Genel denge yetmez, bütüncül denge!
İktisat teorisinin sözde bilim haline gelmesinde en büyük katkı L.Walras'tan geldi.
Ona göre para, faktör ve mal piyasalarında aynı anda piyasa dengesi oluştuğunda üretim, dağıtım ve bölüşüm sorunları çözülmüş olacaktır.
Emek piyasasında arz-talep dengesi, mal piyasasındaki gibi fiyatların aşağı yukarı esnek olmasıyla gerçekleşir. Para piyasasının fiyat göstergesi faiz, mal piyasasının bildiğimiz fiyatlar, emek piyasasının fiyatı ise ücretlerdir. Emek, para ve mal piyasalarında tekelleşme, dışsallıklar vs. gibi piyasa aksaklıkları varsa bu durumda piyasayı dengeye getirecek dozda ve geçici bir müdahale gerekir. Bunun dışında kimse karışmamalı.
Piyasaları dengeye getiren dürtü ise çıkarlardır. İktisadi aktörler akıllıdır ve kendi çıkarlarını hesap ve takip eder. Modern iktisat, tezatlara dayanır. Her şey zıddı ile kaimdir. Hayat bir diyalektiktir. Emekçi ile patron, boş zaman ile çalışmak, tüketim ile tasarruf hep zıt ve çatışan kavramlardır! Yaratıcı yıkım böylece sürüp gider. Darwinci bu dünyada rahat yüzü yoktur. Hayat bir cidaldir.
İnsana sadece bu tek boyuttan yaklaştığından, diğer veçhelerini inkâr edip dışladığından materyalist iktisat anlayışını eleştiriyoruz. Çıkarcı iktisadi bireyin 'sonsuz zevklerini, arzularını ve isteklerini' putlaştırması, bilim kisvesi altında insanlığın zihnine zerkedildi. 'Nefsimden başka gerçek yoktur, o halde tatminim için her yol mubahtır' anlamına gelen hedonizmi, âlemin kralı yaptılar. İklim dengesizlikleri, çevre tahribatı, insanoğlunun bir daha yerine koyamayacağı kıt kaynaklar üzerindeki vahşi sömürü artık bizi köşeye sıkıştırdı.
Bencilliğin tapınağına mahpus olan Batılı(laşmış) birey, aileye, akrabaya, o da ne kelime, kendi evladına bile katlanamaz hale geldi. Hem çevre hem de ciddi bir demografik felaket kapıda. Batı medeniyeti artık bavulları topluyor. Hepimiz çok acı çekeceğiz. Peki yerine ne koyacağız? Alternatif göstermeden diğerini yerin dibine sokmak boşa kürek çekmektir.
Zaten ömrüm Batılı kitapları okuyarak geçiyor. Şu sıralar Sezai Karakoç'un İslam Toplumu'nun Ekonomik Strüktürü adlı ince hacimli dev eserini, beşinci kez okuyorum. Aynı şekilde bilge insan muhterem Fethullah Gülen'in 'Enginliğiyle Bizim Dünyamız: İktisadi Mülahazalar' adlı eserini okuyorum.
Okumalarımdan anladığım şu; iktisadın çıkarcılık ve hazlar tarafından yönetilen genel dengesi yetersiz. Bize daha kapsamlı bütüncül bir denge lazım. Ekonomide, toplumda, siyasette. Hayatın her alanında. Öyle inanıyorum ve buna tarihten de çokça mesnet buluyorum ki, insanlığın kurtuluşu, İslam gibi iki kanatlı bir hayat, bir denge medeniyetinde. Bu iki kanattan biri akıl, diğeri de iman. Aklı putlaştıranlar, imana kuşku ile bakıyor. Oysa akıllı olan, akılcılığa da aynı kuşku ile bakar. Akılcılığa kuşku ile bakmak için de iman paradigması gerekiyor.
İmanı akılla bulduğumuz gibi, aklı da iman kertesinden geçirmek gerek. İslam'da aklı olmayanın dini de olmaz. Allah, aklı, turşusunu kurmak için vermedi. Bir saat tefekkür, yetmişbin sene ibadete bu yüzden yeğ tutuluyor. Kur'an-ı Kerim'de en sık kullanılan uyarılardan biri, 'Siz hiç akıl etmez misiniz?' şeklinde. Tarihten örnekler veriliyor, geçmiş kavimler önümüze seriliyor, evren hallaç pamuğu gibi atılıyor, 'bakın, görün, düşünün, ibret alın, akl edin' deniliyor. Daha ne olsun? Akıl, sofrada peynir ekmekle yenilen bir şey değil ki! Kullanırsan, kullanacaksın. Yani İslam medeniyeti imanın terbiyesi altında tam bir akl medeniyeti. Aklın yan etkileri alınmış olarak! N'oldu, 'akılcılık' tapınağının mensupları bozuldu mu yoksa!
İkisinin toplam bileşkesi kuşun uçmasını mümkün kılacak. Ne toplumdan soyutlanmış ve bir mağaradaki münzevi iman ne de hayatı aklın kıskacına alan maddiyat. İman ile akıl dengesi kurulurken, kişisel çıkarları diğerkamlıkla, acımasızlığımızı merhametle, bireyciliğimizi toplumsallığımızla, düşmanlığımızı tesanütle, kâr takibini kul hakkı ve fukaranın zekât hakkı ile... dengelediğimizde, işte buradan beklenen 'bütüncül denge' ortaya çıkacak.
- tarihinde hazırlandı.