Mülâyemet.. bize düşen mülâyemet
Bildiğiniz gibi, Hudeybiye Sulhü, Müslümanların kabullenemeyeceği öyle maddeler içeriyordu ki, Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) bile Allah Rasûlü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sen Allah’ın Rasûlü değil misin?” diyecek kadar üzülmüştü. Allah Rasûlü o esnada dahi sükûnetini bozmamış ve Hazreti Ömer’in (radıyallâhu anh) sorularına mülayemet ve sükûnetle cevap vermişti:
-Evet, ben Allah’ın Rasûlü’yüm.
-Biz hak yolda değil miyiz?
-Evet, hak yoldayız.
-Öyleyse bu zilleti niçin kabul ediyoruz?
-Ben Allah’ın peygamberiyim ve Allah’a isyan edemem.
-Sen Kâbe’yi ziyaret edeceğimizi söylemedin mi?
-Evet, söyledim. Fakat bu sene demedim.
Daha sonraları Hazreti Ömer, bu hâdiseyi her hatırlayışta ızdırapla iki büklüm olmuş ve nedamet yutkunmuştu. Kendi ifadesiyle, bu yolda nice sadakalar vermiş, nice oruçlar tutmuş ve nice istiğfarlarda bulunmuştu!..
Fethullah Gülen Hocaefendi, Hazreti Ömer efendimizin Hudeybiye esnasındaki tavrı ile alakalı bir soru üzerine hadiseyi hatırlatıp meseleyi günümüze getirdi; bazı kimseler anlamakta ve kabullenmekte zorlansalar bile insanlığın huzur ve istikbalini düşünen fedakar ruhların her zaman mülâyemetle hareket etmeleri gerektiğini vurguladı.
Adanmış ruhların Hazreti Mevlânâ gibi davranmaları lazım geldiğini ifade eden Hocaefendi, Hazret ile alakalı şu hadiseyi nakletti:
Mevlâna Celaleddîn Rûmî hazretleri döneminde bazıları ağızlarına ne gelirse söylemekte ve ona hakaret etmektedirler. Bir gün bir tanesi, “Sen inançsızlara bile kucak açıyorsun, onlarla bir araya geliyorsun; günah işleyenlere dahi “gel” diyorsun... Böyle yapmakla İslam’ın onurunu iki paralık ediyor, dinin izzetine dokunuyorsun.” cümlelerinden oluşan ve daha bir düzine hakaretle dolu sözler söyler. Hazreti Mevlânâ, muhatabının sözlerini bitirmesi üzerine ona tek cümleyle mukabele eder; “Sen de gel, sana da bağrımı açıyorum!” der.
Fethullah Gülen Hocaefendi, sözlerini şu hakikati hatırlatarak noktaladı:
Cenâb-ı Hak, Hazreti Musa ve Hazreti Harun'a hitaben, “Ona tatlı, yumuşak bir tarzda hitab edin. Olur ki aklını başına alıp düşünür, öğüt dinler yahut hiç değilse biraz çekinir.” (Tâ Hâ, 20/44) buyurarak her şeyden önce peygamberâne bir üslubu nazara vermiş; muhatap, Firavun gibi kalb ve kafası imana kapalı bir insan bile olsa, yine de hak ve hakikati “kavl-i leyyin” ile anlatmak gerektiğine işaret etmiştir.
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.