Yargı kimin yargısı?
Eğer 12 Eylül 2010 referandumuyla kabul edilen yeni anayasa maddelerinin Türkiye'de yargıyı hükümetin (veya Cemaat'in) eline teslim ettiğine inananlardansanız boşuna bu yazıyı okumayın. Buna inanan Ak Parti taraftarıysanız da okumayın, müzmin Ak Parti aleyhtarı da...
Çünkü bu tespite hiç mi hiç katılmıyorum. On yıllık Ak Parti iktidarında ihtiyacın çok altında (beşbin kadar) yeni savcı ve yargıç alınabildi.
12 Eylül 2010 değişikliği çok önemli bir değişiklik sağladı: Yargının kendine güveni arttı. Artık ideolojik eğilimleri birbirine yakın az sayıda kişinin kaderlerini belirleyemeyeceğini biliyor savcılar ve yargıçlar; meslekten atılmaları da, kafalarının dikine verdikleri kararlar yüzünden cezalandırılmaları da zor; haklarında verilecek kararlar da nihai değil zaten, temyizi var...
Güven artışı bu yüzden... Cumhurbaşkanı ve Başbakan "Keşke tutuksuz yargılansaydı" temennisinde bulunuyor, buna rağmen yargıçlar İlker Başbuğ'un tutukluluk halinin devam etmesi yolunda kararı oybirliğiyle alabiliyor. Özgüven sayesinde...
Kazandıkları bu özgüven elbette sorumluluklarını da artırıyor yargıçların... Özellikle kamuoyunun yakından izlediği hassas davalarda mevzuatla vicdanları arasına sıkışıp kalmaları gerekmiyor; doğru olan neyse o yönde karar alabilirler. Almalılar da.
Alıyorlar mı?
Şu anda yaşanan bir geçiş dönemi; her geçiş döneminde olduğu gibi, şu sıralarda da bazı tuhaflıklar ve güç gösterileriyle karşılaşılabiliyor. Tek tek davalar üzerinde dursam ne dediğimi daha iyi anlatabilirim belki, ancak tuhaflıklar herkesin dikkatini çektiği için isim vermeye gerçekten de gerek yok. Tuhaflıklar daha çok faturanın hükümete kesilmesinin mukadder olduğu davalarda fark ediliyor. Kolayca tam tersi bir karar çıkabilecekken, eğer o davada hükümet zor duruma düşebilecekse, ne hikmetse karar o yönde oluyor. Hangi hükümet giderek artan, hareket alanını daraltan bir biçimde içte ve dışta baskı altına girmeyi ister? Tutukluyken seçildiği halde Meclis'e gidemeyen milletvekili, niçin yargılandıkları iddianamelerden çıkartılamayan basın mensubu, öğretim üyesi, muhalif yayıncı... Hepsi mahkeme kararlarıyla tutuklu durumdalar; faturayı iç ve dış kamuoyu önünde Ak Parti hükümeti ödüyor...
Önceki gün "Örgüt yok" tespiti istikametinde aklı dışlayan bol beraatlı bir kararla sonuçlanan Hrant Dink davası da, isyana varan tepkilere bakılırsa, hükümetin zarar hanesine çoktan yazıldı bile. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yakından ilgilendiği, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın kamu vicdanını tatmin ederek sonuçlanacağı konusunda teminat verdiği davanın geldiği nokta akıllara ziyan...
Bazılarının rahatça ileri sürdüğü "Yargıçlar Ergenekoncu, Ak Parti düşmanı, hükümeti zor durumda bırakmak için böyle kararlar alıyor" iddiasını biz aynı rahatlıkla tekrarlayamayacağımıza göre, ya kararların herbirinden alınan tuhaf kokuları fark etmezden geleceğiz, ya da en başta yaptığım "Referandumla değiştirilen anayasa maddeleri sayesinde savcılar ve yargıçların özgüveni arttı" tespitini kabul edeceğiz.
"Cemaat'in yargıçları bunlar" kolaycılığından daha ciddi bir durumla karşı karşıya olduğumuz kesin.
Eleştirenlerin konuya bir de bu gözle bakmalarını tavsiye ederim.
- tarihinde hazırlandı.