İdeallerin Realize Edilmesi
Her türlü çarpıklığın ve değerler savaşının yaşandığı bir toplumda hizmet edenler ideal ile realite dengesini nasıl tutturacak? Bu dengeyi tutturabilen insanların vasıfları nelerdir?
İçinde bulunduğumuz toplumda değişik çarpıklıkların yaşandığı ve değerlerin altüst olduğu bir gerçektir. Böyle bir kaostan nizamın ortaya çıkması ise oldukça zordur. Çünkü her kaos yeni bir kaos doğurur. Genelde ilmî telâkkiler de bunun böyle olmasını gerektiriyor. Burada içtimaî yapıda da bir determinizmadan bahsedilebilir. Ama bu şartlı bir determinizmadır. Çünkü kendi akidemiz açısından, içinde bulunduğumuz dünyadaki düzenler, nizamlar, âhenkler, itibarî bir hattan ibaret olsa bile, bunlar hep insan iradesinin etrafında örgülenegelmektedir. Şayet insanı, tabiattaki hadiselerin cereyanı ve belli bir noktaya varması şeklinde ifade edebileceğimiz, fiziğin-astrofiziğin esasları içinde mütalâa edecek olursak, o zaman onu cansızlar, ruhsuzlar derekesine indirmiş oluruz. Oysa ki, Allah'ın insana en hususî, en önemli lütuflarından biri de iradedir. İnsan iradesiyle, iradesiz bütün varlıklardan ayrılır. Meselenin içinde irade bulunduğundan dolayı, insanlarla alâkalı yapılanmalar ve yenilenmeler öncesi kaos olabilir. Böyle bir dönemde insan entropiler (dönüşümler, değişiklikler ve çöküşler) fasit dairesini kırarak, bunun yerine -Allah'ın inayetiyle- salih bir daire, yani kısır döngüye mukabil velûd bir döngü ikame edilebilir. Bir kere bu, beşer tarihi açısından, tarihî tekerrürler devr-i daimi' içinde kendisini çokça hissettiren bir hadisedir. Mesela İsrailoğulları gibi kırk sene Tih çölünde gayesiz, hedefsiz fakat içte belli bir gayeyi gerçekleştirmeye matuf dolaşan insanlar, bir gün, gelmiş o bölgenin kaderine hakim olmuşlardır. Netice itibarıyla belli bir dönemde tamamen maddeye aborde olmuş İsrailoğulları, Seyyidina Hz. Mesih'in üst üste şok tesirinde vermiş olduğu mesajlarla, derlenmiş, toparlanmış ve metafiziğe açık bir cemaat haline gelmişlerdir.
Bunun tarihde birçok örneği vardır. Yine meselâ, bütün ahlâkî kuralların tefessüh ettiği cahiliye döneminde fuhuş teşvik görmüş ve aile yapısı da zir ü zeber olmuştu. Üstad'ın yaklaşımıyla, Allah (cc) böylesine ahlâkî değerlerin hemen bütününün dejenere olduğu bir toplum içinden bile, insanlığa medeniyet muallimi insanlar çıkarmıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, his, şuur, irade dediğimiz faktörler kulak ardı edilecek şeyler değildir. Evet, bunlar insanı, kâinatta eşi, enis ü celisi, hemcinsi varlıklardan ayırdığı gibi diğer taraftan da emrine musahhar varlıklardan da ayırmaktadır.
Geçmişte, cahiliye toplumu gibi, olabildiğine vahşi bir toplumdan Ebu Bekir'ler, Ömer'ler, Osman'lar ve Ali'lerden.. müteşekkil örnek bir toplum çıkarıldığına göre, tarihî perspektifler açısından günümüzdeki toplumdan da -Allah'ın inayetiyle- ümitlerimize inşirah salabilecek yeni nesillerin çıkarılması mukadderdir. Yeter ki biz, onlara iman aşkını aşılayabilelim. Çünkü aşkı, şevki besleyen de, ümidi besleyen de odur. Evet ümid, ancak imanla beslenir, imanı olmayanın ümidi de olamaz. Hz. Sahibkırân'ın ifadesiyle, 'İman hem nurdur, hem de kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.. ve imanının kuvvetine göre her şeye karşı koyabilir.' Bundan dolayıdır ki yeni nesillere iman nurunu aşılayıp sinelerinde kök salmasını sağlamak çok önemli bir husustur.
İmandan sonra ikinci esas ilimdir. Her ne kadar günümüzde iman ile ilim birbirine zıt gibi gösterilse de, esasen bunlar, bir vahidin iki yüzü gibi birbirine bağlıdır. Çünkü insan, hakikat aşkına imanla kapı aralamıştır. Hakikat aşkı ise, insanda bir araştırma aşkı; araştırma aşkı da ilim aşkı meydana getirir. Bu yüzden ilim, aşk derecesinde sevilmelidir. Bunu yaparken de hakikat aşkı gözden ırak tutulmamalıdır. Çünkü hakikat aşkı insanlığa hizmet demektir. Bana göre maddî-manevî hemen her problem, bu iki hususla irtibatlandırılarak çok rahatlıkla çözülebilir.
Diğer taraftan bu esaslara bir de sorumluluk aşkını eklemek mümkündür. Maddî-manevî herhangi bir çıkar mülâhazasına girmeksizin sadece vazife ve sorumluluk hissi ile bir kısım hizmetlerin altına girmek ve gençliğe böyle bir vazife tahmil etmek, hakikaten bu çarpıklığın sona erdirilmesi adına önemli bir unsurdur. Bizler böyle bir sorumluluk ruhuyla hareket ettiğimiz zaman, idbarımız ikbale dönecektir.
Netice olarak, bu dâvânın fikir işçileri, kat'iyen ikbal ve istikbal sevdasına kapılmamalıdırlar ki, milletçe özlediğimiz yarınlara yürüyebilelim... Evet yok olalım ki, yoklukta varlık tecellilerine mazhar olabilelim. İşte bu, soruda bahsedilen, değerler herc ü merc olmuş bir toplumda, ideallerini realize eden insanların varlığının en büyük göstergesidir.
- tarihinde hazırlandı.