Gülen'in reçetesi Kürt sorununu çözer mi?
Kürt sorunu, kimilerine göre 30 yıllık, bazılarına göre de 100 yıllık geçmişi olan çok boyutlu bir mesele. Herkesin konuyla ilgili bir düşüncesi, yaklaşımı var. Esasen bu meselede söylenmemiş söz de kalmadı. Çoğu zaman doğru ile yanlışı ayırt etmek zorlaşıyor. Türkiye'nin en kritik meselesi olan Kürt sorunu konusunda Fethullah Gülen de yaklaşık 3 ay önce bir açıklama yaptı. Ne yazık ki, Gülen'in meseleye yaklaşımı doğru bir düzlemde yeterince tartışılmadı. Peki, Fethullah Gülen Kürt sorununa nasıl bakıyor, tespitleri, reçetesi, yol haritası nedir?
Bu sorulara cevap ararken Fethullah Gülen Hocaefendi'nin şiddetin çözümü ve Kürt sorunu hakkındaki son açıklamasından başlamak gerekir. Gülen, 24 Ekim 2011'de Herkul.org sitesinde yayımlanan konuşmasında, özetle sorunun çözümü için yeterince dertlenmediğimizi, çözüm üretecek nispette kafa yormadığımızı söylüyor. "Meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, firaset ve şefkatle gidilmelidir." diyor. Kürt sorununun çözümünü kilitleyen "dil meselesi"nde net mesajlar veriyor. Bediüzzaman Said Nursi'nin Kürtçe'nin okullarda okutulması teklifine sahip çıkıyor ve "Neden okullarda Kürtçe'nin de öğretilmesine fırsat verilmedi?" diye soruyor. Bu açıklamayı bazı aydınlar "Fethullah Gülen'den Kürt açılımı" diye sundu. Bazıları da, Gülen'in sözlerini çarpıtarak, karalama kampanyası yürüttü. Hatta Gülen'in Kürtlere beddua ettiğini, daha da ötesinde ölüm emri/fetvası verdiğini ileri sürdü. Peki işin aslı neydi?
Öncelikle 24 Ekim tarihli "Terör ve Istırap" konulu sohbetinin içeriğine bakalım. Gülen'in o konuşmasında yaptığı şey beddua değil; Allah'a havale etmektir. Ayrıca bu asla Kürtlere yönelik değildir. İslam'a, Müslümanlara, insani değerlere, barışa, huzura kast edenlere ve üstelik bu kesimler içinde asla ıslah niyeti olmayacak amansız mihraklara yöneliktir. "Fısk ü fücura kilitlenmiş, gayz ü nefrete kilitlenmiş, kan dökmeden zevk alan canavarlar" için şu ifadeleri kullanıyor. "Allahım, birliğimizi sağla, lutfeyle, aramızı telif buyur, bizi vifak ve ittifaka muvaffak kıl. Ve bir kısım düşmanlık yapanlar varsa Allahım, bunların içinde ıslahını murad buyurmadığın insanlar vardır, hidayetini murad buyurmadığın insanlar vardır. Hidayetini ve ıslahını murad buyurduğun insanları ıslah eyle Allahım. Kalplerine salah ver, kafalarına salah ver. Islahını murad buyurmadığın ve onların da ıslah istemediği kimseler varsa, Allahım onların da altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, feryad u figan sal, köklerini kes, kurut ve işlerini bitir."
Biraz vicdanla bu sözlerin yer aldığı sohbeti okuyanlar ya da dinleyenler göreceklerdir ki; Gülen, şiddetin çözüm olmadığını, şiddetin şiddeti doğurduğunun altını çiziyor. 'Kimsenin tepesine balyoz gibi inmenin çözüm olmadığını, sadece acıyı ve kini büyüttüğünü, yeni nesillerin tevarüs ettiği bu kinin bir milleti yutacak hale geldiğini' anlatıyor. İslam'ın çok önemli bir düsturunu hatırlatıyor: "Herkesin çok dikkatli ve temkinli olması, kışkırtmalara gelmemesi ve hele 'mukabele-i bilmisil' kaide-i zalimanesine girmemesi lazımdır. Bağırıp çağırmalarla, 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez' sloganlarıyla problem çözülmez. Meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, firaset ve şefkatle gidilmelidir."
Hocaefendi, tam bu noktada dinin müntesiplerine sunduğu bir imkânı hatırlatıyor: Dua... Akan kan karşısında gerilime geçen insanlara, 'intikamı düşünmeyin, hatta sokakta slogan bile atmayın' dedikten sonra bir deşarj imkânı sunmak lazım. Hadislerde ifadesini bulan, 'kötülüğü eliyle, diliyle düzeltmek hiç olmazsa kalpten karşı çıkmak' burada devreye giriyor. Önce ıslah için dua, sonra ıslah olmak istemeyenler için Allah'a havale edebilirsiniz deniliyor. Allah'a havale, o gerilimi düşürmenin en az hasarlı yoludur. Dindar toplumu tanımayanların ve hidayet-ıslah şartlı havale ile beddua farkını bilmeyenlerin yorumları burada hakikati ıskalıyor ya da kasten çarpıtıyor.
Daima başkaları için yaşamayı salık veren, başka insanları maddi manevi, dünyevi uhrevi saadetlere ulaştırabilmek için her türlü fedakârlığa katlanmayı öğütleyen Fethullah Gülen'in böyle bir ölüm emri verebileceğini söylemek Hocaefendi'yi tanımamanın bir ifadesi değilse muhakkak kasıtlı bir iftiranın ürünüdür. Sadece ülkemiz insanına değil, bütün insanlığa dünyevi uhrevi saadetler yaşatmayı amaç edinen Gülen'in insan öldürmeyi değil emretmek, hayaline getirmesi bile düşünülemez.
Ayrıca din ve kültür itibarıyla en uzak insanlara karşı bile diyalog, hoşgörü, konuma saygı prensipleri çerçevesinde iyi muamelede bulunup onlarla sıcak bir münasebet kurmayı tavsiye eden Fethullah Gülen'in kendi insanımıza karşı sert bir muameleyi değil tavsiye ve teşvik etmesi, tasvip etmesi bile mümkün olamaz. "Adım atarken bile tek bir karıncaya dahi basmamaya, tek bir talih böceğini dahi ezmemeye ve en küçük bir haşerenin hakkı hayatına dahi tecavüz etmemeye azami dikkat gereklidir. Evet, en kritik anlarda bile hep şefkatle hareket edilmelidir." diyen bizzat kendisidir.
Fethullah Gülen'in Kürt sorunuyla ilgili düşüncelerine gelince... Gülen, terörün en şiddetli dönemlerinde bile sorunun çok boyutu olduğunun altını çizdi. İnsanların ne dediğine bakılmadan, sosyal gerçekliğin ele alınmadığı ve insan hakları çerçevesinde yapılmayan hiçbir çalışmanın etkili olmayacağının altını çizdi. 1997 yılında Zaman Gazetesi'nde Ali Aslan ile yaptığı görüşmede bölgeye devletin ciddi bir politikasının olmadığını ifade ediyordu.
24 Ekim 2011 tarihli sohbetinde ise bölge halkının problemlerinin çözümü konusunda ciddi teklifler sundu: "Bugüne kadar ihmal edilmiş tedbirler var. Keşke, o bölgeye gönderilen muallimler, bugün dünyanın dört bir tarafına ciddi fedakârlıklarla hicret eden gönüllüler gibi, dönmemek, orada ölmek ve oraya gömülmek üzere gitselerdi. Keşke o halkın karakterini çok iyi bilen, çok ciddi bir empati mülahazasıyla onları doğru okuyan ve ona göre muamelede bulunan vaizler gönderebilseydik. Keşke her köye olmasa bile birkaç tanesine bir sağlık memuru, pratisyen hekim gönderebilseydik de okullardaki sağlık derslerini onlar verseler; hem mesleklerini icra etme yoluyla hem de okuttukları çocuklar vesilesiyle ailelerin içine girseler ve kendilerini ifade etselerdi. Keşke halkı öyle kucaklayabilecek adliyeden insanlar ve mülkiye memurları gönderebilseydik. Keşke evleri teker teker gezip toplumun dertlerini dinleyen ve güvenin teminatı olan emniyet memurları gönderebilseydik. Böylece başkalarının halkı idlal etmesine fırsat vermeyecek şekilde bütün sızma kanallarını kapatsaydık. Otuz sene değil, on sene evvel bile ülkeyi idare edenlerin aklı bu işe erseydi ve bunlar bugüne kadar gerektiği ölçüde yapılabilseydi, bugün o problemler en aza indirilmiş olacaktı."
Fethullah Gülen'in Kürt sorunuyla ilgili çözüm önerileri ve asimilasyon iddialarına da yarınki yazıda değinelim.
- tarihinde hazırlandı.