Kayıp eşyalar karşısında tavrım
Zaman zaman, eşyalarını kaybedip ve bunun karşısında hiç üzüntü duymayan insanları gördükçe hayret ederdim. Arabası birkaç defa çalındığı hâlde soğukkanlılığını koruyup: “Ne yapalım Allah verdi, Allah aldı. Üzülsem geriye mi gelecek?” diyen, hatta 30‑40 milyonluk bir makinenin yere düşüp parçalanması karşısında, “Eskiden bu tür şeylere çok üzülürdüm. Hatta üzüntümden gözlerime uyku dahi girmezdi. Ama baktım ki, bunun hiçbir faydası yok, kendi kendime üzülmemeye karar verdim…” diyen insanlara şahit olmuşumdur.
Aslında bu tür insanlara hep imrenmiş ve “Keşke ben de böyle olabilseydim!” demişimdir. Dostlarımızdan bir tanesi hediye olarak bir kitap imzalayıp kütüphaneme koymuştu. Bir ara kayboldu ve bulamadım. Belki kütüphaneyi beş‑altı defa alt‑üst ettim. Çıkarıp her gün bir insana bir elbise versem, bir arabam olsa onu hediye etsem hiç üzülmem.. evet, o konuda çok rahatım ve telaşım söz konusu değildir, ancak fiyatı çok daha ucuz bir kitabın kaybolması karşısında öyle muzdarip oldum ki, “Acaba İzmir’e gittiğimde orada mı unuttum?.” deyip, sadece o kitap için gidip oraya bakmayı bile düşündüm. Derken bir hafta boyu, yani kitap bulununcaya kadar hep arayış içinde oldum.
Aslında, Allah için vermek, benim için ayrı bir zevk kaynağıdır. Her şeyimi verebilir ve her verişimde de “Sırtımdan bir yük daha eksildi.” der, mutluluk duyarım. Ancak fuzulî harcanan beş kuruş için de fevkalâde rahatsız olurum.
Çeşitli vesilelerle burada misafir olarak kalan ve bazen pantolon, ceket, saat… gibi eşyasını unutup giden ve merak da etmeyen insanları görünce hayretten donakalırım. Hele bazıları öyle unutulmayacak şeyler unutuyorlar ki, bunlar karşısında insanın; “Bir gün burada bir adam bulunursa ona da şaşmayın!..” diyesi geliyor...
- tarihinde hazırlandı.