bir şey tanıma bahtsızlığına Allah düşürmesin. O makamları hafife mi alıyorum? Hayır. Ayrı bir şey. O Çankaya'ya da ihtiyaç var, parlamentoya da ihtiyaç var. Demokrasi için onlar demokrasinin temel unsurları ve siz onlara saygı duyma mecburiyetindesiniz. Bu, benim kendimi adadığım mesele açısından benim sübjektif düşüncelerim. İsterse benim açımdan meseleye bakarak gerçekten kendini dini i'lâya adamış bir insanın objektif düşüncesi de diyebilirsiniz. Biz o türlü makamlara eğilmeyiz, aklımızın köşesinden geçirmeyiz. Ben rüyasını bile görmedim. Bir kısım densiz insanlar yazdılar, çizdiler, ettiler; 'dünya hilafeti' falan filan... Ne hilafeti yahu! Ben Korucuk Köyüne hilafeti bile aklımdan geçirmedim. Geçirseydim, altmış senedir rüya görürüm, bir gün kendimi Korucuk Köyünün halifesi olarak görürdüm. Demek ki hiç aklımdan geçirmemişim. Freud'e göre düşünecek olursanız rüyalar şuuraltı müktesebatının hortlamasıdır. Demek ki o mesele benim hiç şuuraltım olmamış. Böyle iftira edenlere 'yahu Allah'tan korkun, bir kere telaffuz edilmiş mi bu mesele, bir kere rüyası görülmüş mü bu meselenin' demek lazım. Ama ihtimal bazılarını hiç inandıramayacağız. İnansalar da inanmasalar da sevdamız başka bizim." (Bamteli, 23.07.2007)
"Bazıları hâlâ siyaset sahnesinde rol alma, devleti ele geçirme ve idareye hâkim olma sevdası gibi isnatlarda bulunuyorlar. Oysa ben 'kullardan bir kul' olarak Allah'ın rızasını kazanmaktan başka her türlü düşüncenin ve hele fâikiyet (üstünlük) mülahazasına bağlı olarak idarî, siyasî bir pâye devşirmenin karşısında olduğumu defalarca ifade ettim. Daha 25 yaşımdayken o fırsatın ayağıma kadar geldiğini ama onu elimin tersiyle ittiğimi kaç kere söyledim. Değil parlamenterlik, çok küçük bir idarecilik bile istemediğimi belirttim. Aslında, kanımın delice aktığı o gençlik dönemimde dahî bu ölçüde bir istiğna sergilemiş olmam, genel karakterimi ortaya koyma açısından yeterli görülmeliydi.. o tavır ve tutumum neye tâlip olduğumu, ne istediğimi ve neyin arkasında koştuğumu merak eden ehl-i vicdana kâfî gelmeliydi. Neylersiniz ki, yüzlerce defa bu duygumu ikrar etmeme rağmen, bir kesim hâlâ duymazlıktan geliyor ya da duymak, anlamak istemiyor. Belki de o kesimin literatüründe rıza-yı ilahî ve ebedî saadet gibi kavramlar bulunmadığından dolayı, söylediklerimi anlayamıyorlar. Fakat onlar anlamasalar da, ben bir kere daha şu mülahazamı seslendirerek mevzuyu noktalayacağım: Teşvikçisi olduğum hizmetlerde dünyevî hiçbir hedefim yoktur; Türkiye'yi bütün zenginliğiyle ve imkanlarıyla getirip bana teslim etseler de, onu, küçük tahta kulübemdeki hayatıma tercih etmeyi ve makama-mansıba, mala-mülke temayülde bulunmayı döneklik sayarım. Göz ucuyla da olsa, dönüp ona bakmayı Rabbime karşı vefasızlık ve davama da ihanet kabul ederim. Evet, benim de iki elim var, şayet yüz elim de olsaydı, onları i'lâ-yı kelimetullahtan başka bir gaye için kullanmayı asla düşünmezdim. Muhalfarz, öyle bir düşünce bir bulut halinde zihnime aksa, hemen seccademin başına geçer, tevbe eder ve İbrahim Edhem gibi 'Allahım, ya canımı al ya da Senin muhabbetine perde olan mülahazaları gönlümden söküp at!' diye dua ederdim." (Kırık Testi, 08.05.2006)
"Benim, şimdiye kadar bütün duam, bütün ızdırabım, insanların Allah'ı (cc) bulması, O'na inanması yolunda oldu. Her gün, yana yakıla dua ediyorum: 'Allah'ım, ne olur, bahtına düştüm!' diye sızlanıyor ve 'Ne olur Allah'ım, insanlar Seni tanısın, Sana inansın!' diyorum. O kadar ki, bunun için her gün birkaç defa ölüp ölüp dirilmeye razıyım. Bunu anlamayanlar, imanın ne olduğunu bilmeyenler, onun hasıl ettiği zevk-i ruhanîyi tatmamış olanlar, cennetin lezzetini, cehennemin işkencelerini ruhlarında hissetmeyenler, insanlığın ızdırabını bir defa olsun vicdanında duymamış olanlar kalkıyor, sizin ızdırabınızı, derdinizi, çabanızı başka mecralarda görmek istiyorlar... devletmiş, hükümetmiş, siyasetmiş... maksatları bunlar olup, bütün hayatlarını bu yolla elde edecekleri menfaate bağlamış bulunanlar, iman adına, Kur'an adına çekilen ızdırapları da aynı kategoride değerlendiriyorlar. Beni, Türkiye'yi ele geçirmeye çalışmakla suçladılar. Ben, dünyevî hiçbir şeye talip değilim; dünyanın sultanlığını teklif etseler, gözümü o tarafa çevirip bakmam. Bu türden suçlamalar karşısında, 'Yâ Rabbi' diyorum, 'acaba Sana kullukta, Sen'in rızan istikametinde bir şeyler yapmaya çalışırken hata mı ettim; ihlâsta kusurum mu oldu da, hayatımda hiç düşünmediğim, rüyalarıma bile girmemiş ve hülyasını bile kurmadığım gayelerle beni suçluyorlar?!" (Kırık Testi, 12.08.2002)
"Size yeminle teminat veririm, ben, iki-üç insana Allah'ı ve Rasûlullah'ı tanıtmayı cihan hükümdarlığına tercih ederim." (Kırık Testi, 18.04.2005)
"Eğer dünyanın dört bir yanında çalışan, çabalayan arkadaşların kuvve-i maneviyesine arpa kadar katkıda bulunuyorsam, Allah o istikamette beni istihdam ediyorsa, şu andaki konumumu cihan hükümdarlığıyla değişmem." (Kırık Testi, 10.12.2003)
"Bana, dünyaya Fatih gibi bir hükümdar olarak gelmeyi teklif etseler ben yine Korucuk köyünde Râmiz Hoca ve Refîa Hanım'dan doğmayı, sıradan bir insan gibi dünyaya gelmeyi ve Kestanepazarı'ndaki olduğu şekilde öğretmenlik yapmayı tercih ederdim. Ne kendime hizmet ne fâikiyet mülâhazası; âhad-ı nâstan biri olarak kalmayı cihan hükümdarlığı ile değiştirmem. Bana göre en büyük mazhariyet Hak rızası, en önemli vazife de 'i'lâ-yı kelimetullah'tır." (Fasıldan Fasıla-5, 2006)
"Ben şahsen yolunda bulunduğumuz bunca hizmetler karşılığında kendisini çok sevdiğim ve hayran olduğum Fatih'in İstanbul'u fethetmesini, hatta çağ açıp kapatmasını bana verseler, niye böyle küçük bir şey verdiler diye homurdanırım. Çünkü ben, bundan daha büyük bir şeye; evet Allah'ın rızasına talibim... Bir televizyon programında dediğim gibi, en yüksek dünyevî makam bile teklif edilse dönüp, 'Yahu bu insanlar niye bana hakaret ediyorlar ki? Neden birkaç basamak aşağı inmemi teklif ediyorlar ki?' derim. Bence, Allah, insanın mahiyetine Cebrail'e ulaşma istidadını koydu ise –ki koymuştur– insan himmetini âlî tutup onu geçmeye çalışmalıdır." (Fasıldan Fasıla-3, 1996)
"Şu kısacık ömrümüzde, şahsımızın bilinmesi, iyi olarak tanınması ve böylece bize hürmet edilmesi şeklinde gayeler taşımak ya da dünya nimetlerinden istifade etme türünden bazı sevdalar ardına düşmek Rabb'e karşı çok büyük bir ayıptır. O'nu anlatmak ve dinimizin i'lâsına çalışmak gibi bir kulluk vazifemiz varken dünyevî başka hedefler edinmek Allah'a karşı vefasızlıktır. Kendi adıma da, makam-mansıp sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabb'ime, Efendim'e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum... Dinime ve milletime hizmet duygusu bütün bütün ufkumu kaplıyor.. bunun dışında başka hiçbir şey düşünmüyorum. Hatta düşünmemin, istememin haram olduğunu zannediyorum." (Kırık Testi, 03.06.2002)
"Fikirleri siyasetle bulanmış ve her şeyi dünyevî çıkarlar ve siyasî maksatlarla açıklama eğilimindeki bazıları anlayamasa veya anlamamakta diretse de, Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz'in Sünnet-i Seniyyesi ve Selef-i Salihin'in safiyane içtihadlarından çıkardığım dinime ve milletime hizmet çizgimde siyasetin ve dünyevî ücretlerin en ufak bir yeri olmadığına hayatım şahittir." (Kırık Testi, 29.10.2002)
"Onlar insafa gelir mi gelmez mi bilemeyeceğim. Fakat bildiğim bir şey var ki, isnad, itham ve iftiralarla atılmaya çalışılan çamur asla tutmayacak ve kamu vicdanı doğru ile yalanı mutlaka ayırt edecektir. Çünkü ehl-i insaf da takrir etmektedir ki, bizim, Allah'ın rızasından ve milletimizi dünya muvazenesinde hak ettiği yere taşımaktan başka bir isteğimiz olmamıştır ve olmayacaktır. Bu konuda, dinine ve milletine hizmet eden samimi insanlara güvendiğim gibi, kendi adıma da, maddî-manevî makam sahibi olmaktan, iyi bir insan olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabbime, Efendime ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum. Dinime ve milletime hizmet duygusu benim biricik sevdamdır; o bütün bütün ufkumu kaplıyor ve bana başka arayışların ardına düşme ihtiyacı bırakmıyor. Zaten bu sebeple, dünya namına bir şeye sahip değilim ve kendime ait bir evim bile olmadan ötelere yürüme muradındayım. Bir başka münasebetle dediğim gibi, 'Kendime ait bir zeytin dalım bile yoktur. Eğer olsaydı, onu da barışın remzi olarak hasmâne tavır takınanlara uzatırdım.'" (Kırık Testi, 28.11.2004)
- tarihinde hazırlandı.