Nefsani Arzular ve Ruhi Hayat
Evet, her zaman nefsanî arzuların frenlenmesi; gönlün mârifet, muhabbet ve aşk u şevkle şahlanması ve diyanetin hayata hayat olması ölçüsünde ruh, âdeta bir ahiret üveyki ve bir melek hâline gelir. Aksine, hayatın beden ve cismânî arzulara bağlı yaşanması nisbetinde de ruh zaafa uğrar, kalb renk atar, his-şuur kirlenir ve sır da sesini duyuramaz olur. Sözün özü; hemen her zaman nefsanîliğin güç ve hakimiyeti, ruhanîliğin felç olmasını; ruhun kıvamını koruması da, nefsin teslimiyet ve tezkiyesini netice vermiştir/vermektedir. Ehlullah bu hususu ifade sadedinde: "Tenperver olanlar canperver olamaz; canperverler de tenperver olarak kalamaz." demişlerdir; demiş ve sürekli çevrelerine, ruhu keşfetmenin sırlarını fısıldamışlardır.
Aslında, ruhun vesayetinde olmayan tezkiye görmemiş bir nefis, cismânîliğe meyyal ve sürekli bedenî hazlar peşindedir. İtminana erip ruh ufkuna ulaşacağı ana kadar da o, az-çok hep böyle bir karakter sergiler. Aksine, Hak inayetine erip rıza mertebesine ulaşınca onun da sesi-soluğu tıpkı ruhun nefesleri gibi sımsıcak bir hâl alır. Mahiyet-i insaniye böyle bir hâl alınca, mütecessis, münekkit ve araştırmacı olan akıl, şer'î delillerin tahlilcisi ufkuna yükselir, kalbin rengine bürünür ve lâtîfe-i rabbaniye rasathanesinden fizik ötesi âlemleri temâşâya başlar; kalb ceberûta ait esrarı avlamak üzere pusuya yatar ve sır da Hazret-i Zât iştiyakıyla soluklanmaya durur.
- tarihinde hazırlandı.