İman bir kalb işidir

İman bir kalb işidir

Soru: İnsan öldüğü zaman imanı ruhta mı kalıyor, yoksa cesette mi?

İman bir kalb işidir. Kalbin zihin, irade ve latîfe-i Rabbâniye gibi rükünleri vardır. Ruh, bu mekanizmayı işletici en büyük âmildir. Ceset, fizyolojik hüviyetiyle ruhla münasebet kurduğu, yani işlerini ruhun fakültelerine soktuğu nispette maddî-mânevî canlılığını devam ettirir. Binaenaleyh, insanın cesedi vardır ve bu ceset bütün bir hayat boyunca değişir durur. İnsanda değişmeyen sabit bir hakikat ve basit bir cevher vardır ki, o da ruhtur. İnsan, ruhuyla Allah’a (celle celâluhu) iman eder, ruhuyla kabre girer ve ruhuyla berzah hayatını yaşar. Mü’min, ruhun gözleriyle Cennet-i A’lâ’yı, kâfir ise Cehennem’e ait manzarayı müşâhede eder. Ceset, kabirde çürür. Öyleyse iman ve iz’an ruhla beraber devam ediyor demektir. Ehl-i keşfi’l-kubûrun (kabirdekilerin hâllerini müşâhede eden Allah’ın veli kullarının) bir kısım müşâhedelerine dayanarak rahatlıkla diyebiliriz ki, iman eden insanlar orada yudum yudum imanın lezzetlerini yudumlarlar; küfür içinde yaşayan kimseler ise küfrün –şecere-i zakkum gibi– meyvelerini yer ve dudaklarıyla beraber ciğerlerini, ciğerleriyle beraber de kalblerini parçalarlar.

Bir kimse rüyasında, vefat edip ahirete göçmüş birisini tıpkı dünyada olduğu gibi orada da abdest almaya hazırlanırken görür. Kendisine “Nasılsın?” diye sorar. O da, “Vallahi, ahiret anlattıkları gibi korkunç değil, çok iyi buldum.” der. (Ahiret, Rabbe teveccüh eden insanlar için çok iyidir.) “Sen Cennetlik mi, yoksa Cehennemlik misin?” diye sorunca, “Henüz belli değil.” cevabını verir. Bundan anlaşılmaktadır ki, ahirete intikal edenler orada da ahirete, haşre-neşre, mizana-muvazeneye, amellerin tartılmasına, hayrın ve hasenatın rüçhaniyetiyle Cennet’e gitmeye veya aksiyle Cehennem’e girmeye iman içindedirler.

Evet, tıpkı rüyada abdest alırken görülen mevtâ misalinde olduğu gibi bir kişi, hadis diye rivayet edilen bir sözde de ifade edildiği üzere, nasıl yaşarsa öyle ölecek ve nasıl ölürse öyle de dirilecektir.[1] Sultan Ahmet (Cennetmekân aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân), Sultan Ahmet Camii’ni yaptırırken, eteklerine taş ve çakıl doldurmak suretiyle bir amele gibi cami inşaatında çalışır. O, böyle bir yandan tozun-toprağın içinde çalışırken diğer bir yandan da gözleri dolu, Hakk’a şöyle niyaz eder: “Allahım! Ahmet kulunun bu hizmetini çalışanların yanında kabul eyle!” Bu vaziyette yaşadığı için 27 yaşında can hulkuma geldiği hengâmda başında bulunan lalasına, “Lalam! Beni doğrult da gideyim cami inşaatında biraz çamur-taş taşıyayım.” der. Evet, Sultan Ahmet ölüm yatağında bile mescit yapma işine koşmaktadır. Âyetin ifadesiyle, “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’ı ve âhireti tasdik eden, namazı gereği gibi kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden çekinmeyen mü’minler bina edip şenlendirir. İşte onlar Cennet’e ve diğer ümitlerine kavuşmayı umabilirler.” (Tevbe sûresi, 9/18)

Hâsılı, berzah âleminde içinde imanı taşıyan, latîfe-i Rabbâniye ve mânevî zihinle bir çeşit münasebeti olan ruh olduğundan iman, ruhla beraber öbür âlemde devam etmektedir.

Cenab-ı Hak bizi mü’min olarak yaşatsın, mü’min olarak öldürsün ve mü’min olarak da haşretsin. Âmin!

[1] Aliyyülkârî, Mirkâtü’l-mefâtîh 1/332, 7/375, 8/431.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.