Izdırap
- Milletçe kaybettiğimiz değerlerden biri de haşyettir; haşyet hissimizi yitirdik.
- Izdırap ile ızdırar (çaresizlik, sebeplerin bütün bütün tükenmesi) ikizdir.
- Topyekün mü’minlerin ve âlem-i İslam’ın başındaki belaların bir muzdar vicdanıyla algılanacağı ve inananların ızdırapla iki büklüm çare arayacağı âna kadar inananların yeryüzünde huzurun mimarı olmaları imkansızdır.
- Mü’minler, kendi şahsî ve ailevî hayatlarıyla alakalı musibetler karşısındaki duyarlılıklarını, bütün inananları ilgilendiren mevzularda da ortaya koymazlarsa; kendileri ızdırar halindeyken hissettikleri çaresizlikle “Rabbim!..” dedikleri gibi, müslümanların umumunu alakadar eden meselelerde de “Allahım, bahtına düştüm!” diyerek inlemezlerse, en azından bir davaya gönül vermiş kimseler böyle yapmazlarsa, Allah inananları yeryüzünün denge unsuru ve dünyanın huzur kaynağı kılmaz. İçtimaî problemler toplumun umumunun ızdırar haliyle Cenâb-ı Hakk’a teveccüh etmesiyle çözülebilir.
- İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, insanları ebedî hüsrandan kurtarma davasına o kadar gönülden bağlanmıştı ki, Kur’ân-ı Kerim, O’nun bu konudaki ızdıraplarını, “Neredeyse sen, onlar bu söze (Kur’an’a) inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helâk edeceksin” (Kehf, 18/6) ve “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini yiyip tüketeceksin” (Şuara, 26/3) ifadeleriyle dile getirmektedir. Allah Rasûlü’nün zaman zaman Hira Sultanlığı’nda kutsal halvete çekilmesi de o derin ızdırapları sebebiyledir.
- Hazreti Rûh-u Seyyidi’l-Enâm’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Hira Sultanlığı’ndaki ibadete bağlı yalnızlığı “kutsal halvet” şeklinde yorumlanmış ve hadislerde “tehannüs” unvanıyla yad edilmiştir. Evet, Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) kendisine peygamberlik verilmezden önce de ibadet ediyordu; fakat ne şekilde ibadet ettiğine dair bir rivayet yoktur. İhtimal, Üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi, Hazreti İbrahim (aleyhisselam)’ın bakiye-i diniyesi ile amel ediyordu.
- Kadınların sultanı olan Hazreti Hatice annemiz, Peygamber Efendimiz’in ızdıraplarını paylaşmış; sonra da o meselenin göklerdeki sultanlığa denk bir sultanlığa ulaştığını göremeden âhirete yürümüştür ki bu da onun hasbîliğinin ayrı bir derinliğidir.
- Geçmişlerimiz de ızdırap ve ızdırarı derinden yaşamışlardır. Osmanlılar “Attan inmeyesüz!” düşüncesiyle cepheden cepheye koşmuşlar; Murad Hüdavendigar, Fatih Sultan Mehmet, Kanunî Sultan Süleyman gibi padişahlar hep birer ızdırap kahramanı olmuşlardır.
- Bazıları “Bu kadar ızdırap ve gözyaşı da niye?” diyebilirler. Merhum Yaşar Hoca kürsüde hıçkıra hıçkıra ağlayınca onun ızdıraplarını anlayamayan birisi “Bu adam niye pis pis ağlıyor?” demişti. Onun gibilere denecek şey şudur: Acaba sen niye öyle pis pis sükût içinde duruyorsun; utanmıyor musun? Kalbinde zerre kadar ızdırap olsa, “neredeydik, nereye düştük?” mülahazasının ızdırabı olsa, o çaresizliğin vicdanda yaşanan ızdırarı olsa, sen de öyle yapacaksın.. en azından ona ses katacaksın!..
- Kendime dertli diyemem ama dertsiz dersem yalan söylemiş olurum.
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.