17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını Hizmet mi yaptı?
Ergenekon soruşturmalarında bir zümre, yargıyı ve emniyeti “Cemaatçi” olarak suçluyor ve kendilerinin masum olduğunu, yapılanların haksızlığını iddia ediyordu. O dönemde iktidar “bırakın hukuk işlesin” diyerek yargının bağımsız olduğunu ve emniyetin tarihi destan yazdığını ifade etmişlerdi. Soruşturmalar AİHM’ye taşınmış, orada yargının uluslararası hukuk kriterlerine uygun hareket ettiği ifade edilmişti. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları başlayınca bu sefer iktidar, bunun bir yargı darbesi olduğunu iddia eden taraf oldu, yargıyı ve emniyeti “paralel” olarak suçladı. Sadece bununla kalmadı, hukuka muhalif yasalar çıkararak yargının siyasi idareye bağlanmasını sağladı. Bu da aslında operasyonların haklılığını ispat eden çabalardı. Medya gücü de kullanılarak, yapılan bütün hukuksuzlukların üstü örtüldü; çeşit çeşit yalanlarla soruşturmalar engellendi.
Mecliste yolsuzluk fezlekelerinin görüşmeye alınmaması için sürekli engel çıkartılması aslında soruşturma delillerinin sağlam olduğunun ve dosyanın kapatılamadığının göstergesiydi. Bu delillere rağmen “yolsuzluk soruşturması” yerine “yargı darbesi” denerek algı operasyonu yapılmaya çalışıldı. Soruşturma yapan emniyet ve yargı mensupları hakkında “Cemaat’in adamları” denilerek, suçun kapatılması ve bu yetkililerin itibarsızlaştırılarak suçluların kendilerini kurtarması amacı söz konusudur. Bunların söylenmesi “Hizmet’e gönül verenler dışında yolsuzlukların üzerine gidecek adam yok” anlamına gelecektir. Bu da bütün bir yargı ve emniyet camiasına karşı haksızlık demektir.
17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları devletin kolluk kuvvetleri olan emniyet ve yargı tarafından kanunların verdiği yetkiler çerçevesinde yapılmıştır. Eğer operasyonlar sürecinde hukuku ihlal edecek uygulamalar varsa, ihlal edenler hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır.
Fethullah Gülen Hocaefendi de bu konuda açık ve net bir şekilde fikirlerini beyan etmiştir:
Daha önce de belirtildiği gibi bazı savcılar ve ona bağlı vazife yapan kolluk kuvvetleri kanunun onlara emrettiği görevi yapmış ve bilememiş ki, suçluların peşine düşmek meğer suç sayılıyormuş! Yani insanlar, vazifelerini yaptıkları için mağdur edileceklerini tahmin edememiş. Geçenlerde bir köşe yazarı zannediyorum Yavuz Semerci Bey ‘Bu insanlara bir gün madalya takılacak.’ diyordu. Ne var ki 17 Aralık soruşturmasını yürüten; hatta o soruşturma ile hiç alakası olmayan binlerce insan sürüldü, kıyıma tabi tutuldu. O mağdur insanlar ve ailelerinin haklarına riayet edilmedi. Sanki ortada hiçbir şey yokmuşçasına Camia’yı suçlayanlar oldu. Ve yalan üstüne yalan söylendi. Hâlâ da söyleniyor.
Evvela bu yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları yeni değil. Ülkenin istihbarat teşkilatı, belki de İran ajanı olabilecek birilerinin devletin bakanlarına, bakan çocuklarına hatta bir kısım işler için kabineye nüfuz ettiğini 8-9 ay önce rapor etmiş. Görmezden gelinmiş. Sonra medyada hususan hükümete yakın diyeceğim gazetelerde sayfa sayfa haberler çıkmış. Önemsenmemiş. Yolsuzlukları önlemeyi düşünmemişler. Sonra 17 Aralık’ta bu operasyonlar başlayınca sığınacak yer bulunamayınca atf-ı cürümle bu işten sıyrılma yolu düşünülmüş.
Beni asıl inkisar-ı hayale uğratan, onurlu ve dürüst tanıdığım bazı siyasiler oldu. Beklerdim ki kendilerini kadimden bu yana bildiğim, salahatlerine ve vicdanlarına muhalefet etmeyeceklerine inandığım, itimat ettiğim bu isimler yolsuzluklara, rüşvet münasebetlerine sessiz kalmazlar. Öyle zannediyordum. Onlardan, mekânı cennet olsun, merhum Özal’ın bu tür kirli işlere karşı gösterdiği reaksiyonu beklerdim. Olmadı. Onlar sessiz kalınca ‘bir’i yapanlar ‘bin’i yapmaktan kaçınmadı. Cumhuriyet tarihi boyunca denenmemiş bir yol icat edildi. Yolsuzlukların üstüne gitmek yerine yolsuzlukları soruşturanların üstüne gittiler.
İslam’ın bu mevzuda müeyyideleri var. Ahlaki prensipleriyle bu meseleye karşı çıkmış. Hatta bazı meselelerde cezalar var. Hiçbir yolsuzluk tasvip edilemez. Hiçbir yolsuzluk, yapanın yanına kâr kalmaz. Ahlakî olarak şu husus da vardır. Günah, hata, yanlışlık fert planında kalır, zararları topluma raci olmazsa, o mevzuda İslam, o insanın affedilmesini ister. Onların şahsî haysiyetleriyle ve şerefleriyle oynamaya izin vermez. Bu iki hususun birbiriyle karıştırılmaması lazımdır. Yani bir tarafta başkalarının hakkı mevzubahis olduğu yerde, şunun bunun hakkı yendiği yerde, yolsuzluklara yer verildiği yerde, İslam hassasiyet gösterir, tecziye eder. Mesela Hz. Ömer, Iyaz ibn-ü Ganem’i azletmiştir. Valiyi, bölge valisini, Afrika valisini azletmiştir, Amr ibnü’l-As’ı azletmiştir.
- tarihinde hazırlandı.