Kendi Yolunu Hak Bilmek
Soru: Sadece kendi yolunu hak bilmek ve sadece belirli kitapları okumak ifrat sayılır mı?
Cevap: Öteden beri herkes, kimde bir ışık görmüşse –başka ışık bilmediği için– gece karanlığında onu yıldız zannetmiş, peşine takılmış ve hedefini onunla tayin etmiştir. Yıldız zannettiği şey belki de sadece bir ateşböceğiydi. Ancak burada şunu da ifade edeyim ki, irşad etmek için muhatabın illa da bir insan-ı kâmil olması gerekmez. Nitekim ehlullah arasında pek çok büyük kimse, bazı avam kimselerin eliyle irşad olup hakikate ermiştir. İhtimal bu durum, hakikate eren kişinin saffet-i nazarıyla olmuştur. Mesela bir hak dostu, “Beni, bir yerde avını saatlerce sabırla bekleyen bir kedi irşad etti. Ben ondan Hakk’ın kapısından ayrılmamayı öğrendim.” der. Başka bir hak dostu ise, “Beni bir örümcek irşad etti. Ağını ördü ve büyük bir sabırla avını beklemeye durdu. Eğer ben kalbgâhıma (tecellîgâh-i ilâhî olan kalbime), kenzen bilinen Hazreti Allah’ın (celle celâluhu) tecellî ile misafir olarak gelmesini bekliyorsam, bir lahza gözümü kapamadan beklemem lâzım ki o tecellîyi yakalayayım. Ben bunu örümcekten öğrendim.” der. Evet, irşad edenin ille de büyük bir zat olması şart değildir.
Yukarıda, herkesin, kimden bir ışık görmüşse onu yıldız zannettiğini ifade etmiştik. Hatta insanlar bununla da kalmamış, -bir kesim itibariyle- peşinden gittikleri kimseleri Mehdi olarak görmüşlerdir. Çocukluğumda ben de bir iki mürşide intisap etmiş ve müntesiplerinin bu zâtları Mehdi olarak gördüklerine şahit olmuştum. Binaenaleyh şimdiye kadar bu şekilde belki yüz tane Mehdi görmüşümdür! Bana göre bu asırda âdeta bir Mehdi enflasyonu yaşanmaktadır... Nitekim hiçbir devirde bu kemmiyette Mehdi ve Mesih görülmemiştir. Vâkıa, büyük kimselerin hiçbiri böyle bir iddiaya kalkışmamıştır. Büyük tanıdığımız kimseler, “Allah beni Hazreti Mesih’e merkep yaparsa bunu cana minnet sayarım. Ben kendimi ona bile layık görmüyorum.” demişlerdir. Büyüklerde büyüklüğün alâmeti küçük görünmek, küçüklerde küçüklüğün alâmeti ise büyük görünmektir. Ancak bu meselede büyük zevatın kusur ve kabahatı yoktur. Nitekim “Şeyh uçmaz, müridleri uçurur.” sözü boşuna söylenmemiştir. Halk cahil olup kelâm ve fıkıh usulü bilmeyince ve kalbî hayatı da olmayınca bazı zatların hiss-i kable’l-vukû nev’inden bir kısım şeylere nigehbânlığını onların bu tür makamları hâiz olduğuna hamletmişlerdir.
Sahabe efendilerimiz bu tür şeylerden hep kaçmışlardır. Mesela Hazreti Ebû Bekir’in (radıyallâhu anh) olağanüstü hallerine dair nakledilmiş hiçbir şey yoktur. Hâlbuki o, peygamberlerden sonra beşerin en büyüğüdür. Hazreti Ömer’e (radıyallâhu anh) isnad edilen bir-iki vak’adan başka onun durumu da aynıdır. Hâlbuki Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) mülhemûndandır, ilhama mazhar bir zattır ve bütün aktâbın üstündedir.
Büyüklerin durumu böyledir, ama gel gör ki, halkımız cahil olduğundan Allah’tan (celle celâluhu) gelen bir kısım ihsan ve ikramları günahkâr şahıslarda görmek suretiyle, kısmî ve gizli bir şirke girerek insana kâmet-i kıymetinin üstünde pâyeler vermektedirler. Aynı zamanda bir cemaatin şahs-ı mânevîsine terettüp eden şeyleri zayıf ve âciz bir kısım kimselerin omuzlarında görmeye çalışmakta, dolayısıyla hata etmektedirler.
Bu kimseler cahillikleri sebebiyle hep ifrata düşmektedirler. Böylesi bir ifrata saplandıkları için de başkasına hakk-ı hayat tanımamakta ve kendi ‘mehdi’lerinin arkasından gitmektedirler. Herkes büyük bildiği zatı varsın büyük bilsin. Fakat onu büyük bilme, başkalarının büyük görüp saygı duyduğu insanları küçümseme, hafife alma gibi bir yanlışlığa sevk etmesin!
Sadece belirli zatların kitaplarının okunması meselesine gelince; günümüzün dertlerine tercüman olmuş, küfrü ve ilhadı yerle bir etmiş İmam Rabbânî ve İmam Gazzâlî gibi büyük zevatın nurlu ve feyizli eserlerini evleviyetle okumak elbette gereklidir ve bunu kimse kınamamalıdır. Ancak “Bunların dışında başka eserler okunmamalıdır” demek, sadece bağnazlıktır. İmam Rabbânî Hazretlerinin eseri elbette okunmalıdır ancak bunun yanında Allah Resûlü’nün siyeri, ashab-ı kiramın hayatı, ilmihâl bilgileri de ihmal edilmemelidir. Ben özellikle Muhammed Yusuf Kandehlevî’nin ihlâs ve samimiyetle yazdığı Hayâtü’s-sahabe isimli eserinin okunmasını tavsiye ediyorum. Kat’iyen inanıyorum ki, ahir zamanda ancak ashabın yoluyla bu çukurdan dışarıya çıkılabilir ve bu aşılmaz tepeler aşılabilir. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, bizler ashabın hayatını temsil ettiğimiz nispette Resûl-i Ekrem’e (aleyhissalâtü vesselâm) yaklaşmış olacağız.
- tarihinde hazırlandı.