İnsanlar uykudadır öldükleri zaman uyanırlar

İnsanlar uykudadır öldükleri zaman uyanırlar

Soru: “İnsanlar, uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar.”[1] sözünü açıklar mısınız?

Bu söz, Hazreti Ali’ye isnat edilse de her zaman ona ait olup olmadığının tenkidi yapılabilir. Kime ait olursa olsun bu söz, mânâsından doğru şeyler istinbat imkânı olan, oldukça güzel ve mübarek bir hakikati ifade etmektedir. Eğer bu ifadeyi, Hazreti Ali söylemişse üzerinde durmaya değer bir sözdür.

“İnsanlar, uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar.” sözünün ifade ettiği mânâya gelince, evvelâ şöyle izah edilebilir: Dünyada insanlar, hakikat adına, hatta hakâikü’l-hakâik adına ne kadar şey bilirlerse bilsinler, ilm-i muhit ve mutlak kudret mezâhir ve mecâlisi olan hakiki âleme intikal edecekleri ana kadar daima hakikati perde arkasından müşâhede edecek ve mutlak hakikatle aralarında daima tenteneli bir perde göreceklerdir. Hakikatin kendi aydınlığı ve bütün ihtişamı ile onlar tarafından sezilip hissedilmesi ancak o âleme göçtükten sonra olacaktır. Binaenaleyh bu âlemde insanların gerçek hakikati bilme adına kafalarında kurdukları her şey hayalden ibaret demektir.

Bu meselenin bir diğer yönü de şudur: Başta ehl-i hakikat ve ehl-i tasavvuf, sonra hakikat aşkıyla serfiraz ruhların bu türlü sözlere ve bu sözlerin ihtiva ettikleri hakikatlere daha değişik bir bakışları vardır. Onlara göre insanların hakikati görebilmeleri için nefis ve enaniyetleri cihetiyle ölmeleri lâzımdır ki, onu ayan beyan gerebilsinler. İnsanlar sırtlarında nefis baskısını taşıdıkları, benlik ve gururları altında ezildikleri sürece kat’iyen hakikati göremezler. Öyleyse kalbin ve ruhun hayatına yükselmenin yolu, nefis ve enaniyet cihetiyle yok olmaktır. Evet, insan yok olmalıdır ki var olsun! Zât-ı Ulûhiyet hakkında bir kısım hakikatlerin kalb ve vicdan yoluyla müşâhede edilmesi ve insanın bunu vicdanında sezdikten sonra iradesiyle kendisini yönlendirmesi, nefsin ve enaniyetin baskısından kurtulmasına bağlıdır. Bu ise ancak derin bir tefekkür, Cenâb-ı Hakk’ın kâinattaki âyet, kelime, harf ve satırlarında O’na ait hakâiki müşâhede edip daima uyanık ve gözleri açık yaşama… gibi yollarla temin edilebilir.

Bir diğer husus da zikr ü fikr ile kalbi temizleme, vicdanı uyarma ve مُوتُوا قَبْلَ أَنْ تَمُوتُوا “Ölmeden önce ölünüz!”[2] sırrına mazhariyet ufkudur. Yani siz, hepiniz uykudasınız. Nefis ve enâniyet cihetiyle öldüğünüz zaman gözleriniz açılacak ve hakikati, mahiyet-i nefsü’l-emriyesine uygun müşâhede edeceksiniz. Aksine nefsin arzularının esiri olduğunuz ve cismaniyetinizi yaşadığınız sürece hakikate de gözleriniz hep kapalı kalacaktır. Hâsılı, dünyada, nefis ve enaniyet cihetiyle insanlar uykudadırlar. Nefis ve enaniyetlerini öldürüp kalbin ve ruhun derece-i hayatına yükseldikleri, kalbi söylettirdikleri, ruhu işlettirdikleri an gözleri açılacak ve her şey onlara ayan beyan görülecektir.

Ayrıca pek çok insan, Allah’a iman edip namaz kılsa bile gaflet içinde olabilir. Bu tür insanlar, büyük ölçüde hep cismaniyete ait duyguları yaşarlar ve hep onların baskısı altındadırlar. Namaz ve oruç çok defa dünyaya ait duygular gölgesinde renksiz kalır. Böyleleri bile olsa mâlâyâniyat sayılan bu türlü şeyleri kalblerinden attıkları ölçüde, bir yönüyle, dünya cihetiyle ölmüş, uhrevî âlem itibariyle de dirilmiş sayılabilirler.

Buraya kadar arz edilen hususların hepsi yapılabilir türden şeylerdir. Ancak öbür âleme gidildiği zaman hakikatin ayan beyan görüldüğü o yer itibariyle aynı şeyleri söylemek zordur. Bazı ehlullah, ruh ve kalb hayatına yükselmeleri sayesinde henüz dünyada iken öbür âleme ait hakikatleri görmüşler, bir kısım enbiya ve asfiya ise mirac yapmak suretiyle bunları müşâhede etmişlerdir. Bunlardan kimisi yeryüzünde bulundukları hâlde kalbî mirac yapmış, kimisi Hazreti Musa gibi Tur Dağı’nda bir kısım tecellîlerle, Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti ve kelâmıyla –tabiri caizse– ulûhiyete ait atmosferle münasebete geçerek miracını yapmış; Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ise Cehennem’in hışırtılarını, Cennet’teki rahmet esintilerini, kader kaleminin cızırtılarını, meleklerin tesbih u temcidini duyma ufku sayılan Mirac’a yükseltilmiş ve orada her şeyin hakikatini hakka’l-yakîn mertebesinde müşâhede etmiş ve öteler ötesindeki âlemde görülebilecek her şeyi bu dünyada iken görmüştür.[3]

Tekrar soruya dönecek olursak, bir mü’min, “İnsanlar, uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar.” hakikatini kendisine rehber edinerek, ölmeden evvel ölmeye, sırtındaki cismaniyete ait yükleri bir tarafa bırakmaya ve öbür âleme intikal ettiğinde gözünden Allah’ın perdeyi kaldırması ve orada iliklerine kadar zevk-i ruhanî ile coşabilmesi için şimdiden hazırlanmaya bakmalıdır. Evet, burada insan, ruhunu ne kadar inkişaf ettirirse, orada da hakikati o derecede görecektir. Aksine burada gaflet içinde yaşayan da orada ulûhiyet dairesine ait zevklerden çok fazla istifade edemeyecektir. Zira ulûhiyet dairesine ait zevkler, devamlı surette ruhu işlettirmeye, Allah’a vuslat aşkıyla yanıp tutuşmaya ve ölmeden evvel ölüm duygusuna dilbeste olmaya vâbestedir.

Her şeyin doğrusunu Allah (celle celâluhu) bilir.

[1] Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ 7/52; Aliyyülkârî, el-Masnû’ s.199.
[2] Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, 2/384.
[3] Buhârî, salât 1, enbiyâ 5; Müslim, îmân 263.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.