Günahlara Karşı Dikkatli Olmak Gerek
Toplu ve beraber olmada rahmet; firkatte (ayrılıkta) ise nikmet (bela ve afet) vardır. Öyleyse, ayrı ve yalnız kalmamak lazımdır. Ayrı durma öldürücüdür, tehlikelidir. Her huzurun bir insibağı olduğu gibi bir araya gelme de bir insibağ hasıl eder.
Ayrıca, bir yerde kalınırken ya da bir yere gidilirken elden geldiğince bizi kontrol edecek birisiyle beraber olmak; yalnız kalmamak, yalnız gitmemek, yalnız dolaşmamak gerekir. Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) "Yalnız şeytandır." sözünü dar anlamamalı. Tek başına bir yerde yatıp kalkmadan, yalnız dolaşmaya kadar, hemen her halükarda o teklik içinde bir şeytanlık vardır şeklinde geniş yorumlamalı. Evet, yalnızlık içinde bir şeytanlık vardır. Allah Resulü, bunu bir manada iki kişi için de söylüyor. Çünkü, ihtimal hesaplarına göre iki kişi bazı şerleri işleme hususunda mutabakat sağlayabilir. Mümkünse hep üç kişi olmak gerekir. Üç kişinin şer üzere birleşmesi ve birden bire dejenerasyona maruz kalması çok düşük bir ihtimaldir.
Zihin ve düşünce dağarcığımızda sürekli bir şeyler bulundurmak lazım. Mesela, bir yere gidiyorken; evvela, yapılacak bir iş için oraya gidiyor olmalı. Yol boyunca yapılacak o vazife düşünülmeli. Yola çıkmadan önce de Rabb'imize teveccüh ederek iç donanımımızı gözden geçirmeli, çok dua ve istiğfar etmeli. "Ya Rabbî, bin defa kaymaya istihkak kesbetsem de Sen beni kaydırma. -Eskilerin dediği gibi- Elimden-ayağımdan, gözümden-kulağımdan, dilimden-dudağımdan.. kötü bir şeyin sâdır olmasına meydan verme." deyip O'nun sıyanetine sığınmalı. Kontrollü durmak, günahlar karşısında kendini salmamak ve lâubâliliklere karşı kapalı kalmak lazım. Hatta içimizdeki inşirahları bile zevk-i ruhânî havası içinde karşılayarak onlarla sevinme yerine, "Ya Rabbî! Ben Sana karşı hakkıyla kulluk yapamadım ki, içimde böyle bir esinti olsun. Yoksa bu hâl şeytandan mı?" diyerek ondan dolayı bile istiğfar etmeli. Bize ait hiçbir güzelliğe güvenmemek esastır. Dünyada havf (korku) içinde yaşayanlar, ahirette emniyet içinde olurlar. Cenâb-ı Allah, bir kudsî hadiste "Havf ve emniyeti cem'etmem, bir arada vermem." buyuruyor. Yani, burada ahireti hesabına korku içinde yaşayanlar orada emniyet içinde olacak. Dünyada ahiretinden endişe etmeyen ve öteler için hazırlık yapmayanlar ise orada korku yaşayacaklar.
Kalbi büyümeyen insan risk altındadır
Bir insan için yaş, makam ve mansıp açısından, bir topluluk için de adet ve çap bakımından büyüme bazı değer, kıymet ve faydalarla beraber riskler de getiriyor. Hani bazen biyolojik yapıda hormon bozukluğundan kaynaklanan anormal büyümeler olur ya, aynen onun gibi kalbî hayata uygun olmayan büyümeler de oluyor. Kalb büyümüyor, sır büyümüyor, hafî inkişaf etmiyor, ahfâ tanınmıyor ve Allah gereğince bilinmiyor; fakat fertlerin konumlarında bir büyüme oluyor. Dolayısıyla bu topluma ve cemiyete de aksediyor. Seneler önce tanıdığım, Kestanepazarı ya da bir başka camiin avlusunda sarmaş-dolaş olmuş tam bir vahdet içinde gördüğüm insanlar vardı. Sûrî bir birlik sergiliyorlardı. Fakat, bir imtihandan geçmeden gönüllerde hakikî vahdetin olup olmadığı bilinmiyor. O zamanlar sadece sohbet dinleme, incelme ve sonra gözyaşlarıyla birbirine sarılıp sevinci-kederi paylaşma vardı. İnsanlar, durumları itibarıyla kendilerini küçük kabul ediyorlardı. O günlerde birlik ve kardeşlik biraz daha kolaydı. Fakat bir yerlere gelip, bir şey sahibi olan insanların bu büyümeleri kalb, ruh, sır ve Allah ma'rifetiyle beraber bir büyüme olmamışsa o mütevazı hallerini korumaları çok zor, hatta imkansız oluyor. Bir arkadaş, "Dâhi ve çalışkan insanlar her zaman bulunabilir ama en büyük sıkıntı ölçülü insan bulabilmektir." demişti. Çok doğru kabul ettiğim bu sözü az değiştirerek "ölçülü"nün yerine "istişareye açık" insan demenin daha uygun olacağını zannediyorum. Çok zeki ve akıllı, bilge insanlar bulunabilir, çalışkan insanlar bulunabilir, ama en önemlisi meşverete açık insanın bulunmasıdır.
Cenab-ı Hakk'ın nimetlerini O'ndan bilmek.. ihsanları O'na izafe ederek hatırlamak bir şükr-ü manevidir. Bu da, o türden nimetlerin ziyadeleşmesine vesile olur. Onu görmezlikten gelmek ise nankörlüktür. Nankörlük de azab-ı ilahîyi gerektirir ve nimetin inkıtaına vesile olur. Hususiyle "enaniyet asrı" diyebileceğimiz içinde yaşadığımız zaman diliminde, insanlar pöhpöhlenmek, övülmek için bahaneler arıyor.. her şey bir çalıma, kuruntu ve riyaya bağlanmış gidiyor, her yerde bir hevâîlik hakim. Bu hevâîliğe karşı ciddi olmak iktiza ediyor.
Bu sebeple başkalarını takdir edenler, takdir ederken temkinli olmalılar; hem fiilleri asıl sahibinden koparmamaları, hem de takdir ettikleri insana zarar vermemeleri açısından dikkatli davranmalılar.
- tarihinde hazırlandı.