İman Hizmetinde Tevazu ve Mahviyet

Allah günümüzün adanmışlarına çok büyük hizmetler gördürüyor. Bu hizmetlerin büyüklüğü onları gurura sevk edebiliyor; bazen de beklentilere itiyor. Bu aşamada nasıl düşünmemiz ve davranmamız gerektiği hususunda neler tavsiye edersiniz?

Öncelikle, adanmış ruhlara bu hizmet çığrını açan zatın: "Biz o kudsîlere zemin hazırlıyoruz." ifadesiyle işaret buyurduğu hakikate, bu zaviyeden bakmak isabetli olur diye düşünüyorum. Bununla beraber burada başka bir hususun hatırlanması ve meseleye bu zaviyeden bakılması daha faydalı olacaktır. Bu ulvî davaya ve bu yüce mefkûreye düğümlenmek, onu bugünkü ve yarınki hâliyle nazar-ı itibara alıp en haşin, en sert, en mütemerrid, en müsamahasız, en imansız insanların ruhlarına girip, anlatma derdiyle iki büklüm olup sancı çekmek... Evet, işte bu sancıdır ki, bizi alıp müsamaha iklimine götürecek, oradan mülayemete yükseltecek, oradan da afv u safha, derken merhamete ve başkalarına ebedî bir kurtuluşu kazandırma adına en feyizli, en bereketli irşad ufkuna ulaştıracaktır.

Geçmişe dönüp baktığımızda göreceğiz ki, şimdiye kadar örmeye çalıştığımız bu kudsî dantelada kullandığımız malzemenin hemen hepsi müsamaha, mülayemet, afv ve merhametmiş... Ne var ki, bu malzemeleri biz, daha önceden planlanmış bir mastır planın parçaları olarak kullanma şeklinde değil de, hâdiselerin akışına göre bir yol takip etmiş ve bu günlere gelip ulaşmışız. Yani bütün hayatımızı çepeçevre kuşatan böyle bir hizmet düşüncesiyle, ihtimal farkına varmadan günümüz insanına ve gelecek nesillere mesajlar sunmuş ve onlara yürüdükleri yollarda ışık tutmuşuz.

Şimdi, binlerce ağızdan çıkan, insanımıza hizmete dair kudsî soluklar, mâneviyat adına atmosferimizi öylesine sarıyor ki, gelen zararlı dalgalar kırılıyor ve şihaplar bir bir eriyip parçalanıyor. Tabiî bunlar, bir filizin âheste âheste büyüyüp şekillenmesi gibi, fıtratın kanunlarına uygun bir şekilde oluyor. Ve zaman gelecek birbiriyle münasebeti olan bu parçaların birbirine eklenmesiyle bütünlük elde edilecek ve işte o zaman hayallerdeki umranlar kurulacaktır.

Evet, dün kendilerine ait vazifeyi ifa eden ilk çilekeşler, bugün o emaneti size devredip gittiler. Siz, bugünün mimarları ve fikir işçilerisiniz. İhtiyarınız olmaksızın, ruh yapılarınızın bir ölçüdeki evrenselliğiyle ve genel temayülleriniz neticesi ortaya çıkan aksiyonla, bir yandan bugünün umranını kurarken, bir yandan da geleceğe uzanan köprünün ayaklarını hazırlıyorsunuz. Sizin arkanızdan gelen nesiller de sizden bu emaneti alıp bir başka noktaya götüreceklerdir. Tabiî götürürken de, o köprünün ayaklarının kurulmuş olduğunu görecek ve "Demek ki bunlar bu iş içinmiş" diyecekler. Tıpkı sahabeye, tâbiîne, tebe-i tâbiîne: "İçinizden Peygamberi gören var mı?" ve "Peygamberi göreni gören var mı?", "Peygamber'i göreni göreni gören var mı?" denilip de kapıların açılması gibi, siz de belli bir noktada yerinizi alacaksınız ve size de o kapılar –Allah'ın inayetiyle– açılacaktır.

Burada soru ile alâkalı olarak şu hususu bilhassa vurgulamak istiyorum: Bilemeyiz belki bu neslin ömrü uzun olabilir ve siz o misyonu geleceğe ait bütün yönüyle temsil edebilirsiniz. Ancak bütün bunlar, sizin bu genel temayülünüze ve içinizin enginliğine Cenâb-ı Hakk'ın bir lütfu olarak gerçekleşecektir. Bu konuda bizim bir beklentiye girmemiz ve hareket tarzımızı da ona bina etmemiz tam mânâsıyla "ihlâssızlık" olur. "Bunları ben yapıyorum, bunları ben ediyorum." gibi düşüncelerin ve ufak dahi olsa birtakım beklentilerin aklımızın köşesinden geçmesi, ileriye matuf büyük misyonla alâkalı yapacağımız o binanın bir yanını yıkar. Hatta bu beklentilerin zamanla ruhumuzda yaralar açabileceği, bizi bencilliğe, gurura sevk edebileceği de söz konusu olabilir. Vâkıa, bazılarının hakkımızda hüsnüzanda bulunup bize bazı makamlar vermesi beklenebilir ama, bence hiçbir şahıs, nefsi adına böyle bir düşünceye girmemeli, hatta bunu hayalinden bile geçirmemelidir. Hayalinden geçtiği an o yanlış bir adım atmış sayılır; dönüp tevbe etmezse, zamanla bu anlayış, istikrar kazanır ve onu da diğer yanlış adımlar takip eder ki, gün gelir, tam kazanma kuşağında baş aşağı gider ve bütün bütün kaybeder. Çağımızın önemli bir mütefekkiri ve aynı zamanda ihlâs kahramanı olan o zat, bu hususta fevkalâde hassas hareket etmiş ve: "Bilmeyerek bana kitap okutturuldu.. bilmeyerek kitapları terk yoluna itildim.. bilmeyerek Kur'ân'a yöneldim.. bilmeyerek dinime hizmet ettirildim..." gibi ifadelerle durumun nezaketine parmak basmıştır.

Evet, neferlik bizim için bulunmaz Bursa kumaşıdır. En iyisi mi bir nefer, bir asker olarak hep Allah kapısında durmalı ve değişik beklentilere girmemeli. Vâkıa, bazen bir nefere müşirlik vazifesi de gördürebilir ki, bu, O'nun bileceği bir iştir ve bizi kat'iyen alâkadar etmez. Zaten Bediüzzaman da öyle demiyor mu? "Nefis cümleden ednâ, vazife cümleden âlâ"; "Sen kendini racül-i fâcir bilmelisin"; "Kendini bu iyiliklere, bu güzelliklere mazhar görme. Temessül etmediğinden, yani sen onları tam temsil edemediğinden dolayı mazhar değil memerr olabilirsin."

Suyun üzerindeki kabarcıklar güneşin aksini alıyorlar. Güneş olmasa neyi alacaklar? Öyleyse bütün güzellikler, o Güzeller Güzeli'ne mahsustur. Evet, bu mülâhazalar çok önemlidir. Allah (celle celâluhu) size, bize ne kadar büyük vazifeler gördürürse, bizim de o nisbette tevazumuz artmalı ve beklentilerden, iddialardan uzak bir hâl almalıyız. Zira dünyada ve ahirette selâmette kalabilme, ancak kalb selâmetine vâbestedir.

Sanma ki ey hâce senden zer ü sim isterler.
Yevme lâ yenfau'da kalb-i selim isterler.

bu hakikate işaret eden ne güzel bir sözdür!

Evet, bu hakikat ruhumuza işlemeli. Bunun dışında düz bir insan olarak ne şahsımız adına ne de topluluk adına boyumuzu aşkın beklentiler içine girmemeliyiz... son nefesimizi böylesi düşünceler içinde teslim etmeye kilitlenmeliyiz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.