315. Nağme: Ölmeyecekmiş gibi yaşama gafleti ve gündemin en önemli maddesi
Soru: Tevehhüm-ü ebediyet, ne demektir; sebepleri ve tezahürleri nelerdir? Tevehhüm-ü ebediyet düşüncesini izâle edebilmek hangi vesilelerle mümkün olabilir?
- Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللهُ الدَّارَ اْلآخِرَةَ وَلاَ تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا
“Allah’ın sana verdiği her şeyde âhiret yurdunu ara; bu arada dünyadan da nasîbini unutma!” (Kasas sûresi, 28/77) - Tevehhüm-ü ebediyet; insanın kendisini ebedî ve lâyemût (ölmeyecek) zannetmesi, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanması, yaşamak için yaşaması, peşin zevk-safa ve ücretlerle avunarak sadece hâlihazırı yaşaması, geçmiş ve geleceği umursamaması demektir.
- Kur’an-ı Kerim tevehhüm-ü ebediyete mübtela, gafil insanların bir özelliği olarak şu hususu nazara verir:
اَلَّذِينَ يَسْتَحِبُّونَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِ
“Onlar dünya hayatını bile bile âhirete tercih ederler...” (İbrahim Sûresi, 14/3) - Tevehhüm-ü ebediyet, başta iman zaafından, dünya ve ahiretin konumlarını belirleyememeden ve hakiki mürşit eksikliğinden kaynaklanır.
- Alvar İmamı Efe Hazretleri şu sözleriyle adeta hakikat yetimi olan çağımızın neslini anlatır:
Bâd-i hazan esti bağlar bozuldu
Gülistanda katmer güller kalmadı,
Şecerler kırıldı, barlar büzüldü,
El atacak dahi dallar kalmadı.
Er olan eridi yağ gibi gitti,
Şirin erler zir-i turaba yattı;
Sümbüller yerinde mugeylan bitti,
Petekler söndü ballar kalmadı.
Bozuldu dünyanın bağı bostanı,
Zağ-ı siyah yaktı bu gülistanı;
Bülbüller okusun dertli destanı,
Elvan nakış keşmir şallar kalmadı. - Bahtı yüksek, değer ifade eden nesiller, çok defa günümüzdeki gibi çöküşlerden sonra olmuştur. Bu açıdan, bir yönüyle bir risk nesli gibi görünebilirsiniz; fakat bunu ganimete de çevirebilirsiniz. Bu hâristana dönmüş bomboş zemini bir bağistan haline getirebilirsiniz. “Bir bağ ki görmezse terbiye, tımar / Çalı çırpı sarar, hâristan olur.”
- Tevehhüm-ü ebediyet duygusunu hayra yönlendirebilmek için imanı güçlendirmek, manen derinleşmeye vesile eserleri müzakere etmek ve her fırsatı sohbet-i Canan’la değerlendirmek lazımdır. “Keşke sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihan / Sözümüz cümle heman kıssâ-i cânân olsa..!” (Taşlıcalı Yahya)
- Hangi meseleye, nerede, ne ölçüde yer vereceğimizi ta başta çok iyi belirlememiz gerekiyor. Bu sebeple oturup kalktığımız her yerde Hazreti Mevlâna’nın ifadesiyle hep “sohbet-i Cânan” demeli, evvela Allah’a imanımızı bir kere daha yenilemeli, ilâhî mârifet ve muhabbetle bir kez daha dolma yollarını araştırmalıyız. Evet, bir araya geldiğimizde asıl maksat ve hedefimiz, iman ve imanda derinleşme mevzuları olmalı; bu istikamette gerekli cehd ve gayreti ortaya koyduktan sonra, “Hazır bir araya gelmişken şurada şöyle bir mevzu daha vardı, bu arada onu da görüşüp karara bağlayalım.” demeliyiz; neyi, nereye koymamız gerekiyorsa ona göre davranmalı ve programlarımızı bu eksen etrafında örgülemeliyiz.
- Bazıları “hizmet ediyoruz” diye Allah’la münasebet mevzuunda ciddi tekâsül (tembellik) yaşamakta ve kalbî hayatlarını ihmal etmektedirler. Gece hayatı yoktur bunların. Gece hayatı olmayanın gündüz hayatında canlı olması düşünülemez. Teheccüdü olmayan, kalkıp başını yere koyup inlemeyen bir insanın gündüz hayatında canlılık adına bir şey ifade etmesi düşünülemez. İnsan, Allah’la münasebetindeki derinliği ölçüsünde insanlığa derinlikler vadeder. İnsanlığa derinlik vadedecek kadar da derinleşmemişseniz, dünyanın değişik yerlerindeki “derinler”le başa çıkamazsanız. Onca derine karşı derinlerden derin olmanız lazımdır ki sizin derinliğiniz Allah’ta, Peygamber’de, imanda olacaktır.
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.