Ebediyete Uyananlar
Yeni bir mevsim kızarıyor, günler şivekâr;
Rüyâlardaki o güneş çehreli nevhayâl,
Otağını kuracak bir âsûde yer arar..
İşveyle çağırıyor onu koylarda bahar,
Rûha hayat üfleyen tatlı mûsıkîsiyle,
İsrâfil’in sesi, seslerin en nefîsiyle;
Ne hazan endişesi, ne de hüzünlü melâl...
Ümit iklimi, her yanda sırça şadırvanlar,
Nûr akıyor musluklarından, içenler mahmûr..
Bu yerde bir bir ebediyete uyananlar
Ve her lâhza ayrı bir vuslat hazzı duyanlar,
Her zaman sevdayla kanat çırparlar şen-şakrak;
Ufuklarında ağaran pırıl pırıl şafak,
İçtikleri hayat suyu, ellerinde fağfûr...
Bilmezler ne gurûb ânını, ne son baharı,
Kol gezer kehkeşanlar, gezdikleri her yerde..
Dört mevsim yaşarlar o güneş yüzlü çağları,
Cennetlerdekine denk tatlı hâtıraları;
Rûhları büyülenerek bir bilinmez hazla,
Yüz yere sürer ve inlerler bin bir niyazla;
Tüllenir solmayan güzellikler perde perde...
* * *
Bunun yanında o yeisle yutkunan rûhlar,
Yıllarca yaşasalar da yine ömür kısa!
Stresler, hafakanlar ve bitmeyen “eyvâh”lar,
Yaşarken çeker, giderken “âh” eder ağlarlar..
Önlerinde dağ, dağın arkasında yine dağ,
Sel almış ovaları, her taraf bir viran bağ,
Gönüllerde ümitsizlik, dimağlarda tasa...
Sızıntı, Şubat 1989, Cilt 11, Sayı 121
- tarihinde hazırlandı.