“Fethullah Gülen Humeyni gibi dönecek” iddiası Gülen’in hayatındaki olgularla örtüşüyor mu?
Bu soru/iddia Fethullah Gülen'in ABD'de yaşadığı (kendi deyimiyle) mecburi tecrit hayatını, hareketin siyasi hedefleri olduğu zannıyla yorumlamaktan kaynaklanmaktadır.
Bu iddiayı cevaplamak için hem Humeyni’nin dönüşünün tarihsel arka planını, hem buna mesnet teşkil eden Şii siyasi düşüncesini, hem de Gülen’in yaşamaya gayret ettiği kendi yaşam felsefesinin bilinmesi gereklidir.
Bu iddiayı dile getirenler Fethullah Gülen’in dönüşünün tıpkı Humeyni’nin 1964 Ağustos’unda Şah tarafından sürgün edilişi, bunun üzerine 15 ay Bursa’da kalıp sonrasında 13 yıl kalacağı Necef’e (Irak) geçişi, oradan Şah yönetiminin baskıları sonucu Paris’e geçeceği, fakat Şah’ın 16 Ocak 1979’ta Tahran’ı terk edişini takiben 1 Şubat 1979’ta Tahran’a gelişinde başlayan "İran İslam Devrimi" gibi bir devrim için olacağını öne sürmektedirler. Hatta bu yöndeki korkuları arttırmak için "Ayetullah Fethullah" isimli bir CD hazırlamak kadar kimilerine göre komik kimilerine göre seviyesiz bir eyleme bile girişmişlerdir.
Bu kısa bilgiden sonra ikisi arasındaki temel farkları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Belki de en önemli faktör, Sünni ve Şii siyaset teorileri arasındaki temel farklardır. Gülen’in bu paradigmalar yörüngesinde şekillenen ne dini ve sosyo-politik anlayışı, ne hizmet anlayışı Humeyni gibi değildir. Dolayısıyla gidişi Humeyni gibi olmamıştır ki dönüşü O’nunki gibi olsun.
2. Fethullah Gülen’in gidişi siyasi bir mücadele sonucunda ve halen işbaşındaki bir iktidarın sürgün etmesi şekliyle olmamıştır ki dönüşü onlarla bir hesaplaşma gibi olsun. Kendi ifadesiyle: "Ben bu ülkenin çocuğuyum. İranlı değilim ki Humeyni olayım; onun iddialarını hiçbir zaman taşımadım ki Türkiye'ye Humeyni gibi döneyim. Hayatımda hiçbir yere öyle gürültülü, patırtılı gidip gelmedim. Ne karakter bakımından, ne mezhep bakımından, ne ülke bakımından Humeyni ile hiçbir zaman bir alâkam olmadı. Bunu söyleyenler bir gün mahcup olacaklar."
3. "Gülen’in ABD’ye Gidiş ve Kalış Sebepleri"yle alakalı soruda anlatıldığı gibi sağlık sorunları sebebiyledir.
4. Dönmeyişi ise sağlık sebeplerinin yanında Türkiye’de politik bir tartışmanın bir vesilesi olmamak içindir. Kendi ifadesiyle "ülkenin iç barışına ferdi olarak olumsuz bir etkide bulunmamak" kaygısı sebep olmuştur. Hadd-i zatında 28 Şubat Süreci’nde başlayan ve halen de devam eden bu şekil bir çatışmanın sembolü yapılmak istenmektedir. Ülkesine girmek için sabırsızlandığı ve hakkındaki beraat kararının Yargıtay’da da onandığı halde dönmeyişi belki de kendi üzerinden bu tip bir toplumsal ayrışmayı da önlemiş, hem de kendi görüşüne göre daha kritik süreçlerin (referandum, anayasa çalışmaları vs) kendi üzerinden yapılacak polemiklerle kaynayıp gitmesine engel olmuştur.
5. Gülen’in karakteri böyle bir dönüşe zaten müsaade etmez. Yani dönüşü Humeyni gibi değil Fethullah Gülen gibi olacaktır. Kendi ifadesiyle "Türkiye'ye geldiğimde bana yakışır gibi geleceğim… Dönersem kendim gibi, Ramiz Efendi'nin Üç Şerefeli Camide imamlık yapan oğlu gibi dönerim… Bütün samimiyetimle ifade edeyim. Köyümde, dedelerimin arsası üzerinde yapılmış bir misafirhane var, gitsem orada kalsam diyorum. Doğduğum, büyüdüğüm köyde bir köylü gibi ölsem." demesinin sebebi budur.
6. Gülen bütün bu yaşanılanları kaderin bir tecellisi ve Allah’ın takdiri olarak görmektedir ki bu düşünce bir rövanş düşüncesine müsaade etmemektedir.
7. Başka bir belirleyici faktör de Türkiye ve İran arasındaki sosyal şartların ayrımının çok derin olmasıdır. Araştırmalara göre 1990’larda seyreden siyasi olarak dini bir düzen isteği %5’lerin altına inmişken, muhafazakâr kesim her geçen gün dünyevileşirken, Türkiye'de demokrasi ve hukuk her geçen gün daha kök salıp Avrupa Birliği yolunda ilerlerken, bu sürece destek veren hareketin kanaat önderinin Türkiye'ye Humeyni gibi döneceğini iddia etmek çok temelsiz iddia olmadan öteye gitmese gerektir.
- tarihinde hazırlandı.