Nefs-i Mülheme Mertebesi

Nefs-i mülheme mertebesinde bir hak yolcusu, bütün etvâr ve ahvâliyle "Hû" der O'na yönelir.. her şeyde ve her yerde O'nun sun'-i bediînin temâşâsıyla soluklanır.. her nesneyi bir hayret levhası gibi müşahede eder.. ve her tabloda yeni bir hissî takdirle şahlanır.. dili "Lâ ilâhe illallah" derken, kalbi ve bütün letâifi "Lâ ma'bûde illallah" hakikatini mırıldanır.. sürekli "Hû" zamirinin ıtlâkındaki derinlikle nefes alır-verir.. ve her nefes alış-verişiyle âdeta, kalbinde bir kor, bir kıvılcım gibi uyuyan aşk u şevki körüklemeye başlar.. ruhu "ataş" der inler; dili,

"Ey sâki aşkın nârına yandıkça yandım bir su ver
Düşeli dilber derdine yandıkça yandım bir su ver " (Gedâî)

nağmeleriyle arzuhal eder.. ve artık, dünyevî matlupları, zatları itibarıyla talepten vazgeçtiği gibi, ukbâyı da Hazreti Zât'a bakmayan yönleriyle ikinci derece mülâhazaya alır.. düşüncelerinde, tahayyüllerinde sürekli O'nun konukluğuna koşar.. sözlerini O'nun iştiyakıyla süsler ve O'na iştiyak uyarmakla derinleştirir. Dolarken O'nun vâridâtıyla dolar ve her doluşuyla ruhunda petekleştirdiği ballar balını müştak gönüllere sunmaya koşar.. sık sık Lâmekânî Hüseyin Efendi gibi:

"Pâk eyle gönül çeşmesini ta dolunca!
Dik tut gözünü, gönlüne gönlün göz olunca!
İnkârı kov, dil testisini ol çeşmeye tuttur.!
Ol âb-ı safâbahşile bu testi dolunca..."

der ve dolma istikametinde azmini kamçılar. Dolunca da:

"Ey tâlib-i feyz-i Hudâ gel halkaya, gir halkaya.!
Ey âşık-ı nûr-i hüdâ gel halkaya, gir halkaya!"

çığlıklarıyla bir velvele olur ve çevresine boşalır.

Bu noktaya eren bir sâlik, az yer, az içer, az uyur, hep hayret içinde bulunur ve dünya umuruyla da sırf esbab dairesi içinde bulunduğundan ötürü meşgul olur. Bu pâyeye ait sorumluluklarını yerine getiren ve Hakk'ın mevhibelerine karşı şükrünü edâ eden bir sülûk eri, bazen tecellî-i esmâ, bazen de tecellî-i ef'âl ile nefes alır verir. Ne var ki o, seyr u sülûk-i ruhânîsini, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm'ın vesâyetinde ve Sünnet rehberliğinde sürdüremez ya da Kitab ve Sünnet mümessilleri rehberliğine sığınmazsa, ubudiyetinde şatahata girebilir ve bazen de niyaz makamında nazlanma inhirafına düşebilir. Bu ise apaçık bir sukuttur.

Nefs-i mülhemenin nihayeti, aynı zamanda "ilme'l-yakîn"in zirvesi "ayne'l-yakîn"in de matlaı sayılır. Sâlik, bu noktaya ulaşacağı ana kadar, nazarî olarak öyle düşünmesi ve öyle demesi gerektiği için her şeyin Hakk'tan olduğunu ifade eder; bu mertebenin zirvesine erdiği andan itibaren ise, bütün benliği ile: "De ki hepsi Allah'tan" (Nisâ, 78) telaffuz etmeye başlar ve her telaffuzunda yepyeni itminan esintileri duyar.. ve dinin emredip Allah'ın da sevdiği her şeyi tabiatının bir buudu gibi zevk etmeye başlar ki, böyle bir mazhariyeti de ancak, nefsinde itminana erenler hissedebilirler. Bunu duyan nefis bir "nefs-i mutmainne" ve bu makam da nefs-i mutmainne makamıdır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.