İlimden beklenen gaye
İlim yuvalarında eskiden öylesine bir ihlâs vardı ki, insanlar sırf Allah rızası için gelir, bir şeyler öğrenirler, ders okurlar; makam, paye, mansıb, diploma, kariyer nedir bilmezlerdi. Onlara “diploma” deseniz; “Ötede Allah diploma mı soracakmış?” derlerdi. Sonraki dönemlerde ihlâs öldü. İnsanlar diploma ve dünyalık uğruna okumaya ve çalışmaya başladılar. Diplomayı küçümsediğim, onun önemini inkâr ettiğim düşünülmesin. Benim söylediğim, Allah rızasının önüne başka şeylerin geçtiği hakikatidir. Yoksa diploma da, kariyer de, meslekî başarılar da hep Allah rızasını kazanmak uğruna kullanılmalıdır. Her işin başı Allah rızasıdır, onun dışındaki her şey tâlî ve ona tâbî olmalıdır.
Aslında ferdin başında bir kayyım olmalı ve başını döndürecek, bakışını bulandıracak dünyalık bir şeye nail olduğunda onu yıkmalı. Aynı küçük çocukların özene bezene yaptıkları şeyleri büyükçe bir çocuğun gelip bozması, dağıtması gibi. Evet, bir kayyım bizim nazarlarımızı dünyaya celbeden şeyleri yerle bir etmeli; tâ ki, her şey hâlisâne, Allah (celle celâluhû) için olsun. Zaten, umumiyetle, Allah sevdiği kimselere dünyayı nasip etmez. Ellerini her uzattıklarında dünya onlardan kaçar. Cenâb-ı Hakk, çeşitli vesileler ile onları dünyaya küstürür.
Erzurumlu bir âlim vardı. Oğlu öldüğü gün yemyeşil bayramlıklarını giydi ve herkese sürurla mukabele etti. Diyordu ki, “Allah benimle muamelede bulundu.”
Yaşar Hoca çok anlatırdı: Fatih Camii’nde ders veren bir Hüsrev Hoca varmış. Yaşar Hoca da onun derslerine katılırmış. Çok derin birisi... Bir kızı varmış ve üniversitede okurmuş. Bir gün Yaşar Hoca ders okumak için hocanın kulübesine gidiyor. Bakıyor ki, bahçede bir kazanla su kaynıyor. Hoca her günkü gibi dersini takrir ediyor. Tavırlarında, neşesinde hiçbir farklılık yok. Ders bitince diyor ki: “Şimdi sıra cenazemizi defnetmekte. Bizim kız dün gece vefat etti.” İşte böylesine Allah’a iman... O verdi, o aldı ve biz de ölünce onun yanına gideceğiz... Kerimesini ahirete uğurlayan bir babanın yüreği yanmaz mı, elbette ki yanar; ama iman her şeyi hallediyor.
Kalbe dünya sevgisini koymamak, “Kalb iki sevgiye dardır” hakikatine göre yaşamak... İbrahim Edhem kıssası bu esası anlatan en güzel örneklerden biridir.
- tarihinde hazırlandı.