Yeryüzünün yitirilen cenneti: Aile devleti

Fethullah Gülen: Bamteli: Yeryüzünün Yitirilen Cenneti: Aile Devleti

Soru: 1) Geçmişten süzülüp gelen milli-manevi değerler üzerine bina ettiğimiz geleneksel aile müessesemiz Tanzimat'la beraber sarsılmaya başladı ve zamanla üst üste kırılmalar yaşadı. Toplum için hayati önemi bulunan aile kurumunu ihyada takip edilecek yol haritası nasıl olmalıdır?

  • Tanzimat Fermanı, daha çok Fransız kültürüyle yetişen ve o kültüre göre hayatı, eşya ve hâdiseleri okuyan elitimizin, ülkemizde yenilik adına her şeyi yeniden nizama koymaya çalışmasıydı. Mustafa Reşit Paşa tarafından Batı kriterleri esas alınarak akdedilen bu fermanda ne yazık ki, bizim ruh ve mânâ köklerimizden süzülüp gelen değerler hesaba katılmamıştı. Bir şey hedeflenmişti, bir yere ulaşılmak isteniyordu; belki yeniden bir Kanuni veya bir Fatih dönemi tahayyül ediliyordu, ancak alkışlanmaya layık böyle mukaddes bir mefkûre yanlış yollarla elde edilemezdi. Zira Batı'nın terbiye sistemi, sosyolojik kuralları ve pedagojik anlayışıyla, bize ait hedeflenen o düşünce ve projeler hayata geçirilemezdi. İşte Tanzimat ricali bu noktada yanılıyordu. Çünkü gaye, mefkûre ve ufkun hakkaniyeti ölçüsünde, ona götürecek yolların da doğru olması iktiza eder. (01:00)
  • Aslında bizde çözülme Tanzimat'tan çok daha erken bir dönemde başlamıştı. Tanzimat, işin artık dışa vurduğu dönemin adıdır. Meseleyi sadece Mustafa Reşit'e bağlamak, on dokuzuncu asrın ilk yıllarıyla irtibatlandırmak yanlıştır. Belki o mesele, Yeniçeri'nin başkaldırdığı, saray baskınlarının, o baskınlarla hükümdar indirip hünkâr çıkarma gayretlerinin olduğu dönemlere; Genç Osman ve 4. Murad dönemlerine kadar uzanır. Ta o zamandan itibaren fitne, ihtilaf ve iftiraklar bizi içten içe kemiriyor ve karbonlaştırıyordu. Bu sebeple denilebilir ki, Tanzimat Fermanı'nın ilan edildiği yıllarda, bizim zaten kendimize ait devlet ve idare felsefemiz, adalet ve hakkaniyet telakkimiz yerle bir olmuştu. (04:41)
  • Aile bütün bir toplumla irtibat hâlinde olduğundan, onun tam mânâsıyla ıslah ve ihyası toplumun bütün müesseseleriyle ıslah ve ihyasına bağlıdır. Mesela siz belli bir dönem kendi evinizde melekleri imrendirecek bir huzur atmosferi yakalayabilirsiniz. Fakat eğer sokak, o mânâ ve ruhu vermiyorsa sizin evde belli bir düzene koyduğunuz, çözüme kavuşturduğunuz meseleleri sokak alır ve yeniden kendine benzetir. Aynı şekilde mâbed o mevzuda yuvaya destek olmuyor, mektep onun yanında değilse, sizin evde kazandırdığınız iyi ve güzel hasletler yeniden berhava olup gider. Bu sebeple hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, aile müessesesinin ihyası bütün bir toplumun ihyasıyla irtibatlıdır. (07:40)
  • Her şey künde künde üstüne yıkılıp gittikten sonra zannediyorum yeniden kendi değerlerimize dönme zamanı gelmiştir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, kendi değerlerimize sahip çıkma mevzuunda ciddilerden daha ciddi bir duruş ortaya koymak olmalıdır. Bunun ismi ne ricat, ne irtica, ne de gericiliktir. Zira biz kendi değerlerimize sahip çıkmanın yanında dünyayı içinde bulunduğumuz zamana göre doğru okumamız, bu mevzuda inkılâpçı bir ruha sahip olmamız gerektiğine de inanıyoruz. Aslında mü'min için bu durum, bir mânâda bir ikilem ve altından zor kalkılır bir çelişkidir; ama o, bunu mutlaka gerçekleştirme azminde olmalıdır. Yani bir taraftan kendi değerlerini dünyalara feda etmeyecek kadar onlara sahip çıkacak, “bin canım olsa o değerlere feda olsun” diyecek; fakat diğer taraftan da, en büyük bir müfessir olan zamanın tefsirini, o tefsirin rüzgârını arkasına almada asla ihmalde bulunmayacak. (08:46)
  • Düşüncede, tefekkürde, araştırmada, zamanı doğru okumada durağanlık bizi esir hâle getireceği için eşya ve hâdiseleri, pamuk veya yün atıyor gibi sürekli hallaç etmeliyiz. Bu bakış açısıyla bir kez daha kendi değerlerimize yönelmeli ve onları yeniden gözden geçirdikten sonra efkâr-ı âmmeye arz etmeliyiz. İşte o zaman Allah'ın izniyle maarif, mâbed, aile yabancılaşmaktan kurtulacak; kurtulup yeniden kendi değerleri üzerine ruhunun abidesini ikame edebilecektir. Tabiî, bütün bunlar öyle bir anda, bir hamle ve bir nefhada olacak işler değildir. Bakın, sohbetlerinde ve huzurunda derin bir insibağ bulunan ve aynı zamanda çevresinde o insibağı hakkıyla temsil eden mükemmel bir cemaate sahip olan Resûl-i Ekrem Efendimiz (aleyhissalâtü vesselâm) bile her şeyin yerli yerine oturması ve yeniden İbrahimî ahlakın inkişaf etmesi adına yirmi üç sene ölesiye bir gayret göstermiştir. (13:50)

Soru: 2) Bazen dış dünya ile alâkalı işlerinde başarıya ulaşan insanlar, aynı muvaffakiyeti aile hayatında gösteremeyebiliyorlar. Hem iyi bir idareci hem iyi bir komutan hem de iyi bir aile reisi olan Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bu farklı hayat alanlarının hepsinde en güzel örnek olmasının sebepler planında dayandığı esaslar nelerdir? (15:40)

  • Resûl-i Ekrem Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) aile fertlerini arızasız ve kusursuz bir şekilde idare etmesi fetanet-i uzma sahibi oluşunun bir tezahürüdür. Fetanet, peygamber mantığı demektir. Bu mantık, ruh, kalb, his ve letâifi bir araya getirip mütalâa edilecek hususu bütün olarak ve her yanıyla ele almanın adıdır. Efendimiz, Allah'tan getirdiği mesajları ve elçiliğine terettüp eden hususları insanlığa takdim ederken, onu yolunca ve usulünce yapmıştır. O, insanı bir bütün olarak ele almış ve vereceği mesajları da böyle bir bütünlük içinde vermiştir. Ayrıca, yine bu fetânetiyle O, kimi nerede tavzif ettiyse muhakkak isabet etmiştir. (16:40)
  • Eğer Allah Resûlü'nün (aleyhisselatü vesselâm) peygamberliğine delalet eden; parmaklarından su akması, bir parmak işaretiyle kamerin iki parçaya ayrılması, bir oğlakla üç yüz insanı doyurması vb. herhangi bir mucizesi olmasaydı bir dönem aynı anda dokuz tane mübarek anamızı kavgasız, gürültüsüz idare etmesi, bir arada tutması peygamberliğine delil olarak yeterdi. Ayrıca ezvac-ı tahirat, cahiliyeden yeni çıkmış kadınlardı. Üzerlerinde hâlâ o döneme ait bazı hususiyetler taşıyan o mübarek validelerimiz, saadet hanesine girince birdenbire değişiyorlardı. Beşeriyetten çıkıp âdeta melekleşiyorlardı. İnsan olmaları itibarıyla elbette ki onların da kendilerine göre bir kısım hissiyatları vardı; fakat onlar o Kudsi Cazibe etrafında hissiyatlarını aşmış ve bir huzur atmosferi oluşturmuşlardır. Efendiler Efendisi (aleyhissalâtü vesselâm) ciddi herhangi bir problem çıkmasına fırsat vermeden onları idare etmişti. Evet, tekrar edecek olursak, Fahr-i Kâinat Efendimiz'in hiçbir mucizesi olmasaydı, nikâhı altındaki dokuz zevcesini bir arada idare etmesi bir mucize-i kâmile, bir delil-i vazıh ve bir burhan-ı sâtı' olarak O'nun peygamberliğine yeterdi. (25:37)
  • Resûl-i Ekrem Efendimiz'in (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) bunu nasıl başardığı, nasıl bir yol izlediği önemle üzerinde durulması gereken mühim bir meseledir. En başta ifade edilmesi gerekir ki, O, mübarek eşleri arasında her zaman hakkaniyeti gözetti ve adaleti temsil etti. (28:10)
  • Diğer taraftan ailesinin hukukunu görüp gözetmede de kılı kırk yararcasına bir hassasiyete sahipti. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun ibadet ve ubûdiyete karşı nasıl bir iştiyak içinde olduğunu biliyoruz. O iştiyakına rağmen Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), gece ibadeti için yatağından ayrılırken, Hz. Âişe'den müsaade istediğini görüyoruz. Evet, O, gece ibadeti için dahi yatağından ayrılırken; “Yâ Âişe! Müsaade eder misin, bu gece Rabbime ibadet edeyim.” buyuruyordu. (30:15)
  • Eşler arasında incelik, zarafet ve nezaket çok önemlidir. Rahmetlik dedem öyle sert bir adamdı ki, evden çıkıp camiye giderken geçtiği sokakta toparlanmadık adam kalmazdı. Şamil Ağa geliyor diye ağızları yüreklerine gelirdi. Munise ninem ise tamamen farklı fıtratta bir insandı. Bir kere yanında Allah dediğinizde yirmi dört saat ağlayan, yumuşak kalbli bir kadındı. Ben on bir, on iki yaşına girene kadar onlar hayattaydı. İşte o sert ve heybetli adamın bir gün bile eşine kaşlarını çatıp baktığına şahit olmadım. O yumuşak kalbli, gözü yaşlı ağlayan kadın, ahir ömründe mefluç bir hâlde yatağa düşmüştü. Annem her gün başında ona teyemmüm aldırıp namaz kıldırırdı. Annem demişti ki: “Vefatından önceki son cuma gecesi, benden abdest aldırmamı istedi. Ben de aldırdım. Ondan sonra da bir kahkaha attı ve şöyle dedi: ‘Dünyadan murad almamışız. İkimizin cenazesi de bu gece evde kalacak.' Aslında Şamil dedenin hiçbir şeyi yoktu. Buna rağmen ninen vefat edip bir tüy gibi yastığa düştüğü esnada, ben onun gözlerini kapatırken, öbür odadan da dedenin feryadı koptu ve o da vefat etti.” İşte onların aralarında böyle bir bağlılık söz konusuydu. (31:57)
  • Hâsılı, siz karşı tarafa emniyet ve güven telkin etmeli ve inandırmalısınız ki, o da size inansın. Vefalı davranmalısınız ki, vefalı davransın. Onu görüp gözetmelisiniz ki, o da sizi görüp gözetsin. Bu durum molekül yapımız diyebileceğimiz aile hayatında bu çerçevede olduğu gibi, köy, kent ve devlet çapında da aynı şekildedir. Vefaya vefa ile, teveccühe teveccühle, nazara nazarla, sadakate de sadakatle mukabele olur. Aslında Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptığı da buydu. O (aleyhissalâtü vesselam) Veda Hutbesi'nde “Onlar sizin nezdinizde size emanet, siz de onlara emanetsiniz.” buyurmuştu. Meseleye O'nun tavsiyeleri zaviyesinden bakarsanız, günümüzde kadın haklarını savunanların gerilerin gerilerin gerisinde kaldığını görürsünüz. (35:45)

Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.

Pin It

Bamteli

  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.