Yokluk bir azaptır
Soru: Bazı tefsirlerde yokluğun azap verici olduğu ifade ediliyor. İnsan olmayınca nasıl azap olur?
Evet, yokluk bir azaptır. Bu hususu uzun boylu araştırmaya gerek yok; zindanda doğru dürüst bir hayat yaşanmamasına rağmen yokluğun ne mânâya geldiğini zindandakilere sorsanız, “Ebedî yok olmaktansa, burada ebedî kalmayı tercih ederiz.” derler. Ayrıca, yokluğun ne demek olduğunu, idamlık birinin cezasının müebbet hapse çevrilmesi için bin yere başvurmasında ve o anki ruh hâletinde görmek de mümkündür. Zira bir idamlık, parmaklıkların arkasında hayatının sonuna kadar yaşamayı, bin defa yok olup gitmeye tercih eder.
Bu konuda hiç unutmadığım bir hâdiseyi bir kere daha ifade etmek istiyorum. Edirne’de, genç bir imam iken –askerlikten evvel– iki idamlıkta –kanun öyle dediği için ben de aynı tabirle dile getirmek istiyorum– ruhanî reis olarak bulunmuştum. Adlî ve idarî makamlarla çok sıkı münasebet ve yakınlığım olduğundan, kırk-elli senelik imamlar bulunmasına rağmen onları değil de beni çağırmışlardı. Ben de bu teklifi kabul etmiştim. İsmi Rasim olan bir idamlığa, idam edileceği duyurulunca aklını kaçırmıştı. İdam edileceği sırada boynuna gömleği takılırken ben onun yanında bulunuyordum. Boynuna yaftayı asarken âdeta kaçacak bir yer arıyordu. Onu o hâlde görenler davranışlarından aklî muvazenesinin yerinde olmadığını anlamışlardı. Boynunda yaftası ile idam edilmeyi beklerken sadece bir ismi sayıklayıp duruyordu. “O gelecek, beni kurtaracak.” diyordu. Ben de bir iki defa yüzüne: “Senin için tek bir yol var, sen artık gidiyorsun, gideceğin yer adına Âmentü’yü söylersen kurtulacaksın.” demiştim. Fakat o kadar şaşkın bir hâlde idi ki, beni hiç dinlemiyordu. Sürekli kaçacak bir delik arıyor gibi bir hâli vardı. İpi boynuna takarken de mecnun olmasına rağmen hâlâ kaçmak istiyordu.
İkinci bir idamlığın bu son vazifesi de bana verilmişti.. yanına oturdum. Hiç unutmam, gayet mert bir çocuktu. Âmentü’yü yarıya kadar okudu; sonra dili dönmedi. Daha sonra, “abdest alsan” deyince, elini ayağına götürmeye çalıştı ama ayaklarını yıkayamadı. Bu zatın, abdest alırken ayaklarını yıkayamadığını hiç unutmam. Ben kendisine Âmentü’yü tekrar ettirmeye çalışırken bir aralık bazı şeyler mırıldandı. Onu dikkatle dinleyince: “Acaba beni bir kere daha Adlî Tıp’a gönderseniz, belki bana deli derler ve biraz daha yaşarım.” dediğini anladım. Ona artık yeniden Adlî Tıp’a gitmenin mümkün olmadığını, Meclis’in ve Reis-i Cumhur’un kararı imzaladığını söylediysem de idam olmamak ve yaşamak için çırpınıp, kurtulma yolunu arıyordu.
İşte bu hâdiseler, yokluğun nasıl bir felâket olduğunu bildirmesi açısından gayet mânidardır. Dirilmemek üzere yok olmayı düşünmek insan için bin ölümden beterdir. İhtimal, ehl-i dalâlet ve küfür bile öldükten sonra binde bir dahi olsa dirilmeye ihtimal veriyorlar ki, vicdanları bir nokta-i istinatbuluyor ve bütün bütün hezeyana girmiyorlar. Yoksa sadece dirilmemek üzere kabre girme düşüncesi bile insanı hayattayken bitirir ve bu meselenin ızdırabı onu daha ölmeden öldürür. Evet, bir insanın bu dünyada öldükten sonra dirilmeyeceğine ve yok olmaya inanması, Cehennem azabından daha korkunçtur. Bu inançtaki bir kimseye, öldükten sonra yaşayacağını ama her gün kendisinin sımsıcak hamama sokulup çıkarılacağını söyleseler, eminim o buna razı olacaktır.
Bu konuda bir itirazın vuku bulabileceğini zannettiğim bir husus daha var ki, o da insanın bazı ahvâlde, tek bir hissine mağlup olarak, düşünmeden, muhakeme etmeden, kalbini ve vicdanını dinlemeden, sırf o hissin tesiriyle hüküm verebileceği durumlar da olabilir: Mesela, arzu ettiği birini elde edemediğinden dolayı intihar etmiş olan bir insan düşünün. Böyle birinin, hissin fetvasıyla hareket ettiği açıktır. Yoksa muhakeme ederek canına kıyma çok nadirdir. Bir insan, bir anda kendini kızdıran bir olaydan dolayı, Japonlara özgü bir âdette olduğu gibi, bıçağı karnına saplamış ve harakiri yapmış olabilir. Böyle biri hislerinin mağlubu olmuştur. Yoksa muhakemesini ve vicdanını dinleyen insan bunları yapmaz/yapamaz. Zira yokluk dendiği an vicdanda hemen bir inilti ve ızdırap duyulur. Hatta bu hususta şunu da ifade etmekte fayda var: Cenâb-ı Hak, ehl-i Cehennem’i bile öbür âlemde yeniden var edecek, onlar da yok edilmeyip hâk ile yeksân olmadıklarından dolayı ihtimal, Cenâb-ı Hakk’a karşı şükredeceklerdir.
Netice itibariyle denebilir ki, insan fıtratı yok olmaktansa cehennemî bir hayata dahi rıza gösterecektir.
- tarihinde hazırlandı.