Mukarrebûn ve Ebrâr
Bu, bir had bilmedir, fakat, "mukarrebûnla" diye dua etmekte de bir beis olmasa gerek. Madem bu kapı açıktır, öyleyse böyle de dua edilebilir. Bunun gibi, her gün farzdan sonra okuduğumuz duada da, "bizi aksa'l-ğâyâta ulaştır" ifadesi geçer. "Aksa'l-ğâyât", gayelerin en yükseği, en ötesi, kendinden öte gaye bulunmayan gaye demektir. Bu bakımdan, Üstad bir zaman "ahseni'l-ğâyât" demeyi tercih etmiş; biz de böyle bir tercihte bulunabiliriz. Diğeri, bizden çok öte bir gayeyi talep olur. Ehl-i Cennet'in bir kısmı, mukarrebûndur; yani Allah'a en yakın olanlar. Vâkıa Sûre-i celilesinde, Es-sâbikûne's-sâbikûn, ülâike'l-mukarrebûn; sülletün mine'l-evvelîn, ve kalîlün mine'l-âhirîn" (Sâbikûn olanlar, onlar Mukarreb olanlardır; onların çoğu öncekilerden, azı sonrakilerdendir) buyurulur. Bu mevzuda da iki görüş serdedilmiştir. Birinci görüşe göre, ilk dönem ümmetleri içinde mukarreb olanlar daha çoktu. Ama bu görüş, bana çok doğru görünmüyor. Çünkü Ümmet-i Muhammed en son gelmiştir, ama bütün ümmetlere şâhid olarak gelmiştir ve hepsinden daha faziletli, ayrıca, bir hadis-i şerifte ifade buyurulduğu gibi, sayıca da diğer ümmetlerden çok fazladır. İkinci görüşe göre ise, her yeni dirilişte sâbikûn, yani daha başta o dirilişe omuz vererek, öne geçenler bulunur. Bir de, bu kervana daha sonra katılan, fakat hizmet ve faziletleriyle öne geçenler olur. Bu her iki grup da sâbikûndur, ancak dirilişe ilk omuz vererek sâbikûn sınıfına girenler, sonra dâhil olanlardan her zaman daha fazladır. Ancak sâbikûndur ki, işte onlar mukarreb olanlardır. Arada "hâülâi" ism-i işareti var ki, "işte onlar" demektir. Bu işaret ismi böyle araya girdiğinde, işaret ettiği kişilerin şeref ve mertebelerinin yüksekliğini gösterir. Yani onlar, parmakla gösterilen kişilerdir.
Biz, dualarımızda daha çok, "Bizi ebrarla beraber vefat ettir" deriz. Kur'an-ı Kerim'de de böyle bir dua vardır, Üstad da dualarında bunu zikretmiştir. Bu, bir had bilmedir, fakat, "mukarrebûnla" diye dua etmekte de bir beis olmasa gerek. Madem bu kapı açıktır, öyleyse böyle de dua edilebilir. Bunun gibi, her gün farzdan sonra okuduğumuz duada da, "bizi aksa'l-ğâyâta ulaştır" ifadesi geçer. "Aksa'l-ğâyât", gayelerin en yükseği, en ötesi, kendinden öte gaye bulunmayan gaye demektir. Bu bakımdan, Üstad bir zaman "ahseni'l-ğâyât" demeyi tercih etmiş; biz de böyle bir tercihte bulunabiliriz. Diğeri, bizden çok öte bir gayeyi talep olur."
- tarihinde hazırlandı.