Milletler ve Yabancılaşma
Yabancılaşma, bizde idbâr dönemiyle başlamış bir hastalıktır. Başladığı günden itibaren de "rekor" seviyede bir hızla gelişmiş, artmış ve yaygınlaşmıştır. Bir inayet eli imdâda yetişmezse, önümüzdeki yıllarda bu hızla; nereye varacağımızı şimdiden söylemek kehânet sayılmamalıdır.
Yabancılaşma, milletlerin kaynayıp birbirine karışması ve birbiriyle içli dışlı olmasıyla başlar. Düşünce ve kültür alışverişiyle derinleşir ve kök salar. Bu itibarla da o, hem galiplerden mağluplara, hem de mağluplardan galiplere geçme istidadında olan bir hastalıktır. Vâkıa, bir ölçüde onun mağluplara ait bir ruh haleti olduğu iddia edilebilir, ama, mutlak böyle olduğunu söylemek de, aceleden verilmiş bir karar olur. Bence, bu mevzuda en kayda değer şey, yabancılaşma vasat ve zemini hazırlandığında, millî ve içtimâî bünyenin uyarılamaması ve umumî bir alarma geçirilememesi hususudur.
Toplumlar, yabancılaşmayı sezecek ve içlerine sızma istidadında olan zararlılara karşı parola soracak kadar basiretli oldukları devirlerde, kendilerini korumuş ve müesseselerinin tahribine meydan vermemişlerdir. Bu sezme ve basireti gösteremedikleri devirlerde ise, kendilerine ait öz ve manâyı tahribe uğratmış ve sonra da tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
- tarihinde hazırlandı.