Orucun Ferde Kazandırdıkları
İnsanoğlu, Cenâb-ı Hakk’ın sayılamayacak kadar lütuf ve ihsanına mazhardır. Rahmeti Sonsuz’un insana verdiği nimetlerden biri de onu kendi aklıyla başbaşa bırakmayıp, yol gösterici olarak peygamberleri ve kitapları göndermesidir. Bunlar vasıtasıyla insan, şeytanî dehlizlerde gezinmek yerine melekî ufuklarda pervaz edecek, böylece yaratılış gayesine muvafık hareket etmiş olacaktır.
Kur’ân bizlere bu gayeyi, وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”[Zâriyât sûresi, 51/56.] âyetiyle bildirmektedir. Yani insanın mevcudiyetinin gayesi ibadet etmek, kendisini yaratan Rabbine kullukta bulunmaktır. Yapılan bu ibadetlerin karşılığı ise sadece Allah’tan beklenir. İbadetlerin semeresi uhrevîdir, faydası ahirette görülecektir. Bu sebepledir ki insan ibadetlerle, uhrevî yanı ağır basan kâmil bir kul durumuna yükselir. Bu durumunu korumak da yine ibadetlerle olur. Burada istidradi olarak –antrparantez– ifade edelim ki, bazı ibadetlerle birlikte gelen dünyevî faydalar kat’iyen o ibadetlerde gaye olamaz. Mülâhazaya alınmaksızın ibadetlerle birlikte gelen fayda ve maslahatlar ise Allah’ın Hakîm isminin gereğidir. Evet, O’nun bizi mükellef tuttuğu şeylerde bizim görebildiğimiz ve göremediğimiz nice hikmetler vardır. İşte namaz, oruç gibi ibadetlerle birlikte gelen fayda ve maslahatlar da hep bu perspektiften değerlendirilmelidir. Meseleyi bu şekilde tespit ettikten sonra şimdi oruçla gelen fayda ve maslahatlardan, tabir-i diğerle orucun bize kazandırdıklarından bahsedebiliriz.