Zirvedeki Işığın Gölgesinde
Zirvedeki ışığın gölgesinde ve sinelerimizde tutuşturduğumuz çırağla, bu kitabı iyi okuyup içimizi aydınlatabiliyor, ruhumuzla varlığa erip, inançla kanatlanabiliyorsak, bedbinlik ve karamsarlığa düşmeyecek; kendimizi hiçbir zaman yalnız hissetmeyecek ve her lahza, duyacağımız ayrı bir zevk ayrı bir lezzetle, gönüllerimiz mutluluklarla dolup taşacak ve dudaklarımız saadet türküleri mırıldanacaktır.
Durgun sular yosun tutar.. işlemeyen uzuvlar kireç bağlar.. çağlayanlar hep tertemiz ve pırıl pırıldırlar. Bütün bir hayat boyu durup dinlenmeden mekiğini, kalbi ve kafası arasında hareket ettirenler, bir gün ruhlarını çok güzel şeylerle çimlendirdiklerine şâhit olacak ve talihlerine tebessüm edeceklerdir. Zira, ancak sürülen topraklar tohuma döl yatağı olabilir ve bakılan bağ ve bahçeler meyve verir.
Bağ ve bahçelerimizi saran ısırganlar, ihmâllerimizin ifadesi olduğu gibi, ruhlarımızı saran şirretlikler de bizim gaflet ve umursamazlığımızın ürünleridirler. Aktif ve uyanık ruhlar, güzel duygu ve düşüncelerle, gönüllerinde kurdukları cennetler sâyesinde, eşyâ ve hadiselere bir başka bakar, varlıkla bir başka türlü kaynaşır ve bütünleşirler. Her varlık, Kudret kalemiyle yazılmış bir kelime veya cümle olduğuna göre, niye kaynaşıp bütünleşmeyecekler ki..!
Her canlının bir gelişme ve değişip güzelleşme yeri olan bu dünyada, eşyaya ruh gözüyle bakılabilse, her tarafta Kudret Mucizelerinin parıldadığı görülecektir: Ağaçlar; damarlarında hayat suyunun akıp durduğu muhteşem, sevimli birer canlı; dal ve yapraklar, kollarını açmış yalvaran birer âbid; toprak her lahza ayrı bir diriliş heyecanıyla fıkırdayıp duran harikalar meşheri.. ve her tarafta, hava ile, su ile, güneş ile bütünleşen yemyeşil yapraklar ve onlardan fışkıran hayat.. derken, her şeyin, renkler, çiçekler ve tatlı meyvelere doğru sel gibi akması...
Evet, insan, ruhuyla gözleri arasındaki perdeyi kaldırıp idrâkine mâni tıkanıklıkları açabilse, renkler, kokular ve baş döndürücü desenleriyle her yanımızı saran tabiat kitabının güzellikleri, onun rûhuna aksedecek ve onu nefsânilik zindanlarından kurtararak cennet koridorlarında dolaştıracaktır. Böyleleri, gözlerinin gördüğü, fikirlerinin ulaşabildiği her yeri, en lezzetli meyveler, en çarpıcı manzara ve levhalarla donatılmış bulacak; kalb, ruh, göz ve kulaklarıyla da bu manzara ve levhâlardan istifade edip kendilerinden geçeceklerdir.
Bizlerde, zevk alma ve istifade etme duygularını vareden Kudret, çevremizi de cennet bahçelerine çevirmiştir. Bu münâsebeti kavramanın insan gönlünde meydana getireceği vâridât ne muhteşem ve her hâdiseyle gönüllerimizi aydınlığa boğan Gizli Zât ne mübeccel ve ne lütûfkârdır..!
Her biri ayrı bir güzellik kuşağında tecelli eden bunca oluş, dünden bugüne hep olup durdu ama; ne dün bugün, ne de bugün yarındır. her gün, ayrı bir aydınlık ve ayrı nimetlerle gelmekte; gelenler ışıktan parmaklarla O'na işaret edip geçmektedirler. Bütün bu gelip geçmelerde, her şey gibi insanoğlu da değişip başkalaşmakta ve ayrı bir ruh, ayrı bir karakter kazanmaktadır. Yerinde durup kaldığını ve başkalaşmadığını sananlar ise, içte ve dıştaki bu kadar değişmeleri sezemeyen kör ve sağır ruhlardır. Duygu ve düşünceleriyle kendilerini tabiatın güzellikleri içinde hisseden talihliler ise, bu gürül gürül ırmağın içine dalacak, onunla kaynaşıp bütünleşecek ve soluk soluğa varıp ummana ulaşacaklardır.
Katre iken derya, zerre iken güneş ve hiçliği içinde her şey olan bu babayiğitler, hiçbir zaman yalnız kalmayacak, kendini garip hissetmeyecek; kalbinin bütün kapılarını Yaratıcısına açıp O'nunla münasebete geçecek, O'na dert yanıp O'nunla hasbihâl edecek; en gizli arzularını, en derin acılarını, en içten dileklerini O'na açacak ve O'na sığınacak.. dilini kullanmasa bile, duygu ve düşünceleriyle dertlerini O'na fısıldayacaktır. İçinde O'nunla dertleştikçe, daha başka içlere, içler ötesi içlere kanat çırpıp yükselecek, nihayet, gözlerin görmediği ve göremeyeceği, kulakların işitmediği ve işitemeyeceği ve kalblerin kavrayamadığı ve kavrayamayacağı göz kamaştırıcı iklimlere ulaşacaktır.
Kendini keşfedebilmiş böyle bir Hakk erinin iç dünyası, yıldızlarla yaldızlı, semâ kadar parlak ve derin, mekânlar kadar geniş, cennetler kadar da iç açıcı ve rengârenktir. Gökyüzündeki kandiller gibi, onun sinesinde de meş'aleler ışıldamaktadır. Bu meş'aleler sayesinde o, bütün eşyâ ve hadiseleri aydınlanmış olarak görür ve her türlü tıkanıklıklardan kurtulur.
Her hakikat önce, kendine has soyluluk ve yücelikle bir kıvılcım gibi insanın gönlünde belirir; sonra da bir aydınlık tufanı olarak her yanı sarar. Bu pırıl pırıl iklimde kitleler, sonsuza giden yolları bulur, mesafelerin sırrını kavrar, şaşkınlık ve tedirginlikten kurtulurlar.
Ruh dünyalarında aydınlığa ermiş, varlıkla bütünleşmiş bahtiyar nesillerin, eşya ve hâdiselere yeni bir bakış kazandıracak olan bu ilâhî ışığı, dünyanın dörtbir bucağına götürmeleri dileğiyle!
Sızıntı, Mart 1985, Cilt 7, Sayı 74
- tarihinde hazırlandı.