Uykunun mahiyeti
Soru: Uykuda ruh bedenden ayrılıyor mu? Uykunun mahiyeti nedir? Zümer Sûresi 42. âyette “Allah, insanların ruhlarını ölümleri sırasında, ölmeyenlerin ruhlarını ise uykuları sırasında alır. Hakkında ölüm hükmü verdiği ruhu tutar, vermediği ruhu ise belirli bir süreye kadar salıverir.” buyuruluyor. İnsan uykuda değişik bir hayat mı yaşıyor?
Başka âyet-i kerimelerde de Cenâb-ı Hak, insan uyurken onun cismânî ruhunu kabzettiğini ve uyandıktan sonra da salıverdiğini ifade etmektedir.[1] Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), ruhun salıverilirse hayırla salıverilmesine, tutulursa âlî makamlara îlâ edilmesi ve serfiraz kılınmasına dair yatmadan önce dualar ettiği görülmektedir.[2] Bütün bunlardan anladığımız şey, ölümün küçük kardeşi olan uykunun nim (yarı) bir ölüm olduğudur. Çünkü ölüm, bir adem-i merkeziyet meselesidir. Yani vücudunun bütününe kumanda eden ruh-i hayvanînin zâil olup gitmesiyle uzviyât-ı insaniye, her biri teker teker kendi başlarına kalmakta ve artık adem-i merkeziyet gibi bir durum söz konusu olmaktadır. Evet, reis olan ruh gidince, bir adem-i merkeziyet kaçınılmazdır. Aslında, Kur’ân-ı Kerim de uykuyu, “Uykunuzu dinlenme yaptık.” (Nebe sûresi, 78/9) sözüyle bir adem-i merkeziyet keyfiyeti şeklinde ele alıp anlatmaktadır.
Uykuda insanın bazı sistemleri ta’til-i eşgâl ile birbirine elveda diyerek ayrılmaktadır. Öyle ki artık onlar, omuz omuza veremez ve birbirinin yardımına koşamazlar. Bunun böyle cereyan etmesi ise bir dağılma ve çözülme demektir. Bütün bunlara rağmen uykuda insanın kalbi ve bir kısım beyin fakülteleri çalıştığından o esnada tam bir ta’til-i eşgâl ve adem-i merkeziyet de yoktur. Mesela, böbrekler hâlâ aldıkları dikte ile vazifelerini yaparlar. Kan dolaşımı ve teneffüs devam eder. Fakat insanın zehirlenme neticesinde istirahat edip yeniden hava dengesini bulabilmesi için, daha az karbondioksit alacağı ve daha az oksijen vereceği bir devreye girmesi için de uyku çok önemlidir.
Buna göre meseleyi şöyle de izah edebiliriz: Beynimizde beş yüz tane çalışan fakültenin olduğunu farz edelim. Bunlardan bir kısmı kulaklarımıza ve gözlerimize emir ve fermanlar göndermekte ve bunlar, tam bir merkezi sistem içinde çalıştıkları zaman cismaniyetimiz ruhla kontak olmaktadır. Fişini santrale sokarak göz mükemmel bir şekilde bulandırmadan görmekte, kulak her şeyi arızasız duymakta, ağız lezzetleri tatmakta ve burun da koku almaktadır. Bir an olur ki bu fakülteler, vücuttaki umumî zehirlenmeler ve vücudun yaktığı şeyler neticesinde gaz dengelerinin bozulması karşısında merkezi sistemi tutamamakta, tabiri caizse elleri gevşemektedir. Binaenaleyh göze kumanda edeceği yerde edememekte, göz bulanık görmeye başlamakta ve yavaş yavaş kapanmaktadır. Aynı şekilde kulak ve buruna kumanda edemeyip kulak duymaz hâle gelmekte, burun ise koku alamaz duruma düşmektedir. Vâkıa, insan uyurken kokuyu da duymamaktadır. Yani nim bir adem-i merkeziyet söz konusudur.
Hâsılı, uyku esnasında bu organlardan, mesela, iki yüz tanesi ta’til-i eşgâl yaparken üç yüz tanesi faaliyetini sürdürmektedir. Öyleyse bu da bir yarı ölüm demektir. Binaenaleyh Allah, zinde bir şekilde gerine gerine uyandığımız ve hava dengesi faydalı hâle geldiği an ruhu salıvermekte ve biz de yeniden hayata dönmekteyiz. Bu dengeyi bulamaz da zehirlenir ölürsek –Allah muhafaza buyursun– o zaman tam adem-i merkeziyet tahakkuk etmiş demektir.
Ayrıca son söz olarak şunu ifade edeyim ki, burada, vücudun uykuyu mücbir kılıcı zehirlenmesinde, belli bir safhaya kadar bir zehirlenme, uyumayı sağladığı gibi bunun daha fazlası da tamamen uyutabilir meselesine de dikkat çekilmiş olunabilir.
[1] Bkz.: En’âm sûresi, 6/60
[2] Buhârî, daavât 2; Müslim, zikr 64
- tarihinde hazırlandı.