Fethullah Gülen Hareketi'nin diyalog çalışmalarıyla hedeflediği şey nedir?
Fethullah Gülen'in ve Gönüllüler Hareketi'nin diyalog hizmetleri başlangıcından bugüne yoğun eleştirilere muhatap olmuştur. Bunlardan bazıları anlamak için olsa da bazıları da yıpratıcı saldırı gayesini güttüğü izlenimi vermektedir. Gülen'in röportajlarından ve yazılarından diyalog meselesiyle ilgili sorulara cevaplar derleyerek anlamak isteyenlerin istifadesine sunuyoruz.
Diyalogun amacı, evrensel barış
"İnsanların birbirini sevdiği, kardeşçe bir arada yaşadığı, farklı inanç mensuplarının kendi konumunda kabul edip uzlaşarak, anlaşarak yaşadığı bir dünya özlüyorum" diyen Fethullah Gülen, din ve kültür temelli medeniyetler çatışmasından bahsedildiği ve Türkiye'nin bu çatışmanın merkez üslerinden biri olarak zikredildiği bir dönemde, Türkiye içinde ve dışında başka dinlerin temsilcileriyle, bazılarının ağır suçlamalarına maruz kalmayı da göze alarak, diyalog görüşmeleri yapmıştır. Fethullah Gülen, diyalog görüşmelerindeki amacını şöyle ifade etmiştir: "İslam'ın çatışmacı, kavgacı, şiddete ve teröre taraftar bir din olmadığını, tam aksine, sevgi, merhamet, af, müsamaha gibi esaslar üzerine oturduğunu anlatmaya, her dinin temelinde aynı esasların yattığını ve dolayısıyla dinler arasında tarihi kavgaların bırakılıp, sıcak bir diyalogun başlamasıyla, savaşlardan ve çatışmalardan bıkmış dünyamızın daha iyi, barışçı ve huzurlu yarınlara çıkmasında önemli katkıların yapılabileceğini göstermeye çalışıyorum."[1]
Fethullah Gülen Hocaefendi, evrensel barışa ulaşmanın dinlerin müntesipleri arasındaki diyalog sayesinde mümkün olacağını ifade ediyor: "Şu anda, İslâm ve Hıristiyanlık, dünyada en fazla müntesibi olan iki dindir. Budizm ve Hinduizmin de çok sayıda müntesibi vardır. Yahudilik, müntesiplerinin sayısı itibariyle küçük gibi görünse de, etkilidir. Dolayısıyla, âhir zamandaki evrensel bir dirilişin, sulhün ve barışın bu dinler arasında, önce ortak noktalarda başlayacak bir diyalogdan geçeceği bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Böyle bir diyalogda geç kalındığı bile söylenebilir. Biz, kendi değerlerimizden şüphe etmiyoruz ve kimseye iltihak teklifinde bulunmadığımız gibi, kimsenin aklından da bize böyle bir teklifte bulunmak geçmiyor."[2]
"İster Vatikan'la ister başka din mensupları ile görüşmemizde onların niyetlerinin, maksatlarının ne olduğunu tabii ben bilemem. Neyi beklediklerini de bilemem. Sadece hüsn-ü zan ederim. İnsanlık adına iyi şeyler düşünüyorlardır. Ama biz herkesle temasımızda dinlerin insanları birbirinden kaçırmadığını, belki bir araya getirdiğini, uzlaştırdığını, bunları yapabileceğini ortaya koymak için kendi mülahazalarımız açısından değişik din mensupları ile görüşüyoruz."[3]
Papa neden Fethullah Gülen'i muhatap aldı?
"Bir insanın milleti adına, ülkesi ve ülküsü adına bir şey yapması için herhangi bir payeye sahip olmasına gerek yoktur. Ben bir vatandaşım. Milletimin adına yaptığım her şeyi de bir vatandaş olarak yaptım." diyen Fethullah Gülen, "bir vatandaş olarak burada diyalog ve hoşgörü adına teşebbüslerde bulunduğu gibi, Barthalemeos'la görüştüğü gibi, Ermeni patriğiyle görüştüğü gibi, Papa ile de görüştüğünü" ifade etmiştir.[4] Papa ile görüşmesinin kısa sürede sonuçlanmasına yönelik eleştirileri "Papa'nın kimin müracaatına cevap verip vermeyeceğinin kararı herhalde ona ait bir husustur ve bu, kendisine sorulmalıdır. Bu konuda karınca kaderince ortaya koyduğum gayretlerim Türkiye'de ve Türkiye dışında bazılarının dikkatini çekmiş ve bu da Papa ile görüşmenin yolunu açmışsa, böyle bir şeyle suçlu mu oluyorum?"[5] diye cevaplayan Fethullah Gülen, "Vatikan'da Papa ile görüşmeden evvel de değişik din mensuplarıyla sıcak münasebetlerinin devam ettiğini ve diyalog faaliyetlerinin tabii bir devamı olarak bu görüşmenin de gerçekleştiğini"[6] ifade ediyor; "Gitmeden önce, burada Barthalemeos'la geçen yaz da Amerika'dayken Papanın temsilcisi Kardinal O'Connor'la görüşmemiz buradaki bütün Hıristiyan ve diğer dinlerdeki ruhanîlerle çok iyi temasımızın olması, bizim için referans oldu. Vatikan'a gittiğimizde çok zorluk çekmedik."[7]
"Dinlerarası diyalog" ifadesi ve "İbrahimî dinler" ifadesi
Dinlerarası diyalog ifadesi de bazılarınca yanlış anlaşılabiliyor, bazılarınca ise kasıtlı olarak yanlış yorumlanabiliyor. Fethullah Gülen bu konuda şu izahı yapıyor: "Hem birtakım yanlış anlama ve suçlamalara, hem de diyalogla dinlerin kendi aslî gerçeklerinden feragat etmeleri gerektiği gibi bir yoruma meydan vermemek için dinlerarası diyalog ifadesinden çok 'din-mensupları arasında diyalog' tabirinin kullanılmasını şahsen tercih ediyorum. Çünkü dinlerarası diyalog derken, bir dine 'Şu şu esaslarından feragat et ve bana yaklaş' deme gibi bir şeyi asla kastetmiyoruz. Ama günümüz dünyasında dinlerin çatışma değil, anlaşma ve uzlaşma vasıtası olmasını istiyor, dolayısıyla dinler mensuplarının 'barış içinde bir arada yaşama' ideali etrafında birbirlerini tanımalarını, birbirleri ve dinleri hakkındaki tarihten ve doğru olmayan bilgilendirmelerden kaynaklanan yanlış bakış açılarını ve tutumlarını düzeltmelerini, birbirlerini kendi konumlarında ve inançlarında kabullenmelerini ve münasebetlerini buna göre tanzim etmelerini arzuluyoruz."[8]
"İbrahimî dinler" ifadesi, İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik için, bu dinlerin müntesiplerinin ortak atası olan Hz. İbrahim'e izafe edilerek kullanılan ve ortak buluşma noktası olarak Hz. İbrahim'i vurgulayan bir ifadedir. Mesela Fethullah Gülen Hocaefendi bir röportajda bu ifadeyi "İbrahimî dinler olan İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin"[9] şeklinde kullanmıştır.
Dinlerarası diyalogun İslamî temelleri
Gülen, dinlerarası diyalogun İslamî temellerini şöyle izah ediyor:
"Kur'an, bütün insanları muhatap olarak alır. İslâm, asla ayrıştırıcı ve bölücü değil, her bakımdan kucaklayıcıdır. Kur'an, şerefin yegâne kaynağının Allah'a daha fazla yakınlık olduğunu açıkça beyan buyurur:
"Ey insanlar! Sizi bir erkek ile bir kadından yarattık ve (birbirinize karşı soy ve renginizle övünesiniz, birbirinize düşman olasınız diye değil, bilakis) birbirinizi (karakter ve kabiliyetlerinizle) tanıyıp kaynaşasınız (ve dostane münasebetler içinde yardımlaşasınız) diye ayrı kavimler ve kabileler haline getirdik. Bilin ki Allah katında en şerefliniz, takvada (O'na saygıda, iman ve itaatte) en ileri olanınızdır. Muhakkak ki Allah, her şeyi hakkıyla görür, her şeyden hakkıyla haberdardır." (Hucurât, 49/13)
Bütün insanları temelde bir ailenin fertleri gibi gören İslâm, bu fertler arasındaki münasebetlerin iyilik, lütufkârlık ve mürüvvet çerçevesinde olmasını (Bakara, 2/237); kötülüğün iyilikle savulmasını (Fussılet, 41/34) ve şahsımıza yapılan kötülükler karşısında mümkün olduğu sürece affedici olmayı (Şûrâ, 42/40-43) emir ve tavsiye buyurur. Bu davranış şekilleri sadece Müslümanlara karşı değil, mütecaviz harbîler dışında herkese karşı geçerlidir:
"Allah, dininizden dolayı sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilikte bulunmak ve mümkün olduğunca âdil davranmaktan sizi men etmez. Şüphesiz ki Allah, hak ve adalet konusunda titiz olanları sever." (Mümtehane, 60/8)
Bunların yanı sıra İslâm, dinde, yani dine girişte ve dinî ibadetleri yerine getirmede zorlamayı yasaklar. "Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğûtu reddedip Allah'a inanırsa, kopması asla mümkün olmayan en sağlam tutamağa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işiten ve hakkıyla bilendir." (Bakara, 2/256)
Kur'an'ın bilhassa kendilerine İlâhî Kitap verilmiş olduğu için Kitap Ehli olarak andığı Hıristiyanlara Yahudilere, Sabiîlere ve daha başkalarına karşı emrettiği davranış şekli çok dikkat çekicidir.
"İçlerinde, (saldırganlıkta ısrar ederek) zulme batmış olanlar dışında Kitap Ehli'yle ancak mümkün olan en güzel tarzda tartışın. Şöyle deyin onlara: "Biz, bize indirilen (Kur'ân'a da), size indirilen (kitaplara da) iman ettik. Bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da bir ve aynı İlâh'tır; ve biz, O'na gönülden teslim olmuşuz." (Ankebût, 29/46) Kur'an, münakaşayı dahi yasaklar: "Rahmân'ın kulları o kimselerdir ki, yerde mütevazı ve nazik hareket eder; yol bilmez cahiller (cehalet ve karakterlerinden kaynaklanan bir tarzda) onlara muhatap olduğunda, onlara sağlık ve selâmet dileyerek geçip giderler." (Furkan, 25/63)
Bugün dünyanın çoğulculuğu aradığı, özellikle batı Avrupa ülkelerinin tarihlerinde tecrübeleri olmayan başka dinlerin mensuplarıyla, bilhassa Müslümanlarla bir arada yaşamayı öğrenmeye çalıştığı bir dönemde İslâm, on dört asırlık çoğulculuk ve başka dinlerin mensuplarıyla kardeşçe bir arada yaşama tecrübesine sahiptir. Papalığın 1963'te Yahudilere ve Müslümanlara karşı başlattığı diyalog ve dinî hoşgörü hareketini İslâm on dört asır önce, daha ilk tebliğ edildiği günlerde bir hayat tarzı, herkesle bir arada yaşama şekli olarak yerleştirmiş ve on dört asır bunun en güzel örneklerini sunmuştur. Mekke'de Müslümanlar sadece Bir Allah'a ibadet ettikleri için her türlü işkenceye maruzlarken bile "vurana elsiz, sövene dilsiz" davranmayı İslâm'ın bir şiarı olarak benimseyip tatbik etmişler, Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret edince de ilk iş olarak orada yaşayan Yahudi ve müşrik Arap kabileleriyle çağdaş bazı âlimlerin yazılı anayasa olarak telâkki ettikleri bir arada barış ve kardeşlik içinde yaşama anlaşması yapmıştır. İslâm'ın bizzat öz karakterinde yatan diyalog, hoşgörü ve bir arada yaşama doktrin ve tecrübesinin 14 asrı dolduran misallerini zikretmek ciltler tutar. Fakat mevzumuz dahilinde bir-iki misal, bugün bir arada yaşamayı öğrenmeye çalışan insanlığa ışık tutacaktır ümidindeyim:
Peygamber Efendimiz'in vefatından önce Medine'ye 60 kişilik bir Necran Hıristiyanları heyeti gelir. Bunlar İslâm ve Hıristiyanlıkla ilgili olarak Peygamber Efendimiz'le mübahesede bulunurlar ve kendi dinlerinde kalmakta ısrar ederler. Mescid-i Nebevî'de yatıp kalkmalarına ve ibadetlerini de burada yapmalarına izin verilir. Nihayet kendileriyle bir anlaşma imzalanır. İslâm toprakları içinde kalan Necranlı Hıristiyanlarla yapılan bu anlaşmanın özünde yazan şudur:
"Onların mallarına, canlarına, dinî hayat ve tatbikatlarına, orada bulunanlarına, orada bulunmayanlarına, ailelerine, mâbetlerine ve az olsun çok olsun mülkiyetleri altındaki her şeye şâmil olmak üzere Allah'ın himayesi ve Rasûlullah Muhammed'in koruması, Necranlılar ve onlara bağlı etraftakiler için bir haktır ve vecibedir. Hiçbir piskopos kendi dinî vazife mahalli dışına, hiçbir papaz kendi papazlık vazifesini gördüğü kilisenin dışına, hiçbir rahip, içinde yaşadığı manastırın dışında bir yere alınıp gönderilmeyecektir… Onlar, ne zulmedecekler ve ne de zulme maruz kalacaklardır. Onlar arasında hiç kimse, bir başkasının işlediği suç ve yaptığı haksızlıktan mes'ul tutulmayacaktır." (İbn Sa'd, Tabakat, 1:287-288; İbn Hişam, Sire, 1-2: 573-575)[10]
"Kur'an-ı Kerim, alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz'e (sas) evrensel risalet vazifesini yerine getirirken, daima hoşgörü ve diyaloğu esas almasını emretmenin yanısıra, şu ayet-i kerime ile de Ehl-i Kitap'la hangi ortak paydada buluşulması gerektiğine işarette bulunur: "(Rasûlüm!) de ki: Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim; O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim..." (Âl-i İmrân, 3/64)
... Ve işte, sinesi inanç ve sevgiyle coşanlara, ahiret inancı olmayanlara bile af ve müsamaha ile davranıp onları sinelerine basmayı emreden; ayrıca neshedilmemiş ve dolayısıyla hükmü her zaman geçerli olan bir başka Ayet-i Kerime daha: "İman edenlere söyle: Allah'ın (ceza) günlerinin geleceğini ummayanları bağışlasınlar. Çünkü Allah her topluma yaptığının karşılığını verecektir." (Câsiye, 45/14)[11]
Dinlerarası diyalog dinler karması mı?
Dinlerarası diyalog meselesinde karşıt tavır takınanların ortaya attıkları eleştiri argümanlarından biri de dinlerarası diyalogun aslında dinler karması meydana getirmek için bir kılıf ve ön hazırlık olduğu şeklindedir. İslam haricindeki din mensuplarından diyalog yanlıları arasında böyle bir niyet taşıyan var mıdır bilemeyiz; ancak İslam'a tavizsiz bir iman ve inkıyat ile bağlı olan Fethullah Gülen'in böyle bir niyet taşıması imkansızdır. Dinler karmasını dinsizlik olarak gören Gülen'e göre diyalog başkadır, dinler karması başkadır: "Değişik diyanet mensuplarıyla, kültürlerle, medeniyetlerle diyalog başkadır, onlara bağrını açmak, onlarla geçinme, paylaşma, uzlaşma başkadır; fakat bir din karması, çorbası, dinler macunu yapma tamamen başka bir meseledir. Halt-ı edyan (dinler karması) dinsizlik demektir."[12]
"Günümüzde bazıları, bütün dinlerin ortak noktalarını ortaya koyup bundan bir din meydana getirelim ve insanları onun etrafında toplayalım düşünce ve çabası içindeler. İlim dünyasının, hiç de yabancı olmadığı bu düşünce ve faaliyetlere karşı uyanık olunması gerektiği kanaatindeyim. Zira, bu sözde düşünce, en azından ateizm kadar, özellikle İslâm dinine zarar verebilecek mahiyettedir. Bana göre bir anlamda orijinalite yapma, popülarite kazanma gibi sâiklerle ortaya atılan bu düşüncelere isabetli cevap verebilme, İslâm'ın evrensel esaslarına göre hareket etmekle mümkündür."[13]
Çağın gereği olarak diyalog
Gülen, diyalogu çağın gereği olarak görür: "Çağımız, medeniyet, ilim ve burhan çağıdır. Bu çağda, ikna, ilim ve müsbet harekat hükmeder. Bilhassa haberleşme ve ulaşım vasıtalarının alabildiğine gelişmesinin neticesinde dünya bir köy halini almış bulunmaktadır. Böyle bir dünyada düşmanlıklara ve çatışmalara yer olmamalı, insanlar insan olma ve aynı dünyayı, aynı hava ve atmosferi paylaşma gibi asgari müştereklerde birleşerek ve bu asgari müştereklerini artırarak barış içinde bir arada yaşamanın yollarını bulmalı, bunun için de bir hoşgörü ve diyalog ortamı meydana gelmelidir. Çatışma, savaş, kirlenme ve acımasız rekabetten yorgun yaşlı dünyamızın - eğer ömrü tamamlanmamışsa - bu çizgiye geleceğine inanç ve ümidim tamdır."[14]
Gülen, "bütün insanları kucaklamak gerektiğine, ferdiyetçiliğin olabildiğince hâkim olduğu ve insanları birbirinden kopardığı bu maddeci dönemde, insanlar arasında hoşgörü, diyalog ve herkesi kendi konumunda, ne ise o şekilde kabul etmenin zaruretine inanmaktadır. Diyalog, hoşgörü ve herkesi olduğu gibi kabullenmenin; toplumda bölünmelerin ve kavganın önüne geçmek için de gerekli olduğuna inanır."[15] Ayrıca "global bir köy halini alan dünyada diyalogun mecburi bir süreç olduğu ve insanların mutlaka birbirleriyle yardımlaşma yolları aramaları gerektiği kanaatine vardığı"[16] için ve diyalogu dinler arası ve medeniyetler arası çatışmalara karşı dalgakıran[17] olarak gördüğü için ısrarla küresel çapta diyalogun tesisi üzerinde durmaktadır.
Farklı din ve millet mensupları neden sempati duyuyor?
Hoşgörü, diyalog ve herkesi kendi konumunda, ne ise o şekilde kabul etmek, insana insan olduğu için saygı göstermek, Gülen'in ve dolayısıyla Gönüllüler Hareketi'nin başkalarıyla münasebetlerinde ve muamelelerinde esas teşkil eden prensiplerdir. Bu prensipler insanların saygı ve sempatisine vesile olmaktadır. Böylece Fethullah Gülen'in fikirleri ve Gönüllüler Hareketi'nin hizmetleri dünya çapında farklı milletlerden, farklı dinlerden, farklı ırklardan insanlar tarafından kabul görüp benimsenmekte, bunlara sempatiyle bakılmakta ve iştirak edilmektedir. Nitekim Fethullah Gülen Hocaefendi de bunu şöyle izah ediyor: "Bu eğitim, hoşgörü ve diyalog faaliyetlerinin dünyanın farklı dinlerin, farklı dillerin, farklı renklerin, farklı gelenek ve kültürlerin hakim olduğu yüzü aşkın ülkesinde kabul görmesi ve bizzat bu ülkelerden pek çok insanın da aynı faaliyetlere gönüllü olarak iştirak etmesi, herhalde bir kişi veya bir grupla açıklanacak bir hadise olmasa gerektir. Belki insanları bu faaliyetlere çeken, en temel bir insanî ihtiyaca veya insan varlığının en temel bir buuduna, yani eğitim ve öğretime verilmesi gereken ehemmiyeti vermek, bunu yaparken hiçbir menfaat beklentisine girmemek, ferdî bencilliğin çok yaygınlaştığı bir zamanda bunu aşarak yaşatmak adına yaşama sevdasından vazgeçmek, insanlığın savaşlarla sarsılageldiği bir dönemde 'Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak!' diyerek barışı, uzlaşmayı, hoşgörüyü, diyalogu öne çıkarmaktır. Demek ki bunlar, insanî ortak paydalara hitap ediyor ki, dünyanın hemen her ülkesinden, her toplumdan ve toplumların her kesiminden insanlar bu örfaneye gönüllü iştirak ediyorlar."[18]
Farklı dinlerden ve milletlerden insanların Fethullah Gülen'e ve Gönüllüler Hareketi'ne sempati duymasını bazıları "İslam'ın emperyalizme peşkeşi" olarak yorumlama çabasına giriyorlar. Halbuki Fethullah Gülen'in ömrü İslam'ın ve Müslümanların yüceltilmesi uğruna vakfedilmiş bir ömürdür. Yazılı, sözlü ve fiilî bütün eserleri bunun şahididir. Önyargısız olarak samimiyetle, vicdanla, insafla inceleyenler bu hakikati teslim edeceklerdir. Ayrıca Fethullah Gülen, asırlardır dünyanın hemen her bölgesinde zulümlere, gadirlere maruz kalan bütün mazlumların, mağdurların ızdırabını bütün varlığında hisseden bir muzdarip gönül olarak bunları yazılarında ve konuşmalarında ifade ettiği gibi, aynı zamanda çözüm çareleri için her fırsatı değerlendirerek fiilî gayretlerde bulunmuştur. Mesela "Sözün de bittiği an" başlıklı Kırık Testi yazısını okuyan vicdanlı ve insaflı herkes bunun bir örneğini görmüş olacaktır.
Gülen'e göre; "Küreselleşen ve artık büyükçe bir köyü andıran, dolayısıyla herkesin herkese komşu olduğu bir dünyada Müslümanlığın çok önem verdiği komşuluk düsturlarına göre davranmak, İslâm'ın âlemler için rahmet olduğu, Peygamber Efendimiz'in (sas) âlemlere rahmet olarak gönderildiğinin şuuru içinde birer rahmet insanı olmak ve İslâm'ın lekesiz ve ak yüzünü karartacak her türlü davranıştan uzak durmak, dünyanın her yerindeki Müslümanların vazifesidir ve hayrınadır."[19]
[1] Akşam Gazetesi, 9 Şubat 1998
[2] Aksiyon Dergisi, 14.02.1998
[3] "Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi", İtalyan Haber Ajansı'ndan (ANSA) Giulio Gealibter'la röportaj, 13.05.1998
[4] NTV'de Taha Akyol ve Cengiz Çandar'la röportaj, 27.02.1998
[5] Aksiyon, Fethullah Gülen'in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998
[6] "Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi", İtalyan Haber Ajansı'ndan (ANSA) Giulio Gealibter'la röportaj, 13.05.1998
[7] "Kaç çeşit İslâm var?", Fransız Le Monde'da Nicole Pope'la röportaj, 28 Nisan 1998
[8] "Türkiye'de ayrışmış iki gruptan söz edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
[9] "Kaç çeşit İslâm var?", Fransız Le Monde'da Nicole Pope'la röportaj, 28 Nisan 1998
[10] "Türkiye'de ayrışmış iki gruptan söz edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
[11] Hoşgörü ve diyalog iklimi
[12] "Kerbelâ ve iftirak", ABD sohbetleri, fgulen.com
[13] Fasıldan Fasıla - 4; ayrıca bakınız "Dinlerin tevhidi (!)", Prizma - 1
[14] Milliyet'te Hakan Yavuz'la röportaj, 12.08.1997
[15] "Kaç çeşit İslâm var?", Fransız Le Monde'da Nicole Pope'la röportaj, 28 Nisan 1998
[16] "Ateist terörist değildir", Hürriyet'te Sefa Kaplan'la röportaj, 21.04.2004
[17] "Kaç çeşit İslâm var?", Fransız Le Monde'da Nicole Pope'la röportaj, 28 Nisan 1998
[18] "Türkiye'de ayrışmış iki gruptan söz edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
[19] "Türkiye'de ayrışmış iki gruptan söz edilemez", Deutsch Türkische Nachrichten haber sitesi röportajı, 16.06.2011
- tarihinde hazırlandı.