Kaderin Lûgat ve Istılâh Mânâları
Kader, kelime olarak, ölçme, takdir etme, biçime koyma ve şekillendirme gibi mânâlara gelir. Arapçada قَدَرَ (Ka-de-ra), takdir etti, hisselere ayırdı ve herkese payını bölüştürdü mânâsına gelirken bir de aynı kelimenin, 'güç yetirdi, muktedir oldu' gibi manaları vardır.
Kelime 'Tef'il' babına nakledilinceقَدَّرَ (Kad-de-ra) olur ki o zaman manası 'hükmetti, hükmünü geçirdi ve kazada bulundu' şeklinde olur. İşte kelimenin bu lügat manasından çıkış yaparak 'Kader'e ıstılah olarak şöyle bir tarif getirilebilir.
'Kader, Allah'ın (cc) kaza olarak takdir ve hükmettiği şeydir.'
Aşağıda kaydettiğimiz âyet-i kerimeler de bu tarifi teyit eder mahiyettedir:
وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لاَ يَعْلَمُهَا اِلاَّ هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ اِلاَّ يَعْلَمُهَا وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ اْلأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ اِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
'Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi O bilir. Yaş kuru ne varsa hepsi 'Kitab-ı Mübin'dedir.' (En'am, 6/59)
قُلْ لاَ أَمْلِكُ لِنَفْسِي ضَرّاً وَلاَ نَفْعاً إِلاَّ مَا شَاءَ اللهُ لِكُلِّ أُمَّةٍ أَجَلٌ إِذَا جَاءَ أَجَلُهُمْ فَلاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ
'De ki: 'Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir zarar ve fayda verecek durumda değilim. Her ümmet için bir süre vardır; süreleri sona erince bir saat bile geciktirilmezler ve öne de alınmazlar.' (Yûnus, 10/49)
وَمَا مِنْ غَائِبَةٍ فِي السَّمَاءِ وَاْلأَرْضِ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
'Gökte ve yerde, görülmeyen her şey şüphesiz Kitab-ı Mübin'dedir.' (Neml, 27/75)
إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي الْمَوْتَى وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا وَآثَارَهُمْ وَكُلَّ شَيْءٍ أحْصَيْنَاهُ فِي إِمَامٍ مُبِينٍ
'Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve eserlerini yazan Biz'iz. Her şeyi apaçık bir kitapta saymışızdır.' (Yasin, 36/12)
بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ * فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
'(Ey şânı yüce Nebi!) Doğrusu sana vahyedilen bu Kitap Levh-i Mahfuzda bulunan şanlı bir Kur'ân'dır.' (Bürûc, 85/21-22)
وَيَقُولُونَ مَتَى هَذَا الْوَعْدُ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ * قُلْ إِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَ اللهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
'Doğru sözlü iseniz bildirin, bu azap sözü ne zamandır?' derler. De ki: 'Onu bilmek ancak Allah'a mahsustur. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.' (Mülk, 67/25-26)
Kaza ile kader bir yönüyle aynıdır. Diğer mânâda ise, kader, Allah'ın (cc) takdiri, kazâ ise, bu takdiri infaz ve yapılacak şeyi eda etmesi ve hükmü yerine getirmesi demektir.
Kader, her şeyi daha olmadan evvel ilmî plânda ve ilmî vücûduyla Allah'a (cc) vermektir. Olma havası içine girmiş ve olma silsilesi arasında yerini almaya çalışan eşya, levh-i mahfuzun istinsahları hâlinde, levh-i mahv ve isbatta, yine Allah'ın (cc) ilmi dahilinde olmak şartıyla, mükerrem melekler vasıtasıyla yazılıp kaydedilmektedir.
Kader, insanın kesbiyle Allah'ın (cc) yaratmasının mukârenet ve beraberliğidir. Yani insan, bir işe mübâşeret edip, iradesiyle o işin içinde bulunur ve Allah (cc) dilerse o işi yaratır. İşte kader, ezelî ve sonsuz ilmiyle eşyâyı olmadan evvel bilen Allah'ın (cc) yine olacakları daha olmadan evvel tesbit buyurmasıdır.
Demek oluyor ki, kaderi, ilm-i ilahinin bir ünvanı olmasını nazara alarak, sadece bundan ibaret saymak doğru değildir. Saha olarak kader, Cenâb-ı Hakk'ın ilmi ile tayin ve takdiri demek ise de, fakat aynı zamanda o, Cenâb-ı Hakk'ın Sem'i, Basar'ı, İrade ve Meşiet'i de demektir. Durum böyle olunca, kaderi inkâr, Cenâb-ı Hakk'ın bütün sıfatlarını inkâr ile aynı mânâya gelir. Onun için pek çok ehl-i tahkik kader meselesini Cenâb-ı Hakk'ın Zât-ı Ulûhiyetini, mütâlâa içinde ele almışlardır. Onlar: 'Kader için hususî bir bahis açmaya lüzum yoktur. Zat-ı Ulûhiyetin ele alındığı yerde kader de ele alınmak zorundadır' demişlerdir. Bu düşünce, bir yönüyle kaderi, iman rükünleri arasında kabul etmemeyi işmam ettiğinden biz onlar gibi demiyoruz. Biz, nasıl Allah'a (cc), meleklere, kitaplara, peygamberlere ve haşre iman var, kadere de aynı şekilde imân var, diyoruz. Tâ ki, icmalî veya tafsilî, şöyle veya böyle kaderi inkâr mânâsına gelebilecek bir söz söylemiş olmayalım. Ama meselenin aslına gelince, İmam Ahmed b. Hanbel, 'Kader, kudretten gelir' diyor. Binaenaleyh, kaderi inkâr eden, Zât-ı Uluhiyete ait pek çok şeyi de inkâr eder. Ulûhiyet akidesi sarsık hâle gelir ve bütün düşünce sistemi tersyüz olur. Onun için kader çok önemli bir mevzudur. Bu mevzuu, Ehl-i Sünnet düşüncesi içinde ele almayanlar hep sapıtmışlardır. Mu'tezile'nin rasyonalizması da, Cebriye'nin cebrî determinizması da hep bu sapıtma cümlesindendir.
- tarihinde hazırlandı.