Fosiller

Hayatın menşeini keşfetmek için evrim teorisine sarılanlar, hem güya teorilerini ispat etme adına, hem de bilinen tarih çağlarında bir evrim vakıasına rastlanmaması karşısında fosillere başvurmaktadırlar. Darwin de aynısını yapmıştır. O, zengin bir ailenin, bir doktorun oğlu olarak önce tıp tahsiline başlamış, fakat okuldan kaçmış, kırlarda dolaşmış, otlarla, ağaçlarla meşgul olmuş ve tıp tahsilinde muvaffak olamayınca İlahiyat tahsil etmeye karar vermiştir. Nazarî zekâsı belki yerinde olmakla birlikte, pratik zekâsı aynı seviyede görünmediğinden, İlâhiyat tahsilinde de oldukça zorlanmış, ama nihayet, bir münasebetle gerçek mesleğini bulabilmiştir. İngiltere hükümeti tarafından tertip edilen bir araştırma gezisi vapuruyla yola çıkıp, Büyük Okyanus adaları, Afrika, Güney Amerika ve Avustralya'da incelemelerde bulunmuş, Galapagos adaları ile kıta kıyılarındaki hayvanları mukayese etmiş, bazı fosilleri incelemiş, yanardağların, mercanların faaliyetlerine dikkat etmiş, nebat ve hayvanat numuneleri toplamıştır.

Kısaca, insanla maymunun ortak bir atadan geldiğini ve türden türe atlamayı ispat etmek için bir ara türün bulunması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkınca, fosillere başvurma lüzumu hissedilmiştir. Bunu yapacak olanlar ise, paleontologlar (fosil bilimciler)'dır. Eğer peşin hükümlü olmayan paleontologlar ara müstehâseleri (fosil) bulup, insanı maymuna bağlamak mümkündür der, aynı şekilde, yine peşin hükümlü olmayan genetikçiler de onlara omuz verirlerse, ancak o zaman böyle bir nazariye ilim mahfillerinde kabul görebilir; ancak o zaman böyle bir nazariyenin kabul görmesi ve üzerinde araştırma yapmaya değer bulunması gerekir. Bu mümkün olmadıkça, evrim iddiasına ilmî bir teori deme imkânı yoktur.

Kuş fosili

Şu ana kadar bulunan fosiller arasında uzun kuyruklu, dişleri ve ön kanatlarında pençeleri olan bir kuş fosilinden söz edilmekte ve Archaeopteryx adını verdikleri bu fosilin, kuşlarla sürüngenler arasında bir ara tür olduğu ileri sürülmektedir. Buna dayanarak evrimciler, evrim sürecinde bir tane ara tür veya nesil buldukları, diğer kayıp halkaları da bulup, insanla ilk solucan arasındaki boşlukları doldurarak, insanın maymundan "evrildiği"ni ispat edebilecekleri düşüncesindedirler.

Oysa, bu kuşun sürüngenlerle kuşlar arasında bir ara kademe, ara nesil olduğuna dair hiçbir emare yoktur. Evrim teorisinin müdafilerinden olan Prof. Atıf Şengün, evrimi müdafaa için yazdığı Evolüsyon isimli kitabının 1. cildinde, bu fosille ilgili iddiaları kuşkuyla ve tereddütle karşılamakta ve "bu fosil, ilim mahfillerinde kabul edilebilecek hüviyette bir delil değildir" demektedir. Eğer, bulunduğu ileri sürülen böyle bir fosil ara nesil kabul edilecek olursa, bu takdirde yarasayı da aynı kategoride değerlendirmeye hiçbir mani yoktur. Çünkü yarasa, memeli bir kuş olup, pekalâ memelilerle kuşlar arasında bir ara kademe kabul edilebilir.

Halbuki ilim, yarasanın bulunmadığı bir dönemden bahsetmediği ve yarasa, var olduğu günden bu yana herhangi bir değişikliğe uğramadığı gibi, evrimciler bile, onu evrim konusunda kullanmayı düşünmemektedirler. Söz konusu kuş fosilinde olduğu gibi, bugün de bazı kuşların gagalarının kenarı dişlidir. Amazon ormanlarında yaşayan Opisthocomus hoatzin isimli bir kuşun da yavrularının kanatlarında serbest parmaklar vardır. Dolayısıyla, sanki, ilk günden bu yana, hatta bugün dünyada yaşayan bütün hayvan türleri keşfedilmiş gibi, böyle vâhi iddialar üzerinde yürüyüp, evrim halkaları içinde insana gelinceye kadar "ara kademe"ler aramak, oyalanmaktan başka bir mânâ ifade etmemektedir ve etmeyecektir de. Çünkü, milyonlarca canlı nevi arasında birinden diğerine milyarlarca ara geçiş fosilleri bulunması gerekecektir. Üstelik, bütün yaşayıp gitmiş ve nesilleri tükenmiş hayvanların fosilleri bol bol bulunmasına rağmen, ne hikmetse (!) bu ara kademe türlere misal olabilecek tek bir fosile rastlanmamaktadır. Geçmişin bir döneminde yaratılmış ve daha sonra çevre şartları başta olmak üzere çeşitli sebeplerle nesilleri kesilmiş dinozorlar gibi canlılar ise evrimleşmeye değil, ancak yok olmaya misal olabilirler. Bütün bunlara rağmen, bir asırdan fazla bir zamandır bir teori üzerinde, hem de çok büyük masraflar yaparak durmak, hiçbir zaman ilim ve hakikat adına olamaz. Arz ettiğim gibi, evrim, yaratılışa, dolayısıyla dine ve Allah inancına karşı kullanılan bir dogma olduğu içindir ki, hâlâ birtakım ilim mahfillerini meşgul edebilmektedir.

Beş tırnaklı at "hikâye"si

Evrimcilerin ara kademe nesiller adına güya delil diye dayandıkları noktalardan bir diğeri, beş tırnaklı at "hikâye"sidir. Buna göre, ilk atın beş tırnağı vardı ve kendisi tilki kadardı. Daha sonra Eohippus, Mesohippus, Merychippus ve Pliohippus safhalarından geçerken, ayak parmakları giderek azaldı. Atıf Şengün, bu iddiaya da kuşkuyla yaklaşmakta ve "atın, fosilleri bulunan bu canlılardan geldiğine dair ilimce kabul edilecek hiçbir emare bilmiyoruz" demektedir. Eğer söz konusu bu fosiller gerçek ise, muhtemelen bunlar, kendilerine has bir tür olarak yaşayan, sonra da ölüp gitmiş ve nesilleri tükenmiş varlıklardı. Atı bunlara bağlamak mümkün değildir. Eğer atı illâ bunlara bağlayacağız dersek, bu durumda karşımıza, yine Atıf Şengün'ün sorduğu üzere, iki önemli soru çıkar: Atın tırnakları, iddia edildiği gibi 5 iken, neden 1'e düştü; buna karşılık, boyu, tilki kadar iken neden uzadı? İlmin bu sorulara vereceği bir cevap yoktur. Bugün de tek tırnaklı, iki tırnaklı, üç tırnaklı ve dört tırnaklı hayvanlar vardır. Tilki gibi olan varlıklar da vardır ve aynı hayat şartları içinde hâlâ tilki gibidirler. Beş tırnaklı varlıklar da vardır ve hâlâ beş tırnaklı olarak yaşamaktadırlar. At neden tırnaklarından 4'ünü atıp, karşımıza tek tırnaklı ve boyu uzamış olarak çıksın ki? Eğer, at koşma lüzumunu duyduğu için bacakları uzadı denecek olursa, bu defa da, niçin av köpeği at kadar büyümedi sorusu ortaya çıkar. Av köpeği, en az at kadar koşar; büyümeye attan daha müsaittir ve ondan daha hareketlidir. At, tırnaklarını atar ve büyürken, av köpeği neden olduğu gibi kalsın? Dolayısıyla, Atıf Şengün'ün de ifade ettiği gibi, yukarıda adı geçen ve bazı fosillerden hareketle ara nesiller denilen hayvanlar, eğer bir zaman yaşayıp gittikleri iddiasına dayanak yapılan fosiller gerçek ise, ancak daha önceki devirlerde yaşayıp gitmiş ayrı türler olabilirler.

Ara kademe nesillerin varlığı genetik bilimine göre de şarttır. Çünkü, verdiğimiz at misalinden hareketle, daha önceleri yaşamış tilki gibi bir hayvanın, birden bir mutasyonla at haline gelmesi düşünülemez. Bu, bir insanın 0 metre bir irtifadan birden ve aniden 10.000 metre yukarıya çıkıvermesi gibidir. O bakımdan, değil bu çapta bir mutasyon, bazen tek mutasyon bile bir canlıyı yok edebilir. Dolayısıyla, çok sayıda ve düzenli olarak birbirini takip eden ara kademelerin bulunmasında zaruret vardır. Nitekim araştırmalar da, aslında bu çizgide devam etmektedir. Araştırdılar, eski yeni bir sürü fosil buldular, fakatatın 5 parmaklısından 4 parmaklısına, 3 parmaklısına, 2 parmaklısına tedrici geçişi gösteren hiçbir fosil bulamadılar. Özellikle insanı maymuna bağlayacak fosiller üzerinde ısrarla durdular; Australopithecus, Homo erectus, Neandertal, Java adamı, Pekin adamı gibi adlar verdikleri bazı fosillerden söz ettiler ve bunlara, insanla maymun arasında ara kademeyi teşkil eden canlılar dediler.

Atıf Şengün, Evolüsyon adlı eserinin 1'inci cildinde bu iddiaları da kuşkuyla karşılar ve şu mütalâada bulunur:

Söz konusu bir fosilin eli 50 metre ötede, başı 50 metre beride, bazı kemikleri de bundan birkaç metre derinlikte bulunmuştur. Bunların hepsinin aynı şahsa ait olduğu kesin değildir. Belki bir kısmı, çok evvelki devirlerde yaşamış birine, diğer kısmı da daha sonraki devirlerde yaşamış bir başkasına aittir. Dolayısıyla, bu konuda kat'i bir kanaat izhar etmek mümkün değildir.

Evrimciler, insanla maymun arasında ara nesil arama konusunda o kadar ileri gittiler ki, 1912-1914 yıllarında, insanın tam atası olarak bir Piltdown adamından bahsettiler. Bulunan fosil, 500 yıllık insan kafatası kemiğinde bir orangutan çenesi ve insan dişinden oluşuyordu. 1953-54 yıllarında bunun tamamen bir fabrikasyon, yani uydurma olduğu, insan kafa kemiğine orangutan çenesi ve dişleriyle, insan dişinin monte edilip, meydana gelen yapının kimyevî yollarla çok eskilere aitmiş gibi gösterildiği ortaya çıktı. Bu tür uygulamalar, fosillerle ilgili incelemelere inanmamızı da zorlaştırmakta ve evrimin ilmî bir meseleden çok, bir inanç, bir ideoloji konusu olduğu tezini güçlendirmektedir.[1]

Meselenin bir diğer boyutu da şudur: Paleontologların tespitine göre, söz konusu fosillerin en eskisi 1.5 milyon yıl öncesine aittir. Halbuki Kenya'da Rudolf gölü kenarında yakın zamanda 2,8 milyon sene evvel yaşamış bir insan fosili bulundu. Kafatası, aynen bugünkü insanının kafatası gibi. Bilim Teknik Dergisinin 71'inci sayısında kafatasının resmiyle birlikte bu konuda uzun bir değerlendirme yazısı yer aldı. Yani, insanla maymun arasında geçiş formları olarak ilan edilen canlı, birdenbire insanın torunu haline geliverdi. Gerçi, özellikle bir kısım dinî metinlere dayanan bazı çevreler, meselâ eldeki Kitab-ı Mukaddes metinlerine istinat eden Musevîler, insan için böyle 2.5 milyon yıllık bir geçmiş iddiasını tenkit edebilirler. Bu iddia, kendi ölçülerini ve araştırma tekniklerini kullanan paleontologlara ait. Eğer onların bir fosille ilgili ölçümlerine itiraz edilecekse, bu durumda fosillerle ilgili bütün araştırmalara itiraz kapısı açılacaktır. Evrim meselesinde bu husus, yani, karbon ölçümlerinin, fosillerle ilgili incelemelerin ve bu incelemelerde kullanılan teknik ve ölçülerin ne derece güvenilir olduğu hususu göz ardı edilmemelidir. Fakat burada bizim için önemli olan, yeryüzünde maymundan evvel veya hiç olmazsa aynı devirde insanın yaşamış olduğu gerçeğidir.

Maymundan insana hayalî şekiller

Okul kitaplarında evrimi güya göstermek için yan yana şekiller konur. Bir maymun, 1/4 maymun, yarı maymun-yarı insan, 3/4 insan ve sonra Avrupalı orta yaşta bir erkek tipi. Bu, ne büyük bir aldatmacadır! Maymunlar içinde neden böyle tek bir maymun evrimleşirken, diğerleri evrimleşmeden kalmıştır? Sonra, neden orta yaşlı bir erkek ortaya çıkmış da, kadın ortaya çıkmamıştır? Kadının evrimleşmesi nasıl olmuştur? Aynı anda bir tane mi, birden fazla mı maymun evrimleşmiştir? Tesadüflerin bir adaya sürüklediğini iddia ettikleri çok sayıda maymun orada evrimleşip insan olmuşsa, aynı yerde bunun tekrar yaşanmamasına mani ne vardır? Böyle bir iddiadaki bütün boşlukları tesadüflerle ve faraziyelerle doldurmak hangi ilmî ölçü ve ilim haysiyetiyle telif edilebilir? Aynı gayret yaratılış yönünde yapılsa idi, varlıkta tesadüflere hiç yer olmadığı, buna karşılık sonsuz bir kudret, ilim ve irade apaçık ortada iken, zincirin birden hayata uzanan halkasını bu kudret, ilim ve irade ile doldurmak daha ilmî olmaz mıydı?

[1] Evrim adına ortaya konan bu tür aldatmalar, böyle bir misalle sınırlı da kalmadı. Coelacanth (Rhipitistian Crossopterigian) balığı evrimciler tarafından, deniz ve kara hayvanları arasında yaklaşık 70 milyon yıl önce nesli tükenmiş bir geçiş türü olarak takdim edildi. Fakat bu balık, 1939 yılında Madagaskar yakınında canlı olarak bulundu ve o günden bu yana açık denizlerde 50 defadan fazla yakalandı. Bunun da ötesinde, evrimcileri bu balığı geçiş nesli olarak takdim etmeğe sevk eden organlar (iç kulak boşlukları, baş şeklinde sırt kemiği ve yüzme torbası), iddia ettikleri özelliklerde değildir. Netice olarak, evrimci bilim adamlarından A. H. Clark, geçiş türleri olabilecek hiçbir fosile ve canlı gruplarına rastlamadıklarını, dolayısıyla, geçiş türleri denebilecek herhangi bir türün hiçbir zaman var olmadığını itiraf mecburiyetinde kalmaktadır. Richard B. Goldschimdt de, ara geçiş formları bulunmadığını itirafla, türler arasında boşlukların ani atlamalarla doldurulduğu tezini ileri sürmektedir ki, bunun yaratılışı kabul etmekten başka ilmî hiçbir izahı olamaz. (D. Aras, The Fountain, sayı: 24 sayfa: 14)

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.