İhtilâlleri meydana getiren içtimaî hastalıklar
Soru: Bilhassa son asırlarda insanlık âleminde büyük karışıklıklar ve ihtilâller olmuştur. Bunları meydana getiren içtimaî hastalıklar nelerdir?
Bu tür karışıklıkların başında akide (inanç) sakatlığı, din adına şüphe ve tereddütler gelmektedir. İnsanlar, fakr u zaruret içinde olsalar da mazbut bir akide ve ahlâka sahip iseler, belli ölçüde de olsalar huzur içindedirler. Evet, nice kimseler vardır ki, hayatları amelelikle geçtiği hâlde onlar huzur içinde ve mutludurlar. “Sa’y eden hem işler hem de Allah’a şükreder.” sözü meşhurdur. Evet, o, her gün bir şeyler bulur ve bulduğu şeylere yenilerini ilâve etmeyi düşünür. Allah’a hamd eder, zevkle, şevkle ve neşeyle dopdolu olarak hep işinin başındadır.
Demek ki, servet ü sâmân dışında da huzur olabiliyor. Hatta bazen servetle beraber huzursuzluğun atbaşı gittiği de görülür. Bugün değişik yerlerde pek çok millet ekonomik meselelerini halletmiş ve içtimaî problemlerini aşmıştır ama ne ferdî ne ailevî ne de içtimaî huzuru elde edememiştir. Meselâ Avrupa’da ekonomik durum ve maddî refah yerindedir ama, aynı ölçüde huzur ve itminanın var olduğundan söz edilemez. Bizim dünyamız da dahil huzura aç yığınlar sadece tenvim (birtakım uyutucu ve uyuşturucularla düşünmekten kaçmak) ile yaşamaya çalışmakta ve bohemlikle müteselli olmaktadırlar.
İskandinavya memleketleri, iktisadî ve içtimaî meselelerini halletmiş ülkelerdir. Ancak bu mağmum dünyada o kadar çok intihar vak’aları yaşanmaktadır ki, İslâm âleminde en fakir olan yerlerde dahi bunun onda biri görülmemektedir. Evet, bugün pek çok ileri ülkede intiharlar, katiller, cinayetler doruk noktadadır. Amerika pek çok meselesini halletmiş dünyanın en zengin ülkesidir. İç buhranları itibarıyla o da sarsıntıdadır. Bütün sosyalist ve komünist sistemler ne huzursuzluğu giderebilmiş ne de huzuru getirip ikame edebilmişlerdir. Bazı bahtsız ülkelerde yüzlerce mesâvi yaşanmakta ve insanlar bunalımdan bunalıma sürüklenmektedir. Zira bu ülkeler, içtimaî huzuru getirecek esaslardan mahrum bulunmaktadırlar. İçtimaî huzuru temin edecek hususların en önemlisini âyet-i kerimeler bize şöyle anlatmaktadır: “Dikkat edin! Kalbler ancak Allah’a imanla (zikirle) oturaklaşır ve huzura erer.” (Ra’d sûresi, 13/28); “İnanıyorsanız (fakir dahi olsanız) üstünsünüz, mesutsunuz ve bahtiyarsınız.” (Âl-i İmrân sûresi, 3/139)
Keşke bu kıvamı elde edebilseydik; keşke elde ettiklerimizi koruyabilseydik…
Diğer bir husus, işçi-işveren münasebetlerindeki aksaklıklardır. İşveren çıkarcı, bencil, hodbin, her şeyi kendi menfaatine göre plânlıyorsa, yukarıdan aşağıya doğru mütemadiyen zulüm, tahakküm, istismar ve istibdat; aşağıdan yukarıya doğru da hürmetsizlik, saygısızlık ve isyan duygusu yükselecektir. Tabiî bu arada orta sınıf eriyecek, sınıflar arasında açılma, daha sonraları da şiddetli vuruşma ve sürtüşmeler meydana gelecektir ki, bunun temelinde de yine mâneviyatsızlık, hakka saygısızlık, hak sahibine hakkını vermeme ve Allah huzurunda hesap vereceğine inanmama gibi hususlar söz konusudur. Bu hususlar düzeltildiği takdirde huzur ve emniyet de büyük ölçüde teessüs etmiş olacaktır.
Ayrıca, insanın maddî-mânevî yapısı, ümit ve emelleri, dünyası ve ukbâsı birden nazara alınmadan nizam adına ona dayatılan şeyler, huzur adına da olsa onu huzursuz etmiş ve bunalımlara sürüklemiştir. Meseleyi bir misalle müşahhaslaştırmakta yarar var: Komünizm 1917’de Rusya’da bir zümre tarafından ilân edilmişti ki, aynı zamanda ona Bolşevizm de denir. Çünkü o dönemde bir Bolşevikler bir de Menşevikler diye iki grup vardı. Bunların her ikisi de radikal değişim peşindeydi. Ancak Bolşevikler, Menşeviklere –şimdi birbirlerine dedikleri gibi– biraz daha revizyonist nazarıyla bakıyorlardı. Bolşevikler işçi ve daha sonraki unvanıyla Kızıl Orduyla ittifak ederek ihtilâli yaptılar. Haddizatında başında Troçki ve Lenin’in bulunduğu bu yapılaşma, bir komünist hareketti. Ancak bununla yetinilmedi; ihtilâlden az sonra 1919’da bir enternasyonal yapıldı, bu yeterli bulunmayarak ardından başka bir enternasyonal..
Bütün bu enternasyonallerin mânâsı nedir? Bunun mânâsı, sistemi sağlam kaideler üzerine oturtma, revizyona tâbi tutma, yeni bir şekil verme ve deformasyonlara karşı her şeyi sık sık reforme etmektir. Hâlbuki yirminci asrın Mevlânası İkbal’in istihza ile anlattığı gibi, şişirilmiş bu içi boş insanların, aradan daha yarım asır geçmeden fikirleri rafa kondu ki, işin doğrusu, onca değişimden sonra bugün Marksizm’in içinde Marks’a ait fikirleri bulmak imkânsız gibidir.
Evet, insanlık, beşeri tıpkı bir mekanizma, bir sistem gibi yaratan ve sonra onun yanı başına –tabir caizse– bir katalog gibi kitabını koyan Hz. Allah’ın esas ve prensipleriyle idare edildiği takdirde huzur bulacak, bu esas ve prensiplere riayet edilmediğinde de huzursuzluk çıkacaktır. Çünkü burada yanlış bir müdahale mevzuubahistir. Allah’ın sanatına, kâinatı, insan ruhunu bilmeyen ve inkâr edenlerin, dahası insanı tanımayanların müdahalesi söz konusudur ki bunun bir fiyasko ile neticelenmesi kaçınılmazdır.
Her şeyi en iyi bilen Allah’tır (celle celâluhu).
- tarihinde hazırlandı.