Vech ve Âhiret'te Allah'ı Görme
Hz. Âişe validemiz, zekâsı, firaseti ve idrakiyle, gelmiş-geçmiş kadınların en zekîsi, müçtehidlerin de en büyüklerindendi. Hattâ Efendimiz'in (sav) onunla izdivacına da bu noktadan bakmak lâzım. Aksi halde, bilhassa kadınlık halleriyle ilgili ahkâm sonraki nesillere nasıl aktarılır ve bize nasıl gelirdi? Hz. Ebû Hüreyre'den sonra en fazla hadisi de, yine bu mübarek vâlidemiz rivayet etmiştir. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 4000'den fazladır.
Hadis-i şerifte; mü'minlerin Cennet'te Cenab-ı Allah'ı kemiyetsiz, keyfiyetsiz ve bulutsuz bir günde dolunayı görür gibi görecekleri buyurulmaktadır. Bu, Ehl-i Sünnet'in inancı olarak, böylece akidemizin içine girmiştir. Aliyyü'l-Karî, Bed'ül-Amâlî'sinde bunu bilhassa zikreder. Fakat, burada, Cenab-ı Allah'ın – hâşâ – bir dolunay gibi görüleceğini anlamamak lâzım. Dolunay benzetmesi, görmenin açık ve net olacağını ifade içindir.
Dolunay denmesi, bu görünmenin aslî değil de, bir tecelli olacağı manâsına da gelir mi?
Ayın ışığı, malûm, kendinden değildir; güneştendir. Bu manâ da melhuz olabilir. Zaten, Zât-ı Ulûhiyet, hiçbir şekilde dünyada da Âhiret'te de idrak edilemez. Bundandır ki, kelâmcılar, "Zât-ı Ulûhiyet adına kalbinize ne gelirse, Allah, ondan farklıdır" demişlerdir. İmam-ı Rabbânî hazretleri bunu biraz değiştirerek, "Zât-ı Ulûhiyet hakkında kalbinize ne ki gelir; Allah, onun ötesinin, ötesinin, ötesinin … ötesindedir" buyurmuştur. Buradaki "ötesinin…" kelimesi, nâmütenâhî devamı ifade eder.
Cennet'te Allah'ı müşahede, biraz da herkesin mir'ât-ı rûhuna göre olacaktır. Bazısı buğulu, perdeli, sisli, dumanlı diyebileceğimiz şekilde olacaktır.. evet Allah Rasûlü'nün (sav) müşahedesiyle bizim müşahedemiz elbette ki aynı olmaz..."
- tarihinde hazırlandı.