Hizmet Hareketi'nde kadının konumu nedir?
Öncelikle, Hizmet Hareketi'nin dinamik, sınırları belirsiz (hatta sınırları olmayan) ve merkeziyetten yoksun özellikleri nedeniyle bu hareketi çerçevelendirmenin neredeyse imkansız bir çaba olduğunu vurgulamakta fayda var. Çerçevesi çizilemeyen ve tanımlanamayan bir olgu içerisinde kadının ya da erkeğin konumu nedir sorusunun genel geçer bir cevabı da yoktur. Ancak, Hizmet'in belirli bir kademesinde, belirli bir lokasyonda, kadınların konumunun ne olduğu sorulabilir ve bu soru yerinde gözlem metoduyla somut bir cevap bulabilir.
Hizmet Hareketi bünyesindeki kurumların farklı yaşam tarzlarına ve dünya görüşlerine duyulan saygı ve bu farklılıklara alan açma düşüncesi açıkça görülmektedir. Farklılıklara saygı duymak, bunları onaylamayı gerektirmediği gibi, bu farklılıklara saygı duyan kişi ya da kişilerin bunları kendi şahsi alanlarında uygulamalarını da gerektirmez. Mesela, farklı görüşleri bir araya getirmeyi amaçlayan bir organizasyonda kendi şahsi görüşünü dayatıp tesettürsüz kadınları dışlamak gibi bir tercihte bulunmaz, çünkü bu, düzenlediği etkinliğin ana fikrine aykırıdır.
Hizmet Hareketi içerisinde yer alan gönüllülerin, bulundukları ortam ve yaşam tecrübeleri ile şekillenen görüşleri, ortaya koydukları faaliyetlere de yansıyabilir. Dr. JillCarrol, bu yerel farklılıkları şöyle gözlemlemiştir:
Benim gözlemim şu: Hareket kadın konusunda farklı şehirlerde farklı tepkiler gösterebiliyor. Sanıyorum yerel yöneticiler belirliyor bunu. Hareket de bu anlamda çok esnek. İrlanda'daki insanlar İrlanda'nın bağlamına adapte oluyorlar. Chicago'da Niagara Vakfı'nın toplantılarında podyumda kadınlar vardı. Oturumları onlar yönetiyorlardı. Bazıları örtülüydü, bazıları açık. Ama Houston'daki vakıfta daha ziyade erkeklere rastlarsınız. Orada katıldığım oturumlarda çoğunluk ben tek kadın olurdum ve çoğunluk bu beni kadın olduğumu unutmaya zorlardı. Demek ki yerine göre değişiyor. (KERİM BALCI - ZEYNEP YILMAZ Sayı: 813 / Tarih: 05-07-2010 AKSİYON)
Yine de Hizmet hareketi içerisindeki bütün kadınların bu sentezde aynı kıvamı yakalamış olması beklenemez, zira onlara formül şeklinde verilmiş bir sentez yoktur.
Başka bir açıdan bakılacak olursa, kadınların Hizmet hareketi içerisindeki görünürlüklerinin, hareketin faaliyet gösterdiği toplumun standartları ile paralellik arz ettiği, hatta Türkiye standartları dikkate alındığında hareket mensuplarının bu standartların üstüne çıkan bir bakış açısı geliştirdiği gözlemlenebilir. Faaliyetlerde aktif rol oynayan Hizmet'in kadın gönüllüleri, görünür olma adına değil, kendilerine hedef koydukları Allah rızasını kazanma adına dernekler ve sivil toplum platformları kurarak kamusal alana çıkmışlar ve dini hassasiyetlerini muhafaza etme kaygısı taşıyan kadınların kamusal alana girmesine öncülük etmişlerdir.
Hizmet hareketinin kadın meselesine dair çok detaylara inen ve kime hangi durumda nasıl tavır alacağını öğütleyen merkezi bir felsefe geliştirme gereği duymamış olmasının sebebi nihai hedef olarak Allah rızasını kazanmayı öğütlüyor olması ve bunu yaparken de cinsiyet temelli bir yaklaşım geliştirmemiş olmasıdır. Hizmet, kişilerin hür iradeleri ile her lokal anın ve durumun değerlendirmesini yaparak, ya da bir başka deyişle içinde bulunduğu toplumun, beslendiği geleneklerin, zamanın ruhunun ve küresel bakış açısının bir sentezini yaparak bu hedefe ulaştıracak eylemler geliştirme yolunu seçme yolunu açık bırakmaktadır.
"Hizmet'in kadına bakışı" gibi genel-geçer bir olgudan söz etmek mümkün olmamakla beraber, hareketin manevi önderliğini yapan Fethullah Gülen'in kadın meselesine bakışına dair belirli sonuçlara varılabilir. Gülen, bugüne kadar yaptığı pek çok konuşmada, yazdığı pek çok yazıda kadın-erkek meselesine ontolojik, dini, ve sosyolojik perspektiflerden yaklaşarak bu konudaki görüşlerini çok açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur.
Ontolojik planda, yani kişinin Allah karşısındaki konumu, hak ve sorumlulukları bakımından kadın ve erkek arasında hiçbir fark olmadığı gerek gelenekçi, gerekse de modernist İslam alimleri tarafından ittifakla dile getirilen bir husus olagelmiştir. Bu bağlamda Gülen, Allah katında üstünlüğün ancak takva ile olduğu ayetinden hareketle kadın ya da erkek olmanın herhangi bir üstünlük vesilesi olmadığını net bir şekilde tekrar etmiştir. Varlık planında kadın ve erkek bir bütünün iki eşit yarımıdır, ve biri diğeri olmadan tamamiyete eremez:
İnsan olma yönüyle kadın ve erkek eşit yarımlardır; fakat, hiçbir zaman biri diğerinin aynı değildir. Bunların fıtratlarında, fizikî donanımlarında, ruh dünyalarında ve psikolojik yapılarında bir kısım farklılıklar mevcuttur; ama ne erkek kadının biyolojik olarak daha olgunlaşmış bir şeklidir, ne de kadın erkeğin az gelişmiş bir tipidir. İkisi de müstakil birer insandır ve bunlar birbirine muhtaçtır... İslam'a göre, kadın ve erkek arasında bir kısım farklılıklar bulunsa da, bunlar pek çok maslahat için planlanmış özel bir dizaynın neticesidir; fakat, aralarında ontolojik bir farklılık kat'iyen söz konusu değildir. (Kırık Testi, 02/07/2007)
Sosyolojik düzlemde ise Fethullah Gülen'in kadın-erkek meselesine yaklaşımı, rollerin farklılığı üzerine kurulmuştur ve bu rollerin farklılığı da büyük ölçüde bu iki cinsin fizyolojik yapılarındaki farklılıktan kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, Müslüman kadınların kamusal alanda görünür olmasında dini anlamda hiçbir mahzur görülmezken, kadınlara fizyolojik kapasitelerini aşan erkek rollerinin yüklenmesi yasaklanmamakla birlikte tasvip de edilmemiştir.
Kadının kamusal alandaki aktifliğinde Gülen'in çizdiği dini çizgi, kadının dinini yaşayabilmesidir ve bu çizgi aşılmadığı sürece kadın her işi yapabilir. Kadını eve mahkum eden düşüncenin din değil kültür kaynaklı olduğunu beyan eden Hocaefendi, Asr-ı Saadet döneminden örnekler vererek, bugünkü toplumda bile yadırganan kamusal alandaki kadın görünürlüğünün o donemde son derece normal bir durum olduğunu ortaya koymuştur.
Kadının fiziki yanı dikkate alınıp, hususi durumları korunduktan sonra hayatın bazı sahalarına katkıda bulunması İslam'da yasaklanmamıştır. Zaten kadın, hayatın her diliminde kendine göre katkılarda bulunmuştur da... Mesela, savaşlara katılması caiz görülmüş, okuması, eğitim görmesi tasvip, tercih ve teşvik edilmişti. Öyle ki, saadet asrında Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Seleme validelerimiz sahabe fukahasının (fıkıh bilginleri) ve müçtehitlerinin arasında yer almaktaydı; hatta peygamber hanesindeki kadınlar, dini öğrenme adına bir yönüyle erkeklerin bile müracaat kaynağıydılar.
Bu durum onlarla da sınırlı kalmamış, sonraki dönemlerde de bazı ehliyetli kadınlar pek çoklarına muallime olmaya devam etmişlerdir. Yani, Müslümanlıkta kadının hayatını kısıtlama ve hareket alanını daraltma söz konusu değil. Bugün için olumsuz görülen noktalar, yaşandığı dönemin şartları ve o zamanki devletlerin uygulamaları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. (Fethullah Gülen'le 11 gün)
- tarihinde hazırlandı.