Mahzun kalblerin ağlaması

Fethullah Gülen: Kürsü: Mahzun kalblerin ağlaması

Hazreti Âdem’den bugüne beşeriyetin yaşadığı ferdî, ailevî, içtimaî bütün problemlerin temelinde insan vardır. Çağımızda yaşanan anarşi, zulüm, fitne ve buhranların temelinde de yine insan unsuru bulunmaktadır. Bütün problemler gelip gelip insanda düğümleniyorsa, o hâlde, bu problemlerin çözümü de vahiy buudlu, vicdan eksenli bir terbiye sistemi ile insanın yeniden ele alınmasıyla mümkündür. Aksi takdirde yeryüzündeki hiçbir şekavet, dalâlet, sefahet ve sefaletin önü alınamaz.

Kuyunun dibinde olduğunu fark edebilmek

Evet, bugün beşeriyetin en büyük problemi insanı ihmal problemidir. Fakat acaba kaçımız bu problemi derinden derine yüreğimizde hissediyor ve içimizde bunun ızdırabını duyuyoruz? Maalesef çoğumuz itibarıyla biz, aynı ortamı paylaştığımızdan dolayı, yeryüzünü kasıp kavuran bu sefahet ve sefaletin, bu inhiraf ve düşüşün çap ve büyüklüğünü dahi anlayabilmiş değiliz.

Hazreti Mevlânâ Mesnevî’sinde, derici dük-kânındaki pis kokuya alışıp daha sonra ıtriyat çarşısına götürülen bir insanın, oradaki güzel kokular karşısında düşüp bayıldığından bahseder. Esasında hazret bu hikâyesiyle bize, bozulmuş tabiatların hâlini resmetmektedir. İşte çağımızın insanları olarak biz, neş’et ettiğimiz ortama öyle alışmış ve öyle uyum sağlamışız ki, insanı insanlığından utandıracak manzaralar karşısında dahi herhangi bir utanç ve acı duymuyoruz. Bütün terslikleri ve yanlışlıkları âdeta normal görüyoruz.

Bunun gibi biz de acıyı hissedip farkına varmayınca, vicdanımızda ona karşı “yeter” deme ve ardından silkinip doğrulma gayreti içinde olmuyoruz. Çünkü insanın yaşadığı ortam ve şartların kendisine göre bir insibağı vardır. Bu insibağ, insanın kulağına, gözüne, burnuna, ağzına kısaca bütün zevk sistemlerine tesir eder ve bir yönüyle onun korteksini etkisi altına alır. Böylece kişi, her şeyi buna göre duyar, buna göre değerlendirir ve bir türlü bu çerçevenin dışına çıkamaz. Dolayısıyla da Allah nezdinde durması gerekli olan farklı bir konum olduğunun, kendisinin bu konumun çok gerisinde bulunduğunun farkına varamaz. Kuyunun dibinde durduğu hâlde kendisinin ferah feza bir iklimde dolaştığını zanneder. Bu yüzden de onun kuyudan çıkma adına bir gayreti olmaz.

Hâlbuki ızdırap çok önemli bir ilham kaynağıdır. O, insana içinde bulunduğu sıkıntılı hâlden kurtulma adına çok farklı yol ve yöntemler ilham eder. Mesela kuyuya düşen bir insan, kuyunun dibinde bulunduğunun farkındaysa ve bunun ızdırabını duyuyorsa, kuyudan çıkmak adına elli türlü yol arar ve Allah’ın izni ve inayetiyle bir çaresini bulup oradan çıkar. Elinde kazma ve kürek olmasa bile, ellerini âdeta pençe gibi kullanıp oradan çıkmaya çalışır. Didinir durur, tırnaklarıyla ayaklarını koyabileceği iki oyuk açar. Daha sonra ayaklarını o oyuklara koyup daha yukarıda iki tane daha oyuk açar ve böylece bir takvime bağlamak suretiyle belli bir müddet sonra oradan çıkmayı başarır. Fakat kuyunun dibinde yaşadığının farkında olmayan ve hâlinden memnun olan birisinin hiçbir zaman böyle bir cehd ve gayreti olmaz.

Merhameti celbeden mağduriyet hâli

Ayrıca insan yaşadığı düşüş ve inhiraf karşısında, onun ızdırabını derinden derine duyar ve Cenâb-ı Hakk’a tam bir teveccühte bulunursa, Hazreti Üstad’ın Lem’alar isimli eserinde ifade ettiği gibi, esbabın bi’l-külliye sukût ettiği böyle bir anda, nur-u tevhid içinde sırr-ı ehadiyetin zuhur ettiğini görebilir. Bilindiği üzere Yunus bin Metta (aleyhisselâm) balık tarafından yutulduğunda; balık, denizin dalgaları ve gecenin karanlığı bir araya gelerek onu dört bir taraftan çepeçevre kuşatmıştı. Fakat o büyük peygamber, üst üste bu karanlıklar içinde, “Senden başka ilâh yoktur. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin; doğrusu ben kendi kendime zulmettim (affını bekliyorum).” (Enbiyâ Sûresi, 21/87) şeklinde niyaz ederek, Cenâb-ı Hakk’ın nazar-ı merhametini celbetmiş ve karanlık karanlık üstüne bir hâlde bulunuyorken balığın karnından kurtulmuştu. İsterseniz siz, burada İbrahim Hakkı Hazretleri’nin şu mısralarını hatırlayabilirsiniz:

Nâçâr kaldığın yerde,
Nâgâh açar ol perde,
Derman olur her derde,
Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.

Şimdi bu açıdan bir bakın günümüzdeki derbeder hâlimize! Allah aşkına, bugün biz, Yunus bin Mettâ’nın (alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm) balığın karnına düşmesinden daha feci bir durumda değil miyiz? Hazreti Pîr, bu konuyu ele aldığı yerde, “Nefsimiz, bizim hûtumuzdur.” diyor. Yani bugün bizler, esasında nefislerimiz tarafından yutulmuş bir hâldeyiz. Varsa bu dünya, yoksa bu dünya deyip, heva-i nefse esir olmuşuz; fakat en acısı bu durumun farkında bile değiliz. Dolayısıyla günümüzde değişik coğrafyalarda yaşanan fevkalâde mazlumiyet, mağduriyet ve mahkûmiyet karşısında da hissizler, kalpsizler gibi hareket ediyoruz. O hâlde evvelâ kendimize “biz ne idik, ne olduk?” sorusunu sormamız gerekir. Daha sonra da, yaşadığımız zamanla devr-i risalet-penahi arasında irtibat kurup her iki dönem arasında mukayeseli okuma yapmamız lazım.

İnsan garipse sahibi Allah’tır

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar: “Bu din garip olarak başladı, tekrar bir garipliğe dönecektir. Gariplere ne mutlu! O garipler ki, bazı insanların fesat çıkarmalarına karşılık onlar sürekli ıslahta bulunurlar.” Bu din, bidayet itibarıyla, dinin ve dindarın kadir ve kıymetini bilmeyen insanlar içinde zuhur etmişti. Daha sonra bir inkişaf ve inbisat dönemi yaşanmış, fevç fevç ona dehaletler olmuş ve dindarane tavırlarla dinin ruhu büyük çoğunluğun vicdanına hükmetmeye başlamış ve bir ölçüde gurbet de zail olup gitmişti. Ancak, hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi o gurbet yeniden avdet edecek ve dinde yeni garipleşme yaşanacaktı; dinî telâkki, dinî mantık ve dinî felsefe bir vadide, insanlar ise ayrı bir vadide gurbet yaşayacaklardı. Evet, bir insan, ferdî hayatında kendini, dinî duygu ve düşüncelerini ifade edecek bir ortam bulamıyorsa ve aynı zamanda ümitlerini inkişaf ve inbisat ettirme ufkunu da yakalayamıyorsa o insan garip yaşıyor, din de bir gurbet içinde demektir.

Hadisin devamında “O garipler ki, bazı insanların fesat çıkarmalarına karşılık sürekli ıslahta bulunurlar.” buyrularak gariplere ait takdir ve tebcil edici bir vasıftan söz edilmektedir. Evet, onlar, inançsızlık rüzgârlarıyla tahribata uğramış gönülleri tamir eder ve insanları Allah’a (celle celâluhu) yönlendirirler. Şüphesiz ki, tahrip kolay, tamir ise zordur. İşte o gurbet döneminde gurbet erleri, bu zor vazifeye talip olacak, tahrip değil, tamir vazifesini üzerlerine alarak insanları ıslah edeceklerdir.

Ayrıca bu hadisten, böyle ulvî bir misyonu taşıyanların, içinde bulundukları toplumun hâlâ ıslah edilebilecek hususiyette olduğunu da anlamak mümkündür. Bir bünye hastalandığı zaman hararetin yükselmesi, bu bünyenin hastalığa karşı koyması manasına geldiği gibi, ıslah eden insanların ümidi, aşkı ve iştiyakı da, üstlendikleri o tamir vazifesini yapacakları manasına gelmektedir. Onun için Kur’ân-ı Kerim, içinde ıslah edicilerin bulunduğu bir toplumu, istihkakları olsa bile Allah’ın helâk etmeyeceğini bildirmektedir. Çünkü orada hâlâ bir ümit var demektir. Bu itibarla da içinde bu ümidi canlandıracak olan gariplerin bulunduğu bir toplumu Allah helâk etmeyecektir diyebiliriz. Evet, gariplerin arkasında Allah vardır ve insan garipse sahibi Allah’tır.

Haftanın duası

Ey her varlığa lütuf deryasından nimetler yağdıran ve ikramı sonsuz derece üstün olan, ey herkesi ve her şeyi şefkat ve merhametle kuşatan! Her an bizimle ol ve bizi hiçbir zaman yalnız bırakma; cömertlik ve merhametinle gönüllerimizi doyur, ikram ve rahmet yağmurlarından bizleri mahrum kılma. Efendimiz Hazreti Muhammed’e, aile efradına ve bütün ashab-ı güzînine salât u selam ederek bunları Senden dileniyoruz; dualarımızı kabul buyur Rabb’imiz!..

Sözün özü

Yıllar ve yıllar var ki, bizi çepeçevre kuşatan birtakım anarşist ruhlar, her fikri karalamış, her yeni oluşuma karşı çıkmış, herkesi küçük düşürmeye çalışmış, ilimleri saplantılarına âlet etmiş, kâinattaki nizamı görmezlikten gelmiş, imanî ve dinî değerleri ehemmiyetsiz saymış, pratikte yararlı olmayan her şeyi gereksiz ve fantezi kabul etmiş ve öteden beri devam edegelen bütün insanî kriterleri yıkarak bir değerler karmaşasına sebebiyet vermişlerdir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.