Birlikte açılan elleri Allah geri çevirmez
Her hadiseyi Allah'a yönelme istikametinde bir yönlendirici unsur olarak görmek lazım. Dünyada bir hercümerç yaşanmaktadır ve ülkemiz de bu müşterek hercümerçten gerektiğinden fazla nasibini almaktadır.
ÖzetleÖnemli bir hadise için, himmeti âli olan insanlar, zannediyorum yağmurun yağmasını da değerlendirirler, rüzgârın esmesini de değerlendirirler. Belki onların akıllarına, ev, yuva, çoluk-çocuk, makam-mansıp, rahatlık filan gelmez. Böyle fırsat kapıları aralanınca, insanlığın yeniden insanlığa yönelmesi, hatalarından dönmesi, Allah'a teveccüh etmesi, kalblerin te'lifi için Cenâb-ı Hakk'a teveccühte, tazarruda ve niyazda bulunması, yeryüzünde yaşanan hercümercin bertaraf edilmesi, onuru kırılmış, izzeti payimal olmuş İslam dünyasının yeniden o onurunu, o izzetini ihraz etmesi için dua ederler...
Müslümanlık hiç, bizim dönemimizdeki kadar derbeder olmadı
Kimse size bakmıyor, kimse size değer atfetmiyor bugün. Bir buçuk milyara yakın bir nüfusunuz var. Halbuki ilk Müslümanların sayısı yüz bindi, dünyaya kendilerini dinletiyorlardı. Onların onda biri kadar dünyaya kendimizi dinlettiğimiz söylenemez. Ve Müslümanlık var olduğu günden bu yana dünyada, bizim dönemimizde yaşadığı kadar da derbeder olmamıştır. İşte himmeti âli olan insanlar, her zaman Allah'a müteveccih olan insanlar, İslamiyet'i seven insanlar, onun bir şey ifade etmesini arzu eden insanlar ve milletlerinin ayaklar altında ezilmekten kurtulup başlara taç olmaları, insanlık için sertac-ı ittihac olmaları için ellerini kaldırıp o fırsat, o teveccüh aralıklarını böyle değerlendirmeliler. Felaketleri felaketler kovalıyor bütün dünyada ama bundan en çok olumsuz şekilde, negatif, nasibini alan da İslam dünyası... Çünkü başı yok. Ortak bir meşveret organizasyonu yok, danışma mercii yok; herkes kendi başına, kendine göre bir şeyler yapıyor.
Sağımızda solumuzda bir sürü olumsuz hadise cereyan ediyor; bir taraftan bir şekavet şebekesi, senelerden beri insan öldürmeye doymamış caniler gibi... Yamyamlıktan daha kötüdür bu. Senelerden beri millete kan kusturuluyor. Bir yerde düşünün, yüz tane insanın ölmesini, nasıl insan olursa olsun, bu yüz tane insanın on tane aileyle münasebeti varsa, bin tane aileye ateş düşüyor demektir. Bunu hafife alamazsınız ki... Bu her gün cereyan etse bile kanıksanmamalı; büyük bir hadise olarak algılanmalı. "Allah'ım bu belayı def' u ref' eyle" demeli.
İş işten geçtikten sonra birilerini suçlamak vifak ve ittifakı zedeler
"Falan iyi bir politika yürütemedi burada; zayıf diplomasi yüzünden geldi; ağalar, askerler burada yapmaları gerekli olan şeyleri yapamadılar..." Hukuk sisteminde olduğu gibi, böyle kendisine bir şey atfedildiğinde, atf-ı cürümle o işten sıyrılma gayreti içine girmenin hiçbir faydası yok. İş olup bittikten sonra, "şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı" demenin hiçbir faydası yok. Aklınız varsa, basiretiniz varsa, think-tank kuruluşlarınız olur sizin. Daha önceden idare edenlere akıl verirsiniz, alternatif sistemler sunarsınız; olmadan evvel, o meselenin önünü almaya çalışırsınız.
Şakakları zonklatırcasına stratejiler üretilmeli
Siz diyelim ki belinizi doğrultuyorsunuz ekonomik olarak; aynı zamanda kendi değerlerinize yönelme olarak. Mabetleriniz dolup taşıyor; şeklî-sûrî dahi olsa. Hakikate şekilden suretten geçer; Kur'an okumaya ebcedden geçer, elif-be'den geçer iş. Böyle dahi olsa, bu gelişmeler birileri tarafından hazmedilemediğinden dolayı, hesab edeceksiniz. Bunlar da bir yönüyle bize hücum edecekler. Kıskançlıklar yaşanacak burada, çıkarlar çarpışacak, başkalarının çıkarları sizin burada ileriye gitmenize ters olacak, çıkarları hesabına onlar da size taarruz edecekler. İşte bu mevzuda şakaklarınızı zonklatırcasına stratejiler üreteceksiniz, medya vasıtasıyla bunu dünyaya duyuracaksınız, "Bu, budur." diyeceksiniz, işin başındakilere bu mevzuda diyeceğiniz şeyleri söyleyeceksiniz. Yoksa iş işten geçtikten sonra kalkıp falanı suçlamanın, filanı suçlamanın, musibeti ikileştirmeden başka hiçbir şeye yaramadığı müsellemdir; sadece musibet ikileştirilmiş olur. Bir de kendi içinizdeki insanların gönlünü kırmış olur, onları suçlamış olursunuz; vifakı ve ittifakı bir kere daha zedelemiş olursunuz; meseleler bu mevzuda garaza hamledilebilir. Bu açıdan yapılması gerekli olan şeyler; ister stratejiler, yani think-tank kuruluşlarını harekete geçirmek suretiyle yapılacak şeyleri yapmalı, isterse arz ettiğim gibi, Cenâb-ı Hakk'a teveccüh aralıkları diyebileceğimiz, vakitleri, geceleri değerlendirerek, şafak vakitlerini değerlendirerek, Cenâb-ı Hakk'a duada, tazarruda, niyazda bulunmalı.
Bağırıp çağırarak değil, meseleyi Allah'a dökerek çözelim
Sesim ulaşsaydı, ünüm yetseydi, şöyle derdim Türkiye'de bütün camilere hitap edecek insanlara: Ne olur Allah aşkına, yağmur duasına çıkıyor gibi çıkın, Cenâb-ı Hakk'ın bu belaları üzerimizden def u ref etmesi için O'na teveccühte bulunun, ağlayın, sızlayın. Duası makbul birinin duası o mevzuda müessir olabilir, eşref saate rastlayabilir. Günde beş vakit bile camilerde böyle dua etseniz, bağırıp çağırarak değil, içinizi Allah'a dökerek, meseleyi biraz gözyaşlarınızla seslendirerek, kalbinizin sesini dilinizle dışa dökerek, Cenâb-ı Hakk'a dua, tazarru ve niyazda bulunun. Muztar iseniz, muztarın duasına icabet edecek birisi vardır. O'ndan başka kim var ki, muztarın duasına icabet etsin.
Herkes kendi dairesinden Cenab-ı Hakk'a teveccüh etmeli
Kıtlık, Medine halkını muvakkaten demir pençesine almıştı. Seyyidina Hazreti Ömer, milletin başındaydı... "Ben milletin başında olduğuma göre bu daire bana ait, olumsuz bir şey benim yüzümden olabilir!.." Başını yere koydu. Eslem diyor ki, "Harabede yalvarıyordu: 'Allah'ım benim yüzümden ümmet-i Muhammed'i mahvetme' diyordu." Bu anlayış ve bu şuurla Cenâb-ı Hakk'a teveccüh etmeli. Ben bir camide imam isem şayet eğer o camiyle alâkalı, o cemaatle alâkalı olumsuz bir şey varsa, ben onu kendimden bilmeli, başımı yere koymalı, içimi dökmeli, "Benim yüzümden bu cemaate zarar verme!.." demeliyim. Vilayetteki, vilayeti idare eden insan da, o da kendi dairesi açısından öyle demeli; kasabadaki kendi dairesi açısından öyle demeli; köydeki kendi dairesi açısından öyle demeli; milletin başındakiler de kendi açılarından öyle demeli. Ne zahiri esbab açısından ne batınî esbab açısından kusur edilmemeli, fenalıklara meydan verilmemeli. Daha önceden tahşidatlar yapılmalı, bariyerler oluşturulmalı, olumsuz şeyler üzerimize gelmemesi için o mevzuda elimizden gelen her şeyi ortaya koymalı.
Diyanet, keşke en ücra köşelere kadar dua seferberliği başlatsa
Belki onlar da düşünüyorlardır; bir Diyanet Teşkilatımız var, milletimizin kaderiyle alakadardır bu insanlar; giderler hacda, Arafat'ta dua ederler, Müzdelife'de dua ederler, hacılara amin dedirtirler; bu meseleyi de mutlaka düşünmüşlerdir. Keşke camilere, köye-kasabaya en ücra yerlere kadar, ovaya-obaya, meseleyi duyuracak şekilde hep ta'mimde bulunsalar: Allah aşkına İslam dünyasının, ve hususiyle de o İslam dünyasının belli bir dönemde dümendarlığını yapmış milletimiz için ne olur dua edin; iki büklümüz, Allah belimizi doğrultma fırsatı versin bize, bütün dünya çapında...
Allah bunca insanın duasını, birden eller kalkarsa, geriye çevirmez
Bakın insanımızda yanlış şeylere karşı bile kitle psikolojisiyle nasıl hareketlenmeler oluyor. Demek bu kitle psikolojisi -bunu psikososyologlar çok iyi bilirler- insanların o damarları değerlendirilerek bir mevzuda kitleler böyle harekete geçirilebilir. Ne diye negatif şeyler istikametinde harekete geçsinler? Ne diye öyle falanı filanı taşlamakla o enerjiyi beyhude kullanalım? Onları bir yönüyle yapılması gerekli olan, insanî değerleri ikame etmeye çağırmak lazım. Allah'ın insanî değerleri aramızda ikame etmesi için duaya çağırmalı, tazarruya ve niyaza çağırmalı. Onca insan, düşünün yetmiş milyon... bunun on beş milyonu diyelim çoluk-çocuktur, dua etmeyecek insandır, elli milyon Türkiye'de dua edecek insan vardır, elli milyon... Allah bunca insanın duasını, birden eller kalkarsa, geriye çevirmez. Değil öyle, beş-on tane bile o insanlar içinde duası kabule karîn insan varsa, Allah (celle celaluhu) bizim gibi insanların duasını da onların yüzü suyu hürmetine kabul eder. Biz hepimiz hele bir Cenab-ı Hakk'a teveccüh edelim. Bir de bir buçuk milyar İslam dünyası var... Düşünün, bunun bir milyarının şöyle-böyle Allah'la münasebeti varsa, İnsanlığın İftihar Tablosu'yla (sallallahu aleyhi ve sellem) münasebeti varsa, Kur'an'la münasebeti varsa... Bir milyar insanın Cenab-ı Hakk'a el kaldırdığını düşünün. Vallahi anında yağmur duası gibi, hemen yağmur yağmaya başlar Allah'ın izni ve inayetiyle.
Yalvarın O'na ki inayetiyle birleşsin Âlem-i İslam
İnsanlardaki, o kitle psikolojisini bu istikamette değerlendirmek lazım. Kabakçı Mustafa mülahazasıyla değil, Patrona Halil mülahazasıyla değil, bilmem hangi harici mülahazasıyla değil. O insanları Allah yolunda, Allah'ın istediği istikamette, peygamberâne bir mülahaza ile, belli bir mevzuda heyecanlandırmak lazım. Yüreklerini hoplatmak lazım, gözlerini yaşartmak lazım. Allah'a teveccüh-ü tamlarını sağlamak lazım. Ondan sonra da, "Şimdi buyurun, istediğinizi O'ndan isteyin." demeli. Allah, "Dua edin Ben ona icabet ederim." buyuruyor. "Kullarım Beni sana soruyorlar. De ki: Ben çok yakınım onlara, dua edenin duasına icabet ederim." buyuruyor. Yalvarın yakarın, dağılsın kasvetli bulutlar üzerinizden. İnsin baran-ı rahmet başınızdan aşağıya, teessüs etsin vifak ve ittifak, birleşsin millet ve gelsin tevfik-i ilahi... O'nun inayetiyle ve riayetiyle, birleşsin âlem-i İslam!
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin 20 Eylül 2012 tarihli "Kara bulutlar ve dua seferberliğine çağrı" başlığı ile yayınlanan sohbetinin çözümü.
- tarihinde hazırlandı.