‘Yeni Türkiye’ böyle olmamalı!

‘Yeni Türkiye’ böyle olmamalı!

İşte yeni Türkiye!.. İşini yapanlar -yargı mensupları, polisler, gazeteciler- karalamalarla, tasfiyelerle hatta hapisle cezalandırılıyor. Türkiye’de demokratik açıdan gerilemeyi eleştiren, kuvvetler ayrılığının kaldırılmasına katkıda bulunan, yolsuzlukları örtbas edenler ise Saray eşrafına dahil oluyor. Erdoğan’ın “yeni Türkiye”si ne Batı ne de İslam dünyası için cazip duruyor. Zira, Erdoğan, Avrupa yolunda heyecan verici reformlarla ilerlerken birden geri dönme kararı aldı. Bu tercihiyle demokratikleşme sürecini de durdurmuş oldu. AB istikametinden geri dönme kararı kesinlikle bir “kader yazgısı” değil. Sadece kötü politikanın kaçınılmaz bir sonucu.

Erdoğan hükümeti, uzun süre Arap dünyasında kaybeden aktörlere yatırım yaptı. Çok büyük umutların bağlandığı Ortadoğu coğrafyasında bugün Ankara tek başına… Erdoğan’ın çevresi “emret efendim”cilerle kuşatılmış ve belki de bu yüzden Türkiye, yönünü maalesef bir türlü değiştiremiyor. Ülke, hiç olmadığı kadar Avrupa’dan ve Avrupa’nın çoğulcu demokratik düzeninden uzaklaşıyor. Mevcut istikametiyle ülke tek parti rejimlerinin hâkim olduğu Arap komşularına doğru yaklaşıyor. Oysa Erdoğan, bu tür rejimlerle  mücadele için yola çıkmıştı. 2002 yılında başlayan kalkınma reformu –bu arada tehdit altında olan- ve ekonomik başarıdan geriye pek bir şey kalmadığı görülüyor.

Erdoğan, 2002 öncesinde karşısında bulduğu otoriter yapıyı kendine özgü düzenlemelerle yeniden inşa etti. Cumhurbaşkanı olarak artık kendini “devletin bedeni” görüyor. Hem Osmanlı sultanı hem de Fransızların Güneş Kralı gibi hareket ediyor. XIV. Loius’e atfedilen “devlet benim” şeklindeki mutlakiyet söylemini tam tamına uyguluyor. Bugün Erdoğan’ı eleştirenler aslında devleti sorgulamış oluyor ve bir şekilde terörist muamelesi görüyor. Zira artık yargı bağımsız çalışamıyor ve özgür medya olup biteni eleştirme hakkını kullanamadığı gibi toplumsal şikâyetleri de örtme görevi üstleniyor.

Erdoğan’ın, yönetim tarzıyla birlikte kullandığı dil de değişti. Eskiden  “demokrasi” ve “özgürlük” yolunda ilerleneceği sözünü veren bir dili tercih ederdi. Şimdi ise muhalif olan herkese “Haddini bil!” diye gürlüyor. Ne yazık ki Erdoğan’ın bundan daha sık kullandığı bir ifade şekli yok. Tüm rakiplerine –ilk önce Gezi Parkı eylemcilerine karşı yaptığı gibi- “yeni Türkiye”de “baş ile ayakların” nerede olduğunu karşısındakilere sıklıkla hatırlatıyor.

Siyasetin sınırlarını kendisi tek başına belirliyor, demokrasilerin vazgeçilmezi olan siyasi eşitliği hiçbir şekilde dikkate almıyor. Daha önce Kemalistlerde olduğu gibi artık güç, devletleşmiş Erdoğan’ın elinde. Düşüncelerinde çoğulculuğa ve demokrasiye hiç yer yok.

 “Erdoğan merkezli” bu devletin ne kadar otoriterleştiğini, 17 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarına verilen tepkilerden de çok net görebiliyoruz.  İtaatsiz savcı ve polis memurları cezalandırıldı. Yargı da giderek yürütmenin kontrolü altına giriyor. Bunları açıkça yazan medya kuruluşlarına “savaş” açıldı.  Tam da bu yüzden‚ yeni Türkiye’de medyanın görevi gerçeklere değil de muktedire hizmet etmektir. Bu yüzdendir ki “Freedom House” basın özgürlüğü açısından Türkiye’yi uzun seneler sonra ilk kez “yarı özgür” değil, “özgür olmayan” ülke olarak sınıflandırdı. Basın özgürlüğünün sınırlandırılmasına karşı çıkanların sesini niçin yeterince duyamıyoruz?

 Hukukun temel ilkelerinin ayaklar altına alınması da kabul edilir bir durum değil. Türkiye’de karşı karşıya olduğumuz hukuk anlayışı Avrupa ölçeğinde bir ülkeden ziyade Ortadoğu kriterleri ile hareket eden bir zihniyeti yansıtıyor. Medeni ülkelerde suçun şahsiliği geçerlidir ve tutuklama ya da yargılamalar için her zaman somut delillere ihtiyaç duyulur. Fakat günümüz Türkiye’sinde olan bitenler Ortadoğu toplumlarında sıklıkla gözlemlenen komplo teorilerini hatırlatıyor: Yönetici hiçbir zaman suçlu değildir. Bütün olumsuzlukların  faturası bir “düşman”a kesilir (ki Türkiye’deki bu günah keçisinin Hizmet Hareketi olduğu görülüyor).

“Yeni Türkiye”de Erdoğan’a muhalif olabilecek çok az kişi ve kurum var. Parlamento’da muhalefet oldukça zayıf durumda. Ülkede bir şeyleri düzeltmeye çalışan son aktörlerden bir tanesi de Hizmet Hareketi. Diğer yandan Erdoğan’a muhalif olmanın bir bedelinin olduğu ise sivil bir inisiyatif olan Hizmet Hareketi hedef alınarak herkese gösteriliyor.

Gülen, uzun süre Erdoğan’ın reformlarını liberal ve çoğulcu demokratik bir düzen için desteklemişti. Ne var ki, Gülen, Erdoğan’ın sadece seçimlere indirgediği, “otoriter demokrasi”ye dönüşünü eleştirmeye başladığı günden bu yana hem kendisi hem de Hizmet Hareketi’ne gönül verenler Erdoğan’ın öfkesini çok şiddetli bir şekilde hissetmeye başladı. Gülen, Erdoğan’ın yeni Osmanlı İslamcılık anlayışını kabul etmiyor, buna karşılık demokrasi ve insan haklarıyla bağdaşan bir İslam anlayışını savunuyor. Yargının, Hizmet Hareketi’ne karşı açtığı davaların, otoriter sistemlerin muhaliflere karşı yürüttüğü davalardan aşağı kalır yanı yok. Erdoğan, “cadı avı” olarak nitelendirdiği mücadelesini verirken birçok enstrümanı kullanıyor: Karalamak, dışlamak, fişlemek ve keyfi hareket etmek… Almanya’da yakalanan MİT mensubu üç kişi, öyle anlaşılıyor ki, Gülen Hareketi’ni zan altında bırakacak malzeme toplamaya çalışıyordu. Zira Hareket’in “terör örgütü” olduğuna dair Türkiye’de hiçbir kanıt bulunamadı. Erdoğan’ın güç saplantısı öyle bir noktaya ulaştı ki, Türkiye’nin geleceğine yönelik endişelerimiz giderek artıyor. Türkiye’de hâlâ Erdoğan’ın güç fantezilerine karşı duracak güçlü bir muhalefetin olmayışı, sorunun ana omurgasını oluşturuyor.

Rainer Hermann, Gazeteci. Frankfurter Allgemeine Gazetesi’nde (FAZ) çalışıyor. 1991 ile 2008 yılları arasında İstanbul’da yaşadı.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.