Adanmışlar

Adanmışlar, peygamber-i izamın davrandığı gibi davranmalı ve iktidara talip olmamalıdırlar. Zira iktidar peşinde olmak onları gaye-i hayallerinden saptırabilir. Adanmışların yegane vazifesi vatana, millete, devlete, dine ve topyekün bütün insanlığa faydalı olacak hayırlı insanlar yetiştirmektir. Evet, servet ve iktidar kötü bir silah gibidir: mekkardır, gaddardır, gerisin geriye tepebilir. Mekkar ve gaddar olan bu şeylerden kendini koruyabilen mesela bir Ömer b. Abdülaziz gibiler ise çok az sayıdadır. Yaklaşık yüz sene süren Emeviler döneminde bir tane Ömer b. Abdülaziz vardır ve başka da olmamıştır.

Bizler bugün içinde bulunduğumuz dairenin kıymetini bilmeliyiz. O bizim varlığımıza değil, aslında biz ona muhtacız, onun bereketiyle yaşıyoruz. Bu sebeple sürekli onunla irtibatımızı korumak zorundayız. Aksi halde insan farkına varmadan dünyaya bulaşıverir. Halbuki asıl hedef ahirettir ve bizler şu kısa hayatımızda ebediyetleri peyleme peşindeyiz. Sonsuz bir saadeti kazanmak için az dişimizi sıkıp sabretsek değmez mi? Evet ömür süratle geçiyor ve bitiyor. Aynaya bakınca yolun neresinde bulunduğumuzu görüyoruz.

Burada bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekle yakın durduğumuzu zannediyoruz ama uzaktayız. Müslümanlığımızı içimizde her an taptaze duyamıyoruz. Duymak için ibadetlerimizde derinleşmemiz lazım. İbadetlerdeki kıvamla ancak, irtibatımız artar. Evet, bizim halimiz, ibadetlerimizle mülk aleminden melekut alemine, bu dünyadan manâ alemine berzahi levhalar, resimler halinde akseder. Her bir ibadetin orada bir taayyünü, kendine ait bir görüntüsü vardır ve hepsi birer mahlûktur. Hadislerde ifade buyrulduğu üzere namazın kabirde gökçek yüzlü biri olarak yanında durup sana refakat etmesi gibi. Abdestin duyularak alınması, namazın kalbte edası, onun her rüknünün şeker şerbet gibi yudumlanması.. Kur’an ayetlerinin süzülerek sağılmasıyla bu ibadet ufkuna ulaşılır. Herkes hâlen ve zevken bir şeyler hisseder ama hissediş dereceleri seradan süreyyaya kadar farklıdır. Allah'la derin münasebet içinde olanlar kendilerini namaza salabilirler, istendiği gibi namaz kılma ufkunu yakalayabilirler. Bu noktaya varmak herkese açıktır. El verir ki insan bunu yürekten istesin. Cenab-ı Hak Kur'an'da pek çok yerde namazı "ikame edin" diyor. Bir abide, bir heykel gibi onu dikebilme namazın bütün esaslarının hakkını tam vermekle olur. Genel olarak sahabenin namazı da işte böyleydi. Allah’a karşı duruşlarında ve durumlarında insanın içine oturaklaşmış bir derinliğin ve bir insibağın alameti vardı. Onları besleyen insibağ kaynağı Efendimiz'in, gözünün bir yanı hep yukarılardaydı. O hep yukarılara bakarak tavırlarına o insibağı taşıyordu. Sahabe-i kiram da Efendimiz'in huzurunda işte bu insibağı duyuyor ve doyuyorlardı. En bedevi bile o insibağı o huzurda tadabiliyordu.

Sözün kısası, adanmışlar bahsettiğimiz bu üç özellikten kat'iyen sarf-ı nazar edemezler: sürekli vatana, millete ve Din-i Mübin-i İslam'a hizmet içinde olma; ibadetlerde derinliğe ulaşma; hem hizmette hem de ibadetlerinde ihlas ve Allah rızası peşinden ayrılmama.

Pin It

Kırık Testi

  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.