Aksiyon'da Papa Görüşmesi Üzerine
A: Dünya bir çatışmaya gidiyor. Özellikle medeniyetler çatışmasının gündeme geldiği, NATO'nun yeni düşman olarak İslam'ı seçtiği yolundaki iddiaların yoğunlaştığı bugünlerde sizin teşebbüsünüz dünya çapında bir diyaloğa yönelik. Böyle bir ortamda sizi diyalog konusunda ümitlendiren şeyler nelerdir?
FG: Şahsen, dünyanın bir çatışmaya gittiğini kabûl edemiyorum. Bu tür iddialar, esasen sahip oldukları bizatihî değerlerle kendilerini kabûl ettiremeyenlerin, çatışma ve düşmanlıklardan medet umarak ortaya attıkları birer beklenti, belki içten içe arzularından ibarettir. Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin de söyledikleri gibi, insan kerim yaratılmıştır ve daima iyi şeylerin, güzel şeylerin peşinde koşar. Fakat bazen elinde olmadan veya farkına varmayarak, başına istemediği, beklemediği taşlar düşer. Fakiri, dünya çapında bir diyaloğa şevklendiren, işte insanın bizzat yaratılışında var olan bu kerem ve güzelliktir. Mayası iyilik ve güzellikle yoğrulmuş olan insanlığın, bir gün bu mayanın gerektirdiği, zorladığı çizgiye geleceğine inancım da, ümidim de tamdır. Şu anda, savaşlardan, çatışmalardan, akan kanlardan, işlenen zulümlerden bıkmış olan insanlığın evrensel bir diyaloğa ve barışa hazır olduğuna ve böyle bir diyalog için konjonktürün müsait bulunduğuna, bu kutlu gaye için, eğer biz yanlış adım atmazsak, tam bir kader-denk noktasında bulunduğumuza inanıyorum.
A: Bu teşebbüsünüzün Kur'an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve İslam büyüklerinin geleceğe dair işaretleri arasında tekabül ettiği noktalar var mı?
FG: Kur'an-ı Kerim, sulhün, silmin, barışın yanındadır. Kutub merhum bu konuda 'Cihan Sulhü ve İslâm' isimli bir kitap da yazmıştı. Kur'an-ı Kerim'in önümüze koyduğu hedef, yeryüzünde fitne ve fesadın olmamasıdır. Dikkat edilirse, Allah katında kabûl gören amellere de Kur'an-ı Kerim'de salih amel denir. Sulh ve salih aynı kökten gelen iki kelime olup, salih, sulhe götüren, bizatihî sulh eksenli olan demektir. Esasen, İslâm'da 'küçük cihad' olarak tavsif edilen savaş da arızî bir durumdur ve sulhün önündeki engelleri, insanla iradî tercihi ve Allah arasındaki engelleri kaldırmak için yapılır. Sulh, aynı zamanda tevhidin de bir neticesidir. Dolayısıyla, bir tevhid dini olan İslâm, birliği, beraberliği ve evrensel sulhü, huzur ve barışı âmirdir. Ayrıca, bilhassa âhir zamanda İslâm'ın şefkat, sevgi, af, hoşgörü ve diyalogda temsilini bulan Mesihiyet cenahı ön planda olacaktır.
A: Papa ile görüşme süreci nasıl başladı ve gelişti?
FG: Düşmanlıklar üzerinde, kavga zemininde ve başkalarının gündemine karşı sürekli tavır alarak ve reaksiyoner davranarak müsbet hiçbir şey yapılamayacağı ortadadır. Bu bakımdan, yaratılışı gereği medenî bir varlık olan insan, medeniyet değerlerinin de en azından gaye olarak ön plana çıktığı günümüzde, meselelerini ancak konuşarak halledebilir. Bu da, diyalog demektir. Bizim için eskiden beri vârid olan, fakat dünyanın Demirperdenin yıkılmasından sonra keşfettiği bir gerçek var ki, gelecek asırda dinler çok söz sahibi olacaktır. Bu, insanların yürüdüğü tabiî bir hedeftir. Şu anda, İslâm ve Hıristiyanlık, dünyada en fazla müntesibi olan iki dindir. Budizm ve Hinduizmin de çok sayıda müntesibi vardır. Yahudilik, müntesiplerinin sayısı itibariyle küçük gibi görünse de, etkilidir. Dolayısıyla, âhir zamandaki evrensel bir dirilişin, sulhün ve barışın bu dinler arasında, önce ortak noktalarda başlayacak bir diyalogdan geçeceği bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Böyle bir diyalogda geç kalındığı bile söylenebilir. Biz, kendi değerlerimizden şüphe etmiyoruz ve kimseye iltihak teklifinde bulunmadığımız gibi, kimsenin aklından da bize böyle bir teklifte bulunmak geçmiyor. Kur'an-ı Kerim 14 asır önce, bu diğer din mensuplarına diyalog çağrısını yapmıştır. Fakat, aradan geçen asırlar, zamanın ve şartların gereği olarak daha çok çatışma asırları olmuş. Bundan sonra ise, zihinlerin, kalplerin fethi, en azından karşılıklı saygı ve sevgiyle kaynaşma asırları olacaktır. Bu konuda, Hudeybiye öncesi ile, Hudeybiye ve Mekke'nin fethi arasında geçen 2 yılın karşılaştırılması bize gerekli ipucunu verebilir. Kur'an-ı Kerim, Mekke'nin fethi için değil, Hudeybiye sulhü için fetih der. Hudeybiye ile kavga kapıları kapanmış, kalplerin kapısı açılmıştır. Gerçek fetih budur. Toprak elde etmek değildir. İşte, bu hissiyatla sayın Papa ile görüşmemiz tabiî idi. Geçen seneden bu yana, Papalığın Türkiye temsilcileri gibi, Amerika'da görüştüğümüz temsilcileri de bu konuda bir hayli istekli davrandılar ve gerekli zeminin hazırlanmasıyla bu görüşme gerçekleşti. İnşaallah hayırlara vesile olur.
A: Görüşme sırasında dile getirilen teklifler dünya çapında çatışma alanlarını uzlaşma alanlarına çevirerek, yüzyılların kinini sevgiye çevirmeyi hedefleyen teklifler. Siyasi ihtiraslar ve tarihi düşmanlıkları aşma konusunda ümit verici ne gibi gelişmeler görüyorsunuz?
FG: Allah, kıyametten önce insanlığa bir yeryüzü cenneti va'd etmişse, O'nun bu va'di yerine gelecektir. Bu hedef yönünde bir adım attığımız takdirde, bu adıma karşılık on adım atıldığını görüyoruz. Tarihin hiçbir döneminde böylesi kolay bir yakınlaşma, kaynaşma ve karşılıklı kabûl olmamıştır. Bu da, ümitlerimizde haksız olmadığımızı gösteriyor. Siyasî ihtiraslar ve tarihî düşmanlıklar, daha çok dünya menfaatlerini paylaşma üzerinde cereyan ediyor. Biz, hiçbir zaman bir dünya nimeti paylaşımı kavgasında olmadık. Sürekli alan değil, veren olma, yaşatmak için yaşama zevkinden vazgeçme, başkalarını kendimize tercihle, mükâfatı sadece Allah'tan bekleme ve en büyük mükâfat olarak O'nun rızasını kazanma çizgisinde hareket etmeye çalıştık. Bazıları, yaptıklarımızdan kuşku duyuyor. Halbuki, eğer ömrüm olursa, 40 yıl sonra bile beni arayanlar, arkadaşlarımla birlikte ya bir ders halkasında veya sohbet meclisinde bulurlar. Dünyevî hiçbir şeyde gözümüz yok ki, bazılarına rakip olalım ve onlarla zıtlaşalım. Uhrevî menfaatler ise, ışık gibidir, manevîdir, paylaşmakla asla tükenmez. Güneşten 6 milyar dünyalı istifade ediyor ve birinin istifadesi başkasına mani olmuyor. Manevî kazançlar da böyledir. Dolayısıyla, bugün siyasî ihtiraslarla hareket edenler, dünyevî en küçük bir beklenti içinde olmadığımızı görecek ve inşaallah, siyasî ihtirasların kimseye bir şey kazandırmadığı anlaşılacak ve gerçek zenginlik keşfedilecektir.
A: Papa veya Vatikan diyalog konusunda sizin heyecanınızı paylaşıyor mu?
FG: Vatikan, uzun zamandır diyalog çağrılarını bütün dünyaya yapıyor. Hattâ bu konuyla ilgilenen bir bakanlıkları bile var. Sayın Papa, Ümidin Eşiğini Aşarken isimli kitabında da diyalogdan bahsediyor. Bu konuda, kendilerini hayli istekli bulduğumu söyleyebilirim. Aynı dinin değişik meşrepleri arasında bile anlaşmazlık ve rekabetler oluyor. Nasıl herkesin kendi meşrebini güzel, hattâ en güzel bulması yadırganmazsa, herkesin kendi dinini daha çok sevmesi de yadırganmaz. Herkes dininin revaç bulmasını ister. Bununla birlikte, kendi inanç ve meşrebimize sevgi, başkalarınınkine düşmanlıktan beslenmez, hiçbir çatışma olmaz.
A: Birbirlerine yüzyıllarca hep farklı bakmış iki dinin mensuplarının özellikle fanatik olanları böyle bir teşebbüsü nasıl değerlendiriyor. Ayrıca Yahudilerin bu konuya bakışları nasıl?
FG: Türkiye'de ve Amerika'da görüştüğüm Yahudi olsun, Hıristiyan olsun herkes, sanki diyaloğa ve birbirlerini kabûle çok hazır gibi. Dünyadaki milletlerin de aynı olduğuna inanıyorum. Belki varlıklarını çatışmada gören yönetimler kavgayı körüklüyorlar. Ayrıca, varlığını ve bekasını çatışmada, kavgada, zıtlaşmada gören, bir de hazımsızlık, sû-i zan, yanlış anlama, Allah'ın rahmet paylaştırmasına razı olmama ve bazı meseleleri kavrayamama gibi sebeplerle, birtakım marjinal grupların dışında, herkes diyalog ve uzlaşma teşebbüslerine taraf ve destek olacaktır. Diğerlerinin de, bu işe vicdanlarında hayır diyebileceklerini sanmıyorum.
A: Görüşmede Körfez Krizi gündeme geldi mi?
FG: Günlük hadiselerden ve aktüel, siyasî gelişmelerden hiç bahsetmedik.
- tarihinde hazırlandı.