Vahdet-i Vücud, Allah'ın Zâtı ve Sıfatları
Muhyiddin Arabî ve emsalinin vahdet-i vücudunu bir müşahede, bir istiğrak hâli algılaması olarak düşünmezsek, felsefî vahdet-i vücudculuğa gireriz. Bundan da panteizm ve monizm doğar. Vahdet-i vücud ile panteizm veya monizm arasında tam bir zıtlık vardır. Vahdet-i vücud, Allah hesabına kâinatı inkâr eder. Panteizm ve monizm ise vahdet-i mevcud eksenlidirler; kâinat hesabına Allah'ı inkâr ederler.
İmam Rabbânî Hazretleri, varlığın aslının vücud değil ilim olduğunu söyler. Bu konuda Üstad'ın ne düşündüğünü arkadaşlara sormuştum. Herhalde Üstad'ın yazdıklarına bu zâviyeden bakmadıkları için cevap verememişlerdi. Üstad da, İmam Rabbânî gibi düşünür. İlmî vücudlardan bahseder ve bu ilmî vücudların yaratılmasını, ilim üzerinde İrade ve Kudret'in tecellisi, bu tecelliyi de içinde her şey bir ölçü dahilinde, ama görünmez bir şekilde bulunan bir kâğıda bir ecza sürülüp, kağıttaki görünmezin görünür hale gelmesi misali ile izah eder.
Ehl-i Sünnet, vücudu Zâtî sıfatlardan biri kabul etmiş ve Zât'ın Kendisi olarak görmemiştir. Bu nokta, çok hassas bir noktadır ve üzerinde ceffelkalem konuşulmayacak kadar da nazik bir konudur. Bu sebeple, Vücud, İlim gibi Zatî sıfatlara, "Zatın ne ayrıdır ne de gayrıdır" şeklinde açıklama getirmeye çalışmışlardır. Tabiî bu tür açıklamalar, aslında herhangi bir tehlikeye düşmeden riske girmeme gayesi de taşımaktadır ki, Efendimiz'in (sav) bu husustaki, "Allah'ın Zâtı üzerinde değil, eserleri üzerinde düşünün" buyurmasının esprisi de bunda yatmaktadır."
- tarihinde hazırlandı.