Aklı kurban etmek
Miraç hem keramet, hem de mucizedir. Kurban olayım ben ona. Gerçi ben kurban olsam ne olacak ki! Hz. Musa aleyhisselâmın, duasına şahit olduğu çoban gibi, “Ya Rabbi! Soğuktan seni korumak için nasıl bir çorap öreyim?” bakışına benzer dar duygularla, çobanca bakışlarla o deryayı bilme nasıl olur ki?
Ama bu meselenin bir başka tarafı da var ki, bu türlü safça duygu ve düşünceler; yer, zaman ve kişilere bağlı olarak değişkenlik gösterse de, iman hayatımız adına çok önemli. Mesela, annemin çok saf, çok duru bir imanı vardı; ama halamın imanı, itikadı ondan daha farklıydı. Onun inancına bayılırdım. Sanki ölmek, ahirete intikal etmek, bir odadan diğerine geçmek kadar kolay ve basitti onun için. Öteki âlemi, cenneti ve cehennemi görüyormuşçasına bir itikada sahipti.
Aslında genelleme yapmak doğru değil; ama çoğunluğu itibarıyla, felsefe ile iştigal edenler, aklı çok kullananlar hep yanılıyor. Aklı Allah için kurban etmek gerek. Çünkü burhan-ı limmî, burhan-ı innî üzerinde yürür. Cenâb-ı Hakk baştan burhan-ı innî olarak vicdanda kendini hissettirir. Vicdan, o hakikati kendi enginliği içinde duyduğu an, bütün delil ve kitapları atar. Aczini, fakrını hissettiği an, dua ile ona dayanır. Hele esbab bi’l-külliye sükût ettiğinde insan vicdan kulağıyla kendini dinleyebilirse çok farklı buudlarda çok farklı şeylere şahit olur.
Evet, vicdan yalan söylemez.
- tarihinde hazırlandı.