Orucun Topluma Kazandırdıkları
Toplum, fertlerden teşekkül eder. Öteden beri insanlar hep topluluklar hâlinde yaşamışlardır. Bir topluluğun huzur ve sükûn içinde varlığını devam ettirmesi de ancak fertlerinin sağlam ve karakterli bir yapıya sahip olmalarına bağlıdır. Bu da ancak Yaratıcı’nın koyduğu esaslara tamamıyla bağlanmakla olur. Evet, Allah, insanı yarattığı gibi onun her yönüyle nasıl hareket edeceğini de belirlemiştir. Bunun için bir kısım hükümler vaz’ etmiş ve bunlarla ferdin ve bu fertlerin meydana getireceği toplumun ıslahını dilemiştir. İşte bu hükümlerden birisi olan orucun topluma kazandırdığı pek çok faydadan birkaçını zikredeceğiz.
1. Birlik ve Beraberlik Sağlar
İnsan, Ramazan orucu sayesinde, hususiyle sosyal hayatta diğer insanlarla muhtelif bağlar kurmuş olur. Bununla onlara karşı kuvvetli bir irtibat ve bağlılık duyar. Şöyle ki bütün inananların aynı anda oruca başlamaları, akşam iftarı beraber beklemeleri, sahura kalkmaları, teravihi cemaatle eda etmeleri, Kadir gecesini ihya etmeleri, beraberce bayrama girmeleri vs. çok sağlam bir kardeşliğe ve hakiki bir sevgiye vesile olur. Böylece inananlar, kendilerini Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) de nurlu beyanlarında,
مَثَلُ الْمُؤْمِنِينَ فِي تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعَاطُفِهِمْ مَثَلُ الْجَسَدِ، إِذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الْجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالْحُمَّى
“Aralarındaki muhabbet, merhamet ve şefkat bağları bakımından mü’minler bir vücuda benzerler. Bir uzuv hasta olduğunda nasıl ki vücudun sair uzuvları uykusuzluk ve ateş ile ona iştirak ederler; işte mü’minler de böyledir.”[1] buyurduğu gibi, tek bir vücudun azaları gibi görürler. Bu yüce düşünceyle de toplumda birlik ve beraberlik ruhu tesis edilmiş olur.
Mesela uzaktan gelecek bir treni bekleyen iki ayrı kişi, diğer insanlara nispetle kendilerini birbirlerine daha yakın hissederler. Bu bekleyiş esnasında aralarında bir yakınlaşma, bir tanışma meydana gelir. Beklemiş oldukları aynı şey daha önceleri birbirlerini tanımayan bu iki insanı birleştirip kaynaştırır. Şayet bu iki insan aynı trendeki aynı yolcuyu bekliyorlarsa bu tanışma bir dostluk hâlini alır. Çünkü bir evvelkine nispetle aralarında ikinci bir bağ kurulmuştur.
Bunun gibi bir sofra etrafında bütün bir ailenin iftarı beklemesi veya tek tek bütün mü’minlerin iftar ânını gözetlemeleri bu insanları birbirlerine daha ziyade bağlayacaktır. Bunlar, vazifelerini hakkıyla yapmış olmanın verdiği neşe ve sevinç ile birbirlerine daha ziyade bağlanacaklardır.
İftar vaktini bekleme, daha ziyade aile fertleri arasındaki sevgi ve muhabbeti artırma, yani ailenin daha sağlam temeller üzerinde kurulmasını gerçekleştirme bakımından da çok mühimdir. Bu durum aynı zamanda birtakım davetler vasıtasıyla tanıdık olan olmayan herkes arasında da sevgi ve kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesine vesile olacaktır.
2. Fakirin Hâlini Hatırlatır
Ramazan ayının kardeşliğe, dostluğa bakan bir yanı vardır. İnsan, oruç vesilesiyle yiyecek dahi bulamayan fakirlerin hâlini düşünür; açken onların durumunu çok daha iyi anlar. Bu durum o insanın cömertlik hislerini şahlandırır. Hislerindeki bu şahlanış iledir ki, mü’minler yapacakları değişik hayır ve hasenatı özellikle Ramazan-ı Şerif’te yapmaya gayret etmişlerdir.
İnsanlar, mal-mülk yönünden eşit değildirler. Kimisi daha doğar doğmaz dünyevî birtakım imkânlara sahip olurken, beri tarafta bir ömür tüketmesine rağmen maddî bir imkâna sahip olamayan kimseler vardır. Her iki durumdaki insan da, Cenâb-ı Hak tarafından imtihana tâbi tutulmaktadır. Allah (celle celâluhu), mal-mülk verdiği zenginleri kendi hâllerinde bırakmamış, onların zekât, sadaka, öşür gibi birtakım yollarla fakirlerin yardımına koşmalarını emretmiştir. Zenginin yardım elini uzatması, fakir ve muhtacı görüp gözetmesi ancak onun durumunu en iyi şekilde bizzat kendi nefsinde yaşamasıyla olur. Bunu zengine hissettirecek olan şey ise oruçtur.
Oruç, hayatını en lezzetli yiyeceklerle devam ettiren, belki açlığın nasıl bir şey olduğunu bile bilmeyen zengine, belirli zaman dilimlerinde aç-susuz kalmasını sağlamak suretiyle bizzat yaşayarak açlığın ve susuzluğun ne mânâya geldiğini öğretir. Bu şekildeki bir açlık, her türlü maddî imkâna sahip olan zenginlerin, fakr u zaruret içinde olan kişilerin durumlarını anlamalarına, dolayısıyla onlara karşı olan tutum ve davranışlarının değişmesine, yardım etme duygusunun oluşup gelişmesine vesile olur. Zenginler bu davranışları sergilemeye koyulunca, fakirlerde de zenginlere karşı potansiyel olarak bulunan haset ve kin duyguları izale olur ve bu iki sınıf arasında çıkması muhtemel toplumsal çatışma daha ortaya çıkmadan engellenir. Hatta fakir, bir nevi zenginin malının koruyucusu olur. Tam tersine bir toplumun zenginlerinde cömertlik, fakirlerinde de kanaat, istiğna, fazilet ve tevekkül hissi yoksa, bu iki tabaka arasındaki çatışmanın önünü almak mümkün değildir. Oruç bu mevzuda his ve heyecanları harekete geçiren en önemli dinamik sayılır. Dolayısıyla zenginler kendileri gibi imkânı olmayanları görme fırsatını yakalar ve Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu sözünü hatırlarlar:
لَيْسَ بِالْمُؤْمِنِ الَّذِي يَبِيتُ شَبْعَانَ وَجَارُهُ جَائِعٌ إلَى جَنْبِهِ
“Komşusu aç iken tok olarak geceleyen (hakiki mânâda) mü’min değildir.”[2]
Ancak aç durulduğu zaman açın, susuz durulduğu zaman susuzun hâli anlaşılır. Cenâb-ı Hakk’ın emri istikametinde arzu ve isteklerimizi frenleyerek oruç tutma, kendimizi bu istikamette perhize alıştırma, sosyal hayatımıza yönelik bizi, mükemmel bir toplumun mükemmel bir parçası hâline getirecektir.
3. Dilenciliği Önler
Oruçla nefsini terbiye eden, sıkıntılara katlanan, açlığa ve susuzluğa göğüs geren bir insan, eşya ve hâdiselere meydan okuyacak bir hâle gelir. Artık ne açlık ne de susuzluk onu bağlayamaz. Başına hangi sıkıntı gelirse gelsin, isterse günlerce aç ve susuz kalsın, izzet ve haysiyetini feda edip başkasına el açmaz. Fakat oruçtan haberi olmayan, hayatının değişik dönemlerinde oruç tutmamış, böylelikle de kendini yemeyip içmemeye alıştırmamış biri, başına gelecek bir açlık ve fakirlik durumu karşısında bütün izzet ve namusunu ayaklar altına alarak kapı kapı dilenmeye başlayabilir.
[1] Buhârî, edeb 27; Müslim, birr 66.
[2] el-Hâkim, el-Müstedrek 2/15.
- tarihinde hazırlandı.