Akıl ve kalb
Akla gereğinden daha fazla önem veren ilim adamları rasyonalizm içinde boğulmuşlardır. Akıl, yerine göre önem arz eder. Ancak, kalb öndedir, akıl ona yardımcıdır. Akıl, insanı belli bir noktaya kadar götürür; o noktadan sonra fayda vermez. Orada onu taşa vurup kırmak ve yolun sonrasına kalb ayağıyla devam etmek gerekir. Akıl, burada kalbe “Haydi top senin, çevgan senin artık” der.
Böyle bir benzetme ile Mevlânâ da dahil bazı sufîler Cebrail aleyhisselâma “akl-ı evvel” (ilk akıl) demişlerdir. Zira o, Mirac’ın bir noktasında “Buradan daha ileri gidemem” demiş; Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) yalnız olarak yoluna devam etmiştir. Ben Cebrail için öyle diyemem, uygun bulmuyorum; ama bu işin ehli olan Mevlânâ bu konuda çok ısrarlı. Ben her gün Cebrail’e salât u selâm okuyorum. Fakat bazen düşünüyorum, “O bir melek, terakki etmesi söz konusu değil. Benim duam onun hakkında ne ifade edecek?” Yine de okumaya devam ediyorum.
* * *
Kur’ân’da “akıl” kelimesi geçmez. Hep muzari sîgası ile “ya’kilûn, ta’kilûn” (bkz.: Bakara, 2/44,73,76) buyrulur. Muzarî fiilin özelliğine bakılacak olursa, şu mânâ düşünülebilir: “Kendisinde cehd ü gayret gösterilen, devamlı üzerinde durularak işlenen pratik akıl.” Dediğimiz mânâdaki “akıl”, mâzi sîgası ile yoktur. Çünkü mâzîlikte durgunluk ve durağanlık vardır. Mâzi sîgası ile akıl sadece bir yerde geçer, o da konumuz dışındadır.
Berzah âleminde herkes inandığı şekilde karşılık görür. Allah (celle celâluhû) yardımcımız olsun. Hiç kimseye ve hiçbir amele değil, sadece Allah’a güvenmeli. Sizin vesileliğinizle milyonlarca insan Müslüman olsa bile bunlara değil, sadece Allah’a güvenmeli. Çünkü mürekkep balığı gibi ortalığı bulandıran “nefis” denen bir şey var.
- tarihinde hazırlandı.