Eski Köylerin Özellikleri
Şimdilerde, uzak bir koy ve koruda duyup coştuğumuz bir dilim sessizlik, eski köylerimizin hemen her zaman tabiî ve daimî iklimiydi. O zamanlar kana kana tattığımız o sükûnet ve sessizliğe, bugünkü kadar muhtaç olmadığımız için, ihtimâl ki, böyle bir açlığı ve susuzluğu hissetmiyorduk. O zamanlar biz hissetmediğimiz gibi, günümüzün, manâsız, gâyesiz, hedefsiz ve fevkalâde gürültülü hayatıyla bütünleşmiş insanlarının da, ruhun âsûde iklimi sayılan o huzûr ve sükûnet dünyâsından haberleri yok zannediyorum!
Eski köylerimizle şehirlerimiz arasında öyle sıcak bir bağ, öyle tatlı bir denge var idi ki, köylü şehre ve şehirliye imrenmez, şehirli de, köylüyü hakir görmez, köyde oturmayı da ihmal etmezdi. O zamanlar küçük bir şehir sayılan köy; şehirlinin tenezzühe çıktığı, kendini dinlediği, tabiatla sarmaş dolaş olduğu bir ilâhî güzellikler meşheri; büyük bir köy gibi görünen şehir de, taşralı için, vahşi ormanlar, engin denizler gibi biraz ürpertici; ama fevkalâde zevkli, biraz yorucu fakat alabildiğine eğlendirici bir "Lunapark" gibiydi. Bu iki dünyâ birbirini tamamlayan farklı iklimleri, çarşı-pazarlarındaki farklı metâları itibariyle, her mevsim birbirine taşınır durur ve zaman zaman her iki tarafta da âdeta bir bayram, bir şehrâyin havası yaşanırdı.
Bilhassa eski köylerimizde, daima lezzetli bir sessizlik ve sükûnet hüküm sürerdi: Sabahları güneşin ışımasıyla, en tatlı zevk dalgaları halinde gelip gönüllerimize çarpan koyun-kuzu meleyişleri, böcek ve kuş çığlıkları, tabiatın o içten ve derin mûsikîsine ses katar.. akşamları, gurup loşluğunun örtüleri altında, varlığın büründüğü o esrarengiz hâl, âdeta insanı büyüler ve rüyâlara salar.. geceler, hep bir sessizlik ve sükûnet şarkısı olarak tınlar ve alaca karanlıkla beraber dörtbir yana yağan hülyâlar, evlerimizin içine kadar sızar, her şeyi tesiri altına alır; az sonra da kandillerin titrek ışıkları altında meydan, bütün bütün o tatlı hülyâlara kalırdı.
Her türlü gürültüye karşı âdeta tecrit edilmiş gibi olan bu iklimde, hemen hiçbir yerden hiçbir ses sızmaz; hatta en küçük bir "çıt" dahi duyulmazdı. Ne sokaklardan akseden serseri kahkahaları, ne sarhoş nârâları, ne motor gürültüleri, ne de sîren çığlıkları bu şirin gecelerin derin ve ezelî şiirini hiçbir zaman bozmazdı. Ara-sıra, tabiatın içinde bulunduğumuzu hatırlatan bir köpek havlaması, bir çakal uluması veya bir çoban türküsü bu sessizliği bozduğu olurdu, ama; hemen yeniden gece, o efsânevî haline bürünür; bizler de bütün şaşaasıyla ruhlarımızı saran geçmişin hülyâlarına dalar giderdik...
- tarihinde hazırlandı.