Bir başka hasretin vuslatı: Hocaefendi'nin Çamlıca vaazı

Bir başka hasretin vuslatı: Hocaefendi'nin Çamlıca vaazı

Fethullah Gülen Hocaefendi, 12 Eylül dönemi sıkıyönetim şartlarından ötürü yıllarca cami kürsülerinden gönül dostlarıyla hasbihal gibi gördüğü vaazlardan uzak kalmıştı. Bu sebeple Bornova Merkez Camii'ndeki son vaazını verdiği 5 Eylül 1980 tarihiyle uzunca bir aradan sonra İstanbul'da Üsküdar Valide Sultan Camii'nde vaazlara başladığı 13 Ocak 1989 tarihi arasında 6 Nisan 1986 Çamlıca vaazı hizmet yolundaki gönül dostlarıyla hasret giderme gibi olmuştur Hocaefendi için.

O, yıllar sonra bir röportajda bunu şöyle ifade ediyor: "Vaizlikten 4-5 sene uzaklaştıktan sonra yeniden cemaatle yüz yüze geldiğimde karşılıklı bir konuşma yapıyormuşuz gibi bir mütekabiliyet yaşanıyordu. Yani onlar bakışlarıyla bir şey ifade ediyor, bir şey veriyorlardı. Siz de onların bir hizmetçisi olarak onlara bir şey vermeye çalışıyordunuz. Bir dönem engellenmişti vaazlar.... Cemaat karşısında benim yaptığım, onlara bir şey anlatmaktan daha çok, drahşan çehrelerinde bazı şeyleri okuma, onlarda bulduğum, duyduğum, hissettiğim şeyleri onlara ifade etmeydi. Benim için de bir ölçüde boşalmaydı, adeta üzerimdeki fazla enerjiyi atıyordum." (Zaman, 23.08.1995)

Fethullah Gülen Hocaefendi, 6 Nisan 1986 günü hem Büyük Çamlıca Camii'nin açılışı hem de Miraç kandili münasebetiyle yaptığı "Kalbin Miracı" isimli vaazında mecburen vaazlarına vermiş olduğu beş-altı yıllık uzun bir aradan sonra ilk defa kürsüye çıktı. Bu vaazında mabedin, mescidin fonksiyonlarını ve Peygamber Efendimiz'in miracını anlattı. Bütün insanlığı miraca yükseltmek için tavsiye ve teşviklerde bulundu. Ayrıca Türkiye'nin en mamur memleketlerden biri haline gelmesi uğrunda fedakarlık, diğergamlık ve hasbilik içinde çalışılması istikametinde telkinlerde bulundu.

Bugün birilerine sevinç, yarın başkalarına sevinç

Hocaefendi, vaazın başlarında zamanın dairevî hareketini ifade ettikten sonra geleceğin inşirah veren günlerini vicdanında duyduğunu söylüyor:

"Zaman durmadan deveran ediyor, karanlıkları ışıklar takip ediyor, gündüzler gecelerin arkasından süratle geliyor, tatlı haller sıkıntılı halleri takip ediyor, fena günlerin arkasından iyi günler içlerimize inşirah salıyor, huzur salıyor. 've tilke'l-eyyâmu nudâviluhâ beyne'n-nâs' (Âl-i İmran, 3/140) ferman-ı subhanisini Allah'ın döndürülmez, çevrilmez muhteşem yedinde, kudret elinde daima dönüp duruyor görüyoruz. Allah, zamanı eline takmış çeviriyor ve zaman dairevî olarak hareket ediyor, zaman müstakim bir hat gibi gitmiyor. Bugün birilerine bayram, yarın başkalarına bayram. Bugün birilerine sevinç, yarın başkalarına sevinç. Bugün birileri derenin dibinde emekleyip duracaklar, ama yarın bunlar zirvelerde gezmeye namzet. Bugün ortalık kurak ve çorak olabilir. Ama bugünün toprağının bağrına dökülen cennetteki kevserlerden daha kutsi gözyaşları yarını çemenzar haline getireceğinde kimsenin şüphesi olmasın. Daha şimdiden biz içlerimize inşirah salacak o günlerin tatlı tatlı cennet-nümun esintilerini vicdanlarımızda duyuyoruz."

Beş-altı sene var ki benim için bir hicran

Hocaefendi, hasbihal gibi gördüğü vaazlarına beş-altı yıllık mecburi ara dolayısıyla hizmet yolundaki gönül dostlarının çehrelerine hasret kalışını ve onlarla beraber bulunma sebebini şöyle ifade ediyor:

"Benim bütün cürmümle beraber sizin içinizde bulunmamın serencamesi, aranızda 'kardeşlerime selam olsun' selamına mazhar olma, muhatap olma. Başka bir derdim yoktur. Yoksa hayatımın bakiyesini inzivada yaşamak benim için daha zevkli ve daha lezzetliydi. Ama bir iştiyak, bir arzu gidermek de istedim. Beş-altı sene var ki benim için bir hicran, bir hacir oldu; hakikat gamzeden sineleri görmedim. Üzülmedim, hakkımda verilen hüküm çok âlî bir divanda verilmişti. Rabbimin mahkumu olduktan sonra üzülmemiştim. Resulullah'ın yolunda olduğu için üzülmemiştim. Size karşı hizmet zannettiğim meselelerden dolayı olduğu için üzülmemiştim. İçimde bunun teselli verici esintileri vardı ama bir ızdırabım, bir hicranım, yenemediğim bir elemim vardı ki sizi toptan göremiyordum. Ne acıdır ki şu anda dahi sizlerle yürekten böyle karşı karşıya gelip dizlerimi dizlerinize verip sizinle sarmaş dolaş olamıyorum. Şu ağlamalı dünyada, her tablosu ayrı bir hicran olan şu dünyada, nebilerin, sıddiklerin ağlayıp geçtikleri şu dünyada, bu ağlamalar bir gülmeli hayatın tohumları mahiyetindedir. Öbür âlemde kesretler, manialar, engeller, perdeler, hailler mani olmadan Hammâdûn olarak, Allah'a çok hamd eden bir cemaat olarak, elinde Hammâdûn'un bayrağını taşıyan Hazreti Muhammed'in yani Ahmed-i Mahmud-ı Muhammed Mustafa'nın (sallallahu aleyhi ve sellem) bayrağının altında toplanacak, manisiz, perdesiz, hailsiz, bütün güzelliklerin kaynağı olan Cenabı Hakkın cemalini müşahede edecek ve kendimizden geçeceğiz. Bizim gerçek lezzet günümüz, zevk günümüz, iliklerimize kadar inşirah duyacağımız gün o gündür. Ve bugün sizin, benim, dünkülerin ve yarınkilerin katlanacağı her şey işte bunun içindir. Rabbim bu mevzudaki çırpınışlarımızı ihlas dairesinde edaya bizleri muvaffak kılsın."

Siz Hazreti Muhammed'i arıyorsunuz

Hocaefendi, vaaz vereceği caminin sabah saatlerinden itibaren dopdolu oluşunu ve dinlemeye gelenlerin geliş sebebini şu ifadelerle açıklıyor:

"Bana arkadaşlarım dediler ki 'sabah namazını kıldık geldik, cami dolu gibiydi.' Ne arıyorlardı bu insanlar? Neyin peşindeydiler? Ben bunu bir şahsa, bir hasrete bağlayamam. Bu işin arkasında Hazreti Muhammed Aleyhissalatuvesselam vardı. Siz Hazreti Muhammed Aleyhissalatuvesselamı arıyorsunuz. Buraya koşup gelirken, sabahın erken saatlerinde camiyi doldururken hangi sineye bir hançer vursaydınız ondan şunu duyacaktınız; 'bırakın şunu bunu, Kur'an'a ne yapıldı, onu söyleyin bize!' Onu da ben size söyleyeyim; zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşiyor, Müslümanlar şoklarını arkada bırakıyor ve yepyeni bir Kur'an devri başlıyor. Bu cemaat buraya benim takdirinden aciz olduğum çok yüksek bir mefkure, çok yüksek bir düşüncenin sevkiyle gelmiştir. Kendi kendime şöyle dedim: Biliyorum ki bunlar beni Hazreti Muhammed Aleyhissalatuvesselamın kapısının sadık bir köpeği sayarak onun için yapıyorlar bunu. Ben bu mevzuda o sadakati gerektiği gibi izhar edemedim. Ama bir şeyim var, daima onu söyledim; dedim ki 'ya Resulallah, koyunlarımızı bekleyen bir köpeğimiz vardı, koyunlarımıza karşı sadakatinden dolayı hiçbir gün onun ekmeğini, aşını ihmal etmemiştim, ara sıra sarılır onu okşardım. Ya Resulallah bana nasıl bakarsan bak, senden başka, senin kapından başka kapı bilmedim. Sadakat ve vefa nedir onu bilmedim ama başkasını da tanımadım, gözlerimin içine başka hayalin girmesine razı olmadım.' İşte böyle bir sadık köpeğin havhavlarına koşup geldiyseniz şayet, büyük bir velinin beyanı içinde meseleye aydınlık getireyim: Birisi diyor ki 'Medine'de uyuzlu köpekler var.' Peygamberin köyünün kokusunu sürünüp gezen o köpeklere karşı dahi savrulan bu hakaret karşısında kalbi atom zerratı adedince parçalanan hak dostu yerinden fırlıyor ve 'sus' diyor 'peygamberin köyünün kokusunu sürünüp gezen o köpeklere dahi ben kurban olayım.' Ahd u peymanımız budur. O'na verdiğimiz söz budur. Gözümüzü açtık O'nu tanıdık. O'nunla her şeyi tanıdık. O'nunla Allah'ı ve Kur'an'ı tanıdık. O'nunla kâinatın manasını tanıdık. Ve O'nunla içlerimiz inşiraha erdi, kalplerimiz itminana kavuştu. Her şeyi O'na borçluyuz. Binaenaleyh çok defa gölgeler arkasında yürüyen sizler, çok defa fani şahısların fani olmalarına işlerinizi bina eden sizler, ben biliyorum ki siz bütün bu gölgelerin önünde, bütün bu gölgelerin mihrabında, bütün bu gölgelerin minberinde nazarınızda tek şey vardır, o da Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem). Siz bugün O'nu sormak için geldiniz. Resulullah bizim kalbimize göre nerede? Ve Kur'an bizim kalbimize göre nerede? İnşallah sizler O'nun açtığı o kapıdan miraç yapma yolundasınız. Cismiyle ruhuyla miraç yapan Nebiler Nebisi, Nebiler Sultanı'nın yolunda sizler her namazınızda, O'nun yolunda verdiğiniz mücadelelerin, mücahedelerin her parçasıyla kalplerinizde ve vicdanlarınızda miraç yapıyorsunuz. Rabbim, başlattığınız bu miracı tamamlamaya sizi muvaffak eylesin."

Bu memleket en mamur memleketlerden biri haline gelecek

Hocaefendi, o gün kendisini dinleyen dostlarıyla beraber sesinin ulaşacağı herkese Türkiye uğrunda, vatana millete hizmet yolunda fedakarlıklarla çalışmalarını tavsiye ediyor. Ve Türkiye'nin bu gayretler neticesi en mamur memleketlerden biri olacağı müjdesini veriyor:

"Aziz kardeşlerim! Tarihin çok şanlı ve şerefli milletlerinden, talihli, bahtiyar fakat istikbal adına bir kısım karışıklıklar bulunan bu mübarek, bu muazzez ve bu mübeccel milletin geleceğini inşallah gül devrine çevirmek için herkes bugün başlattığı işi, bezmi devam ettirmeye çalışsın. Hadiselerin ters akışı, bir kısım muarızların karşınıza çıkması, sizi katiyen yıldırmasın. Bu dava hep böyle başlamış, hep böyle devam etmiştir. Sıkıntının en büyüğünü, ızdırabın en büyüğünü Allah'ın en sevdiği kimseler başta çekmişlerdir. Sizin de bu türlü sıkıntılara maruz kalmanız muhtemeldir. Ama her yerde bir ocak tüttürünüz, onu Muhammedî ruhla tüttürünüz, onu Kur'anî ruhla tüttürünüz, onu Allah'ın rızası ve hoşnutluğu etrafında tüttürünüz. Ve içinizden bozulmamaya dikkat ediniz. "innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim" (Ra'd, 13/11) Siz içinizde değişikliğe uğramadıktan sonra Allah size verdiği bu nimetleri değiştirip bu durumu bozmayacaktır. İçten bozulmamaya çalışınız. Dünya maksadınız olmasın. Fani ve zail şeylere dilbeste olmayınız. Allah en büyük hedefiniz olsun. Hazreti Muhammed'in hoşnutluğu gayeniz olsun. Sadece bu millet için bu vatan için onun insanının kalbinin iman heyecanlarıyla coşması için hizmet edin ve bu mevzuda yılmayın. Ve bu memleket sizin fedakarlığınız, hasbiliğiniz, diğergamlığınız sayesinde en mamur memleketlerden biri haline gelecektir. Sizin hasbiliğiniz üzerinde milletimizin geleceği bayraklaştıracak ve sizin omuzlarınız gibi yüksek burçlardan o bayrağı artık bir daha kimse aşağıya indiremeyecektir. Allah'ın tevfik ve inayetiyle. Sizler tepenin dibinden yukarıya doğru vakur, ciddi, millet sevgisi, herkese saygı ve insanlık düşüncesiyle tatlı bir tempoyla yürüyorsunuz. Çok yakın bir gelecekte, içinizde bulunanlar görecekler, bulunmayanlar da mezarlarından müşahede edecekler...."

Bu cami açılacak ve bir miraç olacakmış

Hocaefendi, vaaz sonunda yaptığı duaya, gönüldaşlarıyla hasbihale beş-altı yıllık hasretinin tazyiki içinde şu ifadelerle başlıyor:

"Ya ilahe'l-âlemîn! Mübarek miraç münasebetiyle ve Habib-i Edibinin miraca yükselmesinde mühim bir basamak, mühim bir kademe olan yeni açılan bir mabedin bağrında sana kulluk adına kalkan eller arasında mücrim ellerimi kaldırarak yıllardan beri sana böyle bir cemaat içinde içimi şerh etmemiş, dertlerimi dökememiştim. Hele bu arada üst üste dertler içimi sardıkça tamamen bunaldıkça bunaldım, yer yer belki inkisara düştüm. Böyle bir cemaat karşısında riya duygusu ve düşüncesi içinde çıkmayı istemezdim ama artık canıma tak demiş ve bir boşalma arzusu beni buraya kadar getirmişti...."

Hizmet yolundaki gönüldaşlarıyla hasbihale hasretinin bir vuslatı olan Çamlıca vaazı sonunda Hocaefendi, şu ifadelerle sözlerini noktalıyor:

"Ben ne kadar istiyordum günahlarımın dökülmesi için sizlerle sarmaş dolaş olayım teker teker. Ama takdir edersiniz bu kadar insanı böyle bir külfete sokmak hem zaman alacak, saatler alacak, hem de benim zaten ölümle kucak kucağa, burun buruna zavallı ve sefil ruhumun bu kadar şeyi taşımaya takati yoktur. Bağışlarsanız sizin nur saçıp nur döküp bıraktığınız yerlerden, aralarınızdan hakikat gamzeden çehrelerinize bakarak geçip kendi gideceğim yere geçip gideyim. Bana bu kadar lutufta bulunduğunuz, simalarınızı bana endam aynası gibi arz ettiğiniz için sizlere teşekkür ederim. Ben böyle bir şeye dilbeste ve teşne idim. Rabbim sizlerle benim bu rüyamı tahakkuk ettirdi. Bu cami açılacak ve bir miraç olacakmış. Ben de bu mevzuda sizlerin hissiyatınıza tercüman olmak için buraya konuşma maksadıyla itildim. Liyakatim olmamasına rağmen böyle bir şeyi itmedim, çıktım, kulak tırmalayıcı şey ettiysem, sizi rahatsız edecek söz söylediysem şayet, rabbimin affına sığınır, sizden de özür dilerim. Rabbim bu kadar kusurum içinde bunu da bağışlasın. Allah hepinizden ebeden razı olsun."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.